Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
25 Aralık 1957 tarihinde imzalanan Roma Anlaşmasıyla (AET) Avrupa Ekonomik Topluluğu kuruldu. Bölgesel ekonomik entegrasyonu hedefleyen bir kuruluştur.
1959 yılında Türkiye bu topluluğa üye olmak için müracaatta bulundu. 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması ile AET ülkeleri arasında bir ortaklık oluşturuldu. 1987 yılında tam üyelik başvurusu hızlandırıldı.
1993’te (AB) Avrupa Birliği’nin kurulmasıyla (AT) Avrupa Topluluğu adını aldı ve AB’ye dahil edildi. 2009’da varlığına son vererek AB’ye katıldı.
Türkiye 1999 yılında AB üyeleri tarafından aday ülke olarak kabul edildi. 3 Ekim 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlandı. AB 2016’da Türkiye’yi insan hakları ihlalleri ve hukukun üstünlüğü konusundaki eksikliklerle suçladı ve eleştirdi.
2017’de AB yetkilileri Türkiye politikalarının AB üyeliği için Kopenhag kriterlerini ihlal ettiğini dile getirdiler.
Türkiye AB’den giderek uzaklaşıyor. Bu nedenle Türkiye’nin katılım müzakereleri durma noktasına geldi.
AB kriterleri olan 35 fasıldan sadece 16’sı açıldı. Diğer fasılların açılmasını gerek görmediler.
Türkiye’nin baskıcı, otoriter bir yönetime doğru yol alması, kitlesel barışçıl gösterilerde göstericilere karşı kullanılan şiddet, başta Kürt sorunu olmak üzere ülkede yüz yıldır devam eden sorunların çözülememesi çözüme yönelik bir uğraşın olmaması, azınlıkların yok sayılması, dillerinin, kültürlerinin yasaklanması, siyasi haklarının engellenmesi gibi sorunlar AB’ye girişin önündeki en büyük engellerdendir.
AB’ye girememenin başarısızlığını “Hıristiyan Kulübü” Müslüman ülkeyi almıyorlar diye geçiştiremezsiniz.
Türkiye Yunanistan’la aynı tarihlerde AB’ye müracaat ediyor. Yunanistan 1 Ocak 1981’de AB’ye üye oldu.
1 Mayıs 2004 tarihinde on yeni ülke (Malta, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Slovakya, Litvanya, Estonya, Letonya) AB’ye resmen katılmışlardır.
10 Ocak 2007 tarihinde Bulgaristan ve Romanya üyelikleri gerçekleşmiştir.
R.T ERDOĞAN “AB üyesi ülkelere diyorum ki şu anda Ukrayna ile ilgili gösterdiğiniz hassasiyeti lütfen Türkiye için de gösterin. Yoksa Türkiye’ye de birileri savaş açıp saldırdığı zaman mı Türkiye’yi gündeminize alacaksınız” diyor.
Burada AB hassasiyetleri önemsenmiyor.
Hangi AB ülkesinde şahsım devleti otoriterliğe yol alıyor.
Kopenhag siyasi kriterleri, AB yerel şartı kriterleri neden uygulanmıyor.
İnanç özgürlüğü yok.
Uluslararası şeffaflık raporunda dünya sıralamasında son sıralarda.
İnsan hakları ihlalleri had safhada, fikir ve ifade özgürlüğü yok.
Hangi AB ülkesi sınır komşusunun topraklarına giriyor ve bombalıyor egemenliğini ihlal ediyor?
Hangi AB ülkesinin bakanına bir yabancı gazeteci, seçimi kaybederseniz gider misiniz diye soru soruyor?
Hangi AB ülkesinde seçimler şaibeli geçiyor. Mühürsüz oylar geçerli sayılıyor?
Hangi AB ülkesi AİHM kararlarını tanımıyor?
Hangi AB ülkesi İstanbul Sözleşmesine karşı?
Parlamento işlevsiz, parti devleti ülkeyi yönetiyor… saymakla bitmez.
AB’ye üye ülkeler azınlıklar konusunda oluşturulmuş çeşitli anlaşmalara taraf olmuşlardır. Azınlık haklarını ülkelerinde sağlayacaklarına teminat vermişlerdir.
Oysa Türkiye uluslararası anlaşmalardan çekiliyor, çekince koyuyor ya da tanımıyor.
Azınlık yok herkes Türk’tür diyor.
Ülkedeki etnik, dinsel, dilsel azınlıkların varlıkları kabul edilmiyor. Varlıkları kabul edilse dilleri kabul edilmiyor, dilleri kabul edilse, dinleri inançları kabul edilmiyor.
AB ülkelerinde 1998 yılında yürürlüğe giren Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı azınlık hakları konusunda başvurulan ve referans gösterilen ikinci belgedir. Avrupa şartına taraf devletler azınlık dilleri konusundaki yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerine dair detaylı raporlar sunmak zorundadırlar.
Türkiye TBMM kürsüsünde konuşulan Kürtçe diline bilinmeyen X dil diye mi rapor sunacak.
Azınlık hakları ile ilgili bir diğer önemli kurum AGİT (Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı)dır.
Sorunlarını halletmeyen ülkeler AB’nin güvenlik ve istikrarını tehlikeye atmaktadırlar. Bu birliğe girmek istiyorsan sorunlarını hallederek gireceksin.
AB ülkelerini terörü desteklemekle suçlayacaksın!
İlkelerimizden, kadim değerlerimizden taviz vermeden milli menfaatlerimizi savunuyoruz diyeceksin. Köklü müttefiklik ilişkilerinin terör örgütlerinin ihtiraslarına kurban edildiği demokrasi havarilerinin demokrasinin canına kastettiği herkesin başının çaresine baktığı bir tabloda biz de kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz, diyeceksin.
AB’nin stratejik kötülükten biran önce kurtulmasını ümit ediyoruz. Diyerek AB’ye istikamet çizeceksin.
“İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığının yurtdışında yaşayan milyonlarca insanımızı hedef alan varoluşsal bir tehdide döndürüldüğünü görüyoruz. Hemen her gün Türklere, Müslümanlara ait bir camiye, mescide, okula veya işyerine yapılan taciz haberini alıyoruz. İslam düşmanlığı devlet başkanlığı seviyesinde teşvik ediliyor, destekleniyor. Fikir özgürlüğü bahanesi altında müslümanların kutsallarına yönelik alçakça saldırılar düzenleniyor,” diyeceksin.
AB’ye: Biz yolumuza sen yoluna diyeceksin.
Daha sonra dünyaya biz “Müslüman” olduğumuz için bizi almıyorlar diye feryat figan edeceksin.
Artık ne dünya ne Avrupa ne de halk bunları yemiyor.