Mustafa Abdülhalik (Renda), Başbakan İsmet (İnönü) Bey’in talebi üzerine, “isyan sahası ile o sahaya civar olan vilayetlerde bir tetkik (inceleme) seyahati (gezisi)“ yapar. 14 Eylül 1341 (miladi 27 Eylül 1925) tarihinde başlayan gezisine “Gaziantep, Urfa, Siverek, Diyarbakır, Siird, Bitlis, Van, Muş, Genç, Elaziz (Elazığ), Dersim, Ergani, Mardin, Malatya ve Maraş vilayetlerini, Van Gölü’nün cenub ve şimal (kuzey ve güney) sahilini, Muş, Genç ve Elaziz arasında mahall-i isyan olan kazalarını (isyan bölgesini), Dersim vilayetinin bütün kazalarını ve Malatya’nın cenubundaki (güneyindeki) Kahta, Hısnımansur (Adıyaman) ve Behisni (Besni) kazalarını dolaşarak icra eyledim (sonlandırdım)” der.
Hüsnü GÜRBEY / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Mustafa Abdülhalik Bey, incelemesinin amacını şöyle anlatır: “Tetkikatıma evvel emirde Kürtlerin nerelerde ne miktar sakin olduklarını, bu mıntıkalarda sakin olan ahalinin ne lisan konuştuğunu resmi kayıtlarımıza istinaden tespit suretiyle başladım.”
Mustafa Abdülhalik Bey, nüfus tespiti hakkında raporuna şunları yazar:
“Fırat’ın şarkında (batısında) ve Bingöl dağlarının cenubunda (güneyinde) bulunan Urfa, Mardin, Siverek, Diyarbakır, Ergani, Elaziz, Dersim, Genç, Muş, Bayezid, Van, Hakkâri, Bitlis, Siird vilayetleriyle Erzurum vilayetinin Hınıs ve Kiğı ve Erzincan’ın Pülümür kazalarının kayıtlarına göre nüfus bir milyon üç yüz altmış bir bindir (1.361.000).
Tetkikat ve tetebbuatıma (araştırmalarıma göre) nazaran bu mıntıkadaki ahalinin kısm-ı azanunı (en büyük kısmı/çoğunluğu), yani dokuz yüz doksan üç binini (993.000) Kürtler teşkil eder. Bu nüfusun içinde Türklerin miktarı ancak iki yüz elli bir bindir (251.000) ve Arapça konuşanların miktarı da yüz on yedi binden (117.000) ibarettir.
Türk erkeklerin yüzde sekseni Kürtçe de konuşmaktadır. Bu miktarlara yazılmamış mektûm (gizli kalmış) nüfus dâhil değildir. Onlar da idhâl (dâhil) olunduğu takdirde bu erkam (sayılar) kasabalıların aleyhine ve Kürtlerin lehine çok tezâyüd (artar) eder.
Bu mıntıka dahilinde nefs-i Birecik kasabası ile kazasının birkaç köyü, Urfa, Diyarbakır, Bitlis, Ahlat şehirleri ve Erciş’in etrafında 11 köy, Muş, Palu, Mezraa şehirleri, Mezraa’nın sekiz nâhiyesinden dördü, Harput kasaba ve kazası, Çarsancak kazası merkezi ile iki nahiyesi, Çemişgezek kasabasıyla kazası, Dersim vilayetinin merkezinde olan Hozat ile bir köyü, Ovacık kazasının merkezi (Zeranik) ile altı köyü Türk’tür.
Çemişgezek, Çarsancak, Harput kazasıyla Mezraa’nın dört nahiyesindeki Türklerden maada (başka) diğer kasabalardaki Türklerin erkek kısmı Kürtçeyi tekellüm (konuşmakta) etmekte ve Kürtlerle olan alışverişlerini Kürtçe yapmaktadır. Siird ile kasaba etrafındaki yedi köy, Mardin ve on dört köyü, Midyat kasabası ile iki yüz köyü, Savur ile on dört köyü Arapça konuşmakta ise de buradaki erkekler de muhitin tesirine kapılmaktan kurtulamayacak hemen cümlesi Kürtçe öğrenmeye ve konuşmaya mecbur kalmışlardır.
Muhitin tesiri o kadar büyüktür ki Elaziz ile Çemişgezek arasında Ezat Gümrükhanı civarında Türkçeden başka hiçbir lisan bilmeyen beş-altı Türk köyü mahzâ (hâlis) Alevi oldukları için Kürt olduklarını iddia etmektedir. Urfa’nın Harran, Mardin’in Nusaybin kazaları halkı yalnız Arapça konuşuyor.
Bu izahata nazaran Fırat’ın şarkında ve Bingöl dağlarının cenubundaki (güneyindeki) mıntıkada sakin olan halkın ancak yüz bin (100.000) kadarı Kürtçe bilmemekte ve Türkçe, Arapça konuşan mütebaki (geri kalan) ahali de dâhil olduğu halde bütün sekene (sakinleri) Kürtçeyi konuşmaktadır.
Fırat’ın garbındaki (batısındaki) Malatya vilayetinde ahalinin nısfından (yarısından) biraz fazlası Kürt olduğu gibi Maraş vilayetinin Elbistan ve Pazarcık kazalarında kayden yirmi iki bin (22.000) kadar Kürt mevcuttur. Bunlardan maada (başka) Gaziantep, Cebelibereket, Sivas, Yozgat, Kırşehir, Çorum, Aksaray, Konya ve Ankara vilayetleriyle Kars ve Ardahan vilayetlerinde henüz Kürtlüklerini muhafaza eden ehemmiyetli nüfus kitleleri vardır.
Fırat’ın şarkında (doğusunda) bulunan Kürtler iktisaden ve lisanen hâkim, tamamen hâkim mevkiindedirler. Elaziz, Ergani, Diyarbakır, Urfa, Bitlis, Van, Muş, Palu gibi Türk kasabaları erkek ahalisi Kürtlerle alışverişlerinde Kürtçe konuşmakta ve bu suretle köyler ve küçük kasabalar ahalisi Türkçe öğrenmeye ve söylemeye mecbur olmadan bütün işlerini görmekte ve ihtiyaçlarını tesviye etmektedirler.
Fırat’ın garbındaki (batısındaki) Malatya vilayetinin vaziyeti de aynıdır. Yalnız bu vilayetin Behisni (Besni) kazasında sakin olan Kürtlerin erkekleri ihtiyaçlarını tesviye için Türkçe öğrenmeye mecbur kalmıştır. Fırat’ın garbında bulunan diğer vilayetlerimizdeki Kürtlerin erkekleri Türkçe öğrenmeye mecbur kalmışlarsa da kadınlar hala Kürtçe konuşmakta ve cümlesi taassubla (bağnazlık derecesinde) Kürtlüklerini muhafaza etmekte ve kemal-i gururla (kendini beğenmişlikle) Kürt olduklarını söylemektedir.”
Raporun ilerleyen bölümlerinde nüfus hakkında şunlar yazılmaktadır:
Gördüklerimi mufassalan (etraflıca) arzettim; bu maruzatımı (dileğimi) bervech-i âti hulâsa [aşağıda olduğu gibi özetliyorum] ediyorum:
1) Fırat’ın garbındaki (batısındaki) Malatya vilayeti de dâhil olduğu halde Fırat’ın şarkındaki (doğusundaki) vilayetlerimizde Kürt nüfus-ı mukayyedesi bir milyon yüz bini (1.100.000) mütecâvizdir; gayr-ı muharrer (sayılmamış) ve mektûm (gizli) olan mikdar (miktar) bundan haricdir (dışındadır).
2) Türk nüfusu Kürt nüfusunun dörtte birinden daha azdır. Mektûm ve gayr-i muharrerlerde dâhil [gizli kalmış ve sayılmamış dâhil] edilirse beşte birinden bile aşağı düşer.
3) Kürtler lisanlarını hâkim kılmışlar ve Türkçe öğrenmeye muhtaç olmadan bütün işlerini görebilecek hale gelmişler ve Türk erkeklerinin yüzde sekseni Kürtçe öğrenmeye mecbur kılınmışlardır.“
Türkiye iki milletli topluma dar gelir:
Mustafa Abdülhalik Bey, raporunun can alıcı kısmında şu tespitte bulunur:
“Kürtler, Ankara’ya kadar yayıldıkları cihetle iş Fırat’ın yalnız şarkını (doğusunu) -ki pek ziyade mühim bir keyfiyettir- kaybetmek ile kalmayacak, Fırat’ın garbında da (batısında da) Malatya vilayeti gibi birçok yerler de tehlikeye girecektir. Elimizde kalan Türkiye arazisinde iki milletin aynı kudret ve salahiyetle (yetkiye) hâkim bulunması imkânını katiyen görmüyorum. Binaenaleyh bütün memlekette Türk nüfuz ve nüfusunu hâkim kılmayı farz ve zaruri görüyorum” diyecektir.(*1)
Mustafa Abdülhalik Bey’in bu arzusu zaten 1924 Anayasası’nda tescil edilmişti. Nitekim 1924 Anayasası’nın 88. maddesinde; “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla Türk ıtlak olunur” denilerek, Türkiye’nin çok uluslu bir halk olmayıp, tek ırka dayalı bir ulustan mürekkep olduğu belirtilmişti.
Çankırı Mebusu, Mustafa Abdülhalik Bey’in hükümetin isteğiyle 14 Eylül l34l [1925] tarihinde bölgeye yaptığı incelemeler sonucunda hazırladığı raporunun bir diğer önemli özelliği de bölgede Kürtlerin büyük çoğunluk oluşturduklarını, Türkler ve Arapların ise azınlık olduklarını; hatta Türk nüfusunun beşte birinden dahi az olduğunun belirtmesidir. Kürtlerin bu azami çokluğu dile de yansımış, çarşıda-pazarda Kürtçe (bugünün aksine) kullanılan dil olmasını sağlamıştır, bölgede yaşayan azınlık halkların Kürtçe öğrendiklerini ve Kürtçe konuştuklarını teyit etmektedir.
Fırat’ın batısındaki vilayetlerde ise, Kürt erkeklerin Türkçe bilmelerine karşın Kürt kadınlarının, Kürtlüklerinden iftihar ettiklerini ve Türkçe bilmediklerini rapor etmiştir.
Türkiye nüfus hareketleriyle oynayarak, Kürt ve Kürtçeyi baskılayarak, aşağılayarak yukarıdaki tabloyu bugün büyük oranda Türkçe lehinde değiştirmeyi başarmıştır. Buna rağmen Kürtçeyi tamamen yok edememiştir. Bunun başlıca nedeni, Kürtçenin çok eski ve zengin bir dil olmasından kaynaklanmaktadır. Şiirsel bir dil olan Kürtçenin zenginliği, onu, her şart altında korumaktadır.
Sorun, Kürtçenin baskılanması değildir, Kürtlerin dillerine sahip çıkmayarak konuşmaktan kaçınmaları ve çocuklarına öğretememeleridir. Bu sorun aşıldığı anda, Kürtçe, Anka kuşu misali küllerinden yeniden dirilecektir.
(*1) Kürt Sorunu ve Devlet; Tedip ve Tenkil Politikaları (1925-1947): Derleyen; Tuğba Yıldırım; Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2011. s, 1-7