Türk Dışişleri, sömürge Osmanlı Veziri gibi tehdit ediyor! Çünkü Türkiye, Osmanlı Kürdistanı’nı hedefliyor, ‘Güvenlik koridoru’ hikaye!
Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Son yıllarda Kürt halkının ulusal kurtuluş mücadelesindeki kazanımları karşısında, sömürgecilerle Asyalı statükocular koordineli hareket ediyorlar. Halkımız ağır bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımlarıyla Şam-Bağdat kuyruğuna her bastığında, Ankara-Tahran’ın yanı sıra statüko bekçileri Moskova-Pekin de başkaldırır!
Bu birden fazla kuşatmanın birinci halkasını; dört sömürgeci devletin aralarındaki iç çatışma ve çelişkilere rağmen, Kürdistan kurtuluş mücadelesine karşı ortaklaşan halkasını oluşturur. Birinci halkanın başını kendi birliğini Irak ve Suriye’nin “birliği” üzerinden kuran Türkiye ve İran çekmekte. İkinci kuşatma halkasını; genel olarak Avrasyacı eksen özelde kendi birliğini, Türkiye-İran-Irak-Suriye’nin birliği üzerine kuran, Rusya-Çin öncülüğündeki statükocu halka gelir. Elbette esas Rusya, “eğer Irak ve Suriye parçalanırsa sıra bize gelir” diyerek Kürtlerin özerklik-bağımsızlık hedefinin önüne siper oluyor. Yani Kürtlerin ulusal özerklik veya bağımsızlık hedefinin önündeki bariyer Moskova-Pekin’e kadar uzanır. İşte Kürdistan ulusal özgürlük mücadelesinin yüzleştiği birden çok kuşatma ve saldırı halkaları.
Tek başına birden fazla kuşatma halkaları bile, Kürdistan özgürlük mücadelesinin nasıl da derin katmanlar altından gün ışığına çıkma mücadelesi verdiğini yeterince izah eder. Hem ayrıca Kürdistan meselesinde, bir taş yerinden oynatıldığında beraberinde kırk taşı oynatan jeopolitiği de izah eder.
ABD’nin bölgede rolü ve önceliği ne? “Avrasya’ya hakim olan dünyaya hakim olur” stratejisinin peşinden koşuyor. Çıkarları, Kürtler vb. statükoyu değiştirme mücadelesi veren halklarla yer yer örtüşür ama kalıcı değil. İsrail güvenliğini merkeze alan bakışla İran’a ekonomik ve askeri kuşatma uyguluyor. İran benzeri ekonomik yaptırım paketini Suriye’ye Sezar Yasası adıyla yürürlüğe koydu. Türkiye ile Rusya yakınlaşmasını engellemek şu an öncelikleri arasında. Bunu önce Suriye’de şimdi Libya üzerinden test ediyor. Bu çerçevede Özerk Rojava ile S-400’ler, Türkiye ile yine pazarlık masasında!
Türkiye-İran-Rusya ittifakı!
Astana Üçlüsü; Rojava ve Güney Kürdistan halkımızın kazanımlarına karşı ortak hareket edeceklerini 01.07.2020 tarihli sanal Astana toplantısının sonuç bildirisiyle ilan ettiler. Üçlü Zirve basın açıklamasında, “Suriye’nin toprak bütünlüğü” tekrarlanırken “Suriye’de özerk yapılanmalara, ayrılıkçı gündemlere karşıyız” vurgusu dikkat çekiciydi ve adrese teslim Rojava Özerk Yönetimi hedef alınıyordu. Astana Üçlüsü ilk kez bu netlikte Kürde ve kazanımlarına karşı olduğunu ilan etti.
Türkiye-Rusya-İran arasında Suriye konulu üçlü zirvede başka ne tür kararların alındığı belli olmamakla birlikte, Rojava Kürdistanı’na yönelik yeni bir “konsept” konusunda anlaştıkları anlaşılıyor. Bu anlaşmanın özü tekrardan Kürtleri, Türkiye sopasıyla “terbiye” ederek statüsüzlüğü dayatan Suriye koşullarını kabul etmeye zorlamak. Özerk Yönetim kabul etmezse, Türkiye eli ile dün Azez, El Bab, Efrîn ve Girê Spî, Serêkanî’nin başına getirilenin benzeri bu kez Kobanî, Minbiç, Ayn İsa kentlerinin başına getirilecek mesajı açık verildi. Yani ya kırk katır ya da kırk satır ikilemi Özerk Rojava’ya dayatılıyor. Türkiye zirve öncesi bunun kokusunu almış olmalı ki zirveye birkaç gün kala Rusların sınır güvenliğini sağladığı Kobanî’ye SİHA’larla bir evi bombalamasıyla 3 Kürt kadın siyasetçi hayatını kaybetmişti.
Rusya’nın, Rojava siyasetine dönük Türk sopasını tekrar devreye aldığına dair ciddi işaretler geliyor. Rusya önce de bazen Türkiye’yi Kürt sopasıyla ABD’den uzaklaştırma, bazen de Kürdü Türk sopasıyla ABD’den uzaklaştırma politikası izlemişti. Şimdi Türk sopasını açıkça Kürde sallıyor.
4 madde ile nedenler
Üçlü ittifakın açık tutumla Türkiye’nin, Rojava Özerk Yönetimi’ni hedef alacak yeni saldırılarına yeşil ışık yakmasının altında şu nedenler bulunuyor:
1 – Kuzey ve Doğu Suriye Özek Yönetimi’nin fiili federasyon konumunu, resmi anayasal statüye kavuşturma mücadelesinde geri adım atmaması. Onlarca tehcir, katliam, soykırım yaşamış Kürt halkının varoluş güvencesi gördüğü askeri gücünü koruma kararlılığı. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin, geriye püskürtülse de bağımsızlık hedefini koruması ve özellikle son bir yılda iki parça arasındaki yakınlaşma-dayanışmanın gelişiyor olması. Bunlar sadece sömürgecileri değil Avrasyacı statükocuları da ciddi rahatsız ediyor.
2 – Astana Üçlüsü; Rojava Kürdistan’ında PYNK ile ENKS arasında birlik adımının atılmasında Kürdistan Hükümet yetkilileri ile PDK ve YNK’nin oynadığı olumlu rolden rahatsız olup, Kürtlerin birliğinden ciddi “tehdit” algıladıklarını ortaya koydu.
3 – Astana ittifakının tehdit algılayıp harekete geçmesine neden olan diğer gelişme; PYNK ile ENKS’nin birlik adımlarını geliştirmelerinde, ABD, Fransa gibi Batı eksenli güçlerin katkı sunmalarıydı. Ayrıca, PYNK ile ENKS arasında atılan birlik adımının Duhok 2014 Anlaşması temelinde gerçekleşmiş olmasını; Kürtler arası kırk yıllık soğuk savaş duvarının yıkılmasında ve iki Kürdistan parçasının yakınlaşmasında ilk adım olarak gördüler. Birliğin Batılı güçler tarafından da desteklenmesi, kendi statükoları açısından ciddi bir kırılma noktası olarak görüp harekete geçtiler.
4 –Rojava Özerk Yönetimi; başından beri hem Rusya/Doğu ile hem de Batı/ABD ile dengeli ilişkiler kurma politikası izliyordu. Statükocu eksen bunu “eninde sonunda Kürtler kopacak” olarak görüp tutum aldı.
2017 konsepti
Sömürgeci halkanın öncüleri Türkiye ve İran 2017 konseptinin adımlarını atıyorlar.
Türk devleti sadece Kuzey’de değil artık diğer Kürdistan parçalarında da Kürt siyasetine ve kazanımlarına doğrudan müdahale ediyor. YNK, Türkiye’nin saldırılarına tepki mi verdi, ENKS, PYNK ile birlik mi kurdu? Türk Dışişleri, sömürge Osmanlı Veziri gibi uyarıyor, tehdit ediyor! Çünkü Türkiye, Osmanlı Kürdistan’ını hedefliyor “Güvenlik koridoru” hikaye! Bunu en net, Süleymaniye’den de “tehdit” algılamasından gördük. Demek ki “Vatan savunması”nı 35-40 km’lik “Güvenli Bölgenin” de ötesinde 400 km güneye indirmiş ise hedefte Osmanlı Kürdistanı var! Libya’da Osmanlı izi peşinden koşanlar, Erbil-Qamışlo il plakasını zihinlerinde geçiriyorlar.
Türkiye’nin ısrarla Rojava Kürdistanı ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarında derinlere inmek istemesi, Suriye ve Rojava’da 8 bin km kare alanda kalıcı adımlar atması meselenin sınır güvenliği olmadığını kanıtlıyor. Türkiye resmi söyleminde “Suriye toprak birliği” dese de fiili stratejisi Suriye’nin parçalanacağını esas alır. Aynı politikası Irak için de geçerli. Dolayısıyla Türkiye’nin son 3-4 yıldan beri yaptıkları “sınır ötesi askeri operasyonlar” filan değil. Kandil’in İran sınırından Antakya’ya uzanan 35-40 km derinliğinde “Güvenli Bölge” adı altında kalıcı yerleşmek ve Kürdistan Bölgesi ile Özerk Rojava’nın bağını kesip ortaklaşmalarını engellemek! Ve önemlisi Suriye ile Irak’ın muhtemel parçalanmasını hazır kıta beklemek.
İran’ın planları
İran, özü itibarıyla Türkiye ile benzer politika ve adımlar atıyor. Kürdistan iç sınırında “Tampon Bölge” planını, içeriden bölme planı ile birlikte işletiyor. İran’ın da resmi görüşü “Irak’ın birliği” olsa da fiilen uyguladığı stratejisi parçalanacak Irak’ta Kürdistan’ın Soran Bölgesi’ni ayırıp denetlemek. Suriye’de ise başta Lübnan Hizbullah’ı olmak üzere denetlediği gruplarla örneğin Rusya ile alan hakimiyeti mücadelesi veriyor.
Özetle, İran ve Türkiye; “mevcut koşullarda Suriye ve Irak kendini, Kürt ayrılıkçılarına karşı savunamazlar ancak biz savunuruz” deyip işgal içinde işgal ve sömürgecilik içinde sömürgecilik geliştiriyorlar.
İran, Erbil’in Haci Omeran çevresine top atışı yaparken, Türk uçaklarının da ilk defa Rojhılat Kürdistan’ı sınırına 3 km yakın bu alanları bombalaması anlamlıdır! Çünkü bu Kerkük’ü düşüren 16 Ekim 2017 konseptinin yenilendiğinin de işaretidir.
Bunlar yaşanırken Irak rejimi; Türkiye ve İran saldırılarına resmen karşı çıkıp kınarken fiilen onaylıyor. Kendisinin yapamadığını Türkiye ve İran’ın yapmasını destekliyor. 2017 bağımsızlık referandumunda Türk Ordusu ile Irak Ordusu’nun Silopi’deki ortak tatbikatları halen hafızalarda. Kısacası, Türkiye ve İran’ın Kürdistan’daki askeri harekâtları Irak’ın kirli ve kaçak Kürdistan siyasetinden ayrı değildir.
Şam rejimi ve Kürt ‘misafir’
Şam rejimi, halen bile Kuzey ve Doğu Özerk Suriye yönetimiyle uzlaşıp tanımayı düşünmüyor. Ne diyor Esad? “Suriye’de Kürt sorunu yoktur! Kürtler, Kuzeyden Türk devlet baskısından kaçıp sınıra yerleşen misafirlerimizdir”. Bu yaklaşımla, kültürel haklarla sınırlı çözümü Özerk Yönetime dayatıyor. “Silahları bırak gel benim insafıma teslim ol” diyor. Demek ki Esad rejimi, yarın İdlip dosyasını kapatıp, Sezar Yasası kuşatmasını da aşarsa Kürtlere dönerek, “ya tek devlet, tek ordu, tek millet, tek bayrağı kabul edin ya da misafirdiniz, yallah geldiniz yere” diyerek sürgün ve katliama yönelecek.
Şam rejiminin bu politikalarına karşı; Kürtler ve ortaklaştıkları diğer halklar ile inançlar ise mevcut fiili federal durumu anayasal dayanakla kabul ettirmede ısrarlı. Özerk Yönetim; tıpkı Kürdistan Bölgesi benzeri ordusuyla, meclisiyle, özgün idari yapılanmasıyla mevcut durumu korumada ısrar etmesinin, hem geçmişte yaşananlar hem de gelecek perspektifi nedeniyle zorunludur. Burada yeri gelmişken bir şeyin altını çizelim; bir devlette iki ayrı merkezi Ulusal Ordu olmaz. Bu dünyada ilk kez Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Irak ve Rojava Kürdistan’ı ile Suriye arasında yaşanıyor. Bu pozisyonlar korundukça Suriye ve Irak’ın birliği mümkün değil.
Suriye’deki mevcut fiili bölünmeyi hızlandıracak başka gelişmeler de var. ABD’nin Sezer Yasası’nı devreye sokmasıyla ekonomik çöküş ve kopuş bunlardan biri. Türkiye’nin, Suriye ve Özerk Rojava’da kontrol ettiği alanlarda gecikmeden Türk lirasını tedavüle sokmaya başlaması ve Efrîn, Azez, Girê Spî, Serêkanîyê’de okul, PTT açıp, TL’yi dolaşıma sokması da bölünmeyi hızlandıracak adımlar. Öyle ki “HTŞ’nin sivil ayağı Kurtuluş Hükümeti de maaşları TL ile ödemeye karar verdi. Ve TL banknotlarının terör örgütünün ‘merkez’ bankasına ulaştırılması” da “Suriye’nin toprak birliği” söylemi adı altında parçalanmasını hızlandıran adımlar.
Ulusal siyasetin gerekleri
Sonuç olarak Kürdistan siyaseti; çok halkalı kuşatma karşısında aralarındaki kırk yıllık soğuk savaş duvarını yıkmanın tarihi görev ve sorumluluğuyla yüz yüze.
Sömürgeciler, Kürdistanı dört bir yandan kuşatma ve saldırı altına alırken, parça-parti-ideoloji-politika ayrımı yapmadan Kürt halkının mevcut kazanımlarına-geleceğine yani Kürt/Kürdistani olana saldırıyorlar.
Sömürgeciler ile arkasındaki statükocuların, çok halkalı bir kuşatma ve saldırı ile Özek Rojava ile Kürdistan Bölgesel Yönetimini hedef aldıklarını, Kandil’in doğusundan Efrîn’e kadar doğrudan attıkları pratik adımlarla ilan ediyorlar. “Kuşatacağız, saldıracağız” demiyorlar “kuşatmış ve saldırıyoruz” diyorlar. Bu, Özerk Rojava’yı “kör testere misali parça parça keserek el koymaya devam edeceğiz” demektir. Bütün bunlara karşı;
Özerk Rojava ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni savunmak artık ortak ulusal payda olmalı.
ENKS ile PYNK, 16 Haziran günü 2014 Duhok Anlaşması’nın (Yönetim, Ortaklık, Güvenlik ve Savunma) maddelerini her iki heyet arasındaki görüşmelerin temeli olarak kabul etmesi önemlidir ama esas olan pratikte ortaklaşmaktır. Halkımızın gözü-kulağı dört parçada özelde Rojava partilerinin üzerinde. Kürt siyasetinde süren 40 yıllık soğuk savaş duvarını yıkmalarını bekliyorlar. Elbette 40 yılda örülmüş duvar 40 günde yıkılmaz ama 2014 Duhok Anlaşması’nı hayata geçirerek yıkma yolunda çok güçlü bir darbe vurabilirler.
Bütün kuşatma ve saldırılara karşı durmanın ilk anahtar kavramı ve pratik; Kürt Ulusal Birliği! Bunun yanı sıra bölgede ve Küresel düzeyde, haklı davasında halkların ve bölgesel, küresel güçlerin desteğini almayı en azından tarafsızlaştırmayı hedefleyen bir diplomatik faaliyet hayati önemdedir. Ve bu faaliyetin Kürdistan Bölgesel Yönetim ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi tarafından koordineli geliştirilmesi dost halkayı genişletecektir.