Murat Çetiner / Yazarın diğer makaleleri
Ortadoğu Buhranında Onurlu Barışın Etimolojisi ve Çözüm;
Onurlu barış, kalıcı bir çözüm için tarafların eşitlendiği, adil-eşitlikçi, şiddetin ve şiddet jargonun bertaraf edildiği, teslimiyetin olmadığı ve biat kültürünün reddedildiği ilkesel mutabakat olarak nitelendirilebilir. İlk olarak Antik Yakın Doğu tarihinde Teb’deki tapınaklarda duvarlara hiyerogliflerle kazınmıştır ‘barış’. Günümüzde ‘Gümüş Antlaşma’ olarak da bilinmektedir. Ortadoğu savaş gelenekleriyle(!) ulus devletlerin ve imparatorlukların kanlı tarihinin temelinde ‘özel mülkiyet, eril tahakküm, yeni sömürgecilik’ anlayışlarının izleri aşikardır! Sömürgeci güçleri halklar üzerinde dikte ettiği ekonomik, sosyal, kültürel, epistemik hakimiyet olarak da tanımlayabiliriz. Aynı zamanda modernite ve küresel güç dengelerini de şekillendirmektedirler. Bu şekillendirmelerin Ortadoğu buhranındaki karşılığı da her zaman için kronik savaşlar, bölgesel hakimiyetler, mezhep çatışmaları, soykırım ve açık pazar anlayışı olmuştur. Öte yandan emperyalist güçler genellikle yerli halklar üzerinde hakimiyeti sürdürmek için daha gayrı resmi taktiklere atıfta bulunur. Bu güç dinamikleri tarih boyunca ezilen ulusları, siyasi yapıları ve bölgeleri yağmalamak için üstün bir güç toplamaya çalışmışlardır…
Sömürgecilikten kurtulma ve onurlu bir barış sömürgecilerin bürokratik, kültürel ve dilsel olarak tasfiyesini içeren uzun vadeli bir süreçtir. Bu sürecin başarıya ulaşması da ezilen ulusların kendi kaderini tayin mücadeleleri bağlamında ilkesel kazanımlar elde etmesine bağlıdır. Direniş kültürü, çevresel faktörler, devrimci ittifaklar, sömüren ulusun dönüşümü bu başarının elde edilmesi için elzemdir…
Kürdistan’da Barışın Yolu ve Rojava Rol Modeli;
Hiç şüphesiz Ortadoğu cehenneminde Kürdistan’da barış İrlanda, İspanya ve Güney Afrika gibi rol modellerinden çok daha karmaşık ve sancılıdır. Bu karmaşanın temelinde bilinçsiz ve ilkel Arap-Türk-Fars şovenizminin yanı sıra Kürdistan’ın kadim-zengin jeopolitik konumu, kaynaklar, verimli topraklar, sömürgeci güçlerin doyumsuz emelleri vardır. İnsan ruhunun tek egemenlik hedefi için seferber edilmesinin korkunç sonuçlarını bu coğrafyada halihazırda yaşamaktayız. Fetih ganimetlerinin kanlı şölenlerinin, egemenlik iştahı tamamen dizginsiz olan bir sistemin dikkatini çeken Kürdistan’da onurlu barışı inşaa etmek zor ve zaruridir. İlkel ulus devletlerdeki en moleküler ilişkileri değiştirmeden, örgütleme ve öz kurtuluşa endekslenmeden barış düşü bile mümkün değildir. Kürdistan halkının barış macerasındaki zorlukları da tam da burada başlıyor zaten. Kültürel değerlerine, yaşamlarına, doğalarına, dillerine, özyönetimlerine, hak ve hürriyetlerine savaş açılmış bir halk barışı nasıl inşaa edebilir ki? Hak eşitliği ve doğuştan gelen haklar elde edilmeden barış mümkün müdür? Meşruiyetini yitiren kanlı sisteme savaş açan devrimci kurtuluş, ardında bir hiyerarşi ve devlet yönetiminin gizlendiği bir salt sınıfsal kurtuluş değil, toplumsal boyutlara ulaşan bir öz kurtuluş olmalıdır. Rojava rol modeli de bunun en bariz örneğidir.
Rojava’da mevcut strateji ve taktiklerin yoksulluk ve maddi sefalet etrafında yönlendirilmesi istenirken, kapitalizm giderek tarihin en mantıksız, hatta en yapay toplumu olarak ortaya çıkıyor. Rojava’da yerel halk, alınan kararlarla ilgili süreçlerde doğrudan bir rol oynarken yeni yaşamı da inşaa edip aynı zamanda IŞİD, HTŞ ve Türk ya da Türkiye destekli tiranlara-çetelere karşı onurlu direnişlerine de devam ettirmişlerdir. Bu haklı ve meşru direniş Türk devletini barışa(!) zorlayan en başat faktördür de aynı zamanda. Bu faktör ve istikrar Rojava modelinin başarısının en büyük kanıtıdır. Bölgedeki özyönetim kurumları doğrudan demokrasiye, katılıma, dayanışmaya, eşitliğe ve cinsiyet özgürlüğüne geniş bir alan yaratmaktadır. En büyük başarılardan birisi de bir toplumsal ekoloji oluşturmak için geleneksel anarşist içgörüleri modern ekolojik düşünceyle birleştirmiş olmalarıdır. Bu yapı, vatandaşların barınma, beslenme, eğitim, iletişim, enerji ağları, kamusal alan gibi güncel konuları kendi başlarına yönetmeleri için gerekli koşulları da sağlamıştır. Bu zaferler silsilesi, halkların kendi kaderini tayin hakkı ve doğuştan gelen haklar realitesi ilkel devletleri barışa zorlamıştır.
Dolayısıyla Kürt Özgürlük Hareketi’nin siyasi arayışları Ortadoğu’yu şekillendirmeye çoktan başlamıştır. Bunun doğal sonucu olarak da Kürt Özgürlük Hareketi zamanla Marksist-Leninist çizgisini ve kurtuluş ideallerini dönüştürdü ve son yüzyılın en dikkate değer devrimlerinden Rojava özgürlük paradigmasını benimsedi. Bununla birlikte Öcalan’ın yeni özgürlük paradigması demokratik ulusun nasıl oluşturulacağı konusunda Ortadoğu bağlamını dikkate alan yaratıcı düşünsel katkılar yaptı. Bu paradigma ve Rojava rol modeli müthiş zaferler elde etmekle birlikte, onurlu barışın nasıl inşaa edileceği konusunda da başat rol oynamaya devam edecektir.
İlkesel Tutum ve Barışın İnşaası;
Barışı düşleyenlerin hayalperest olduğunu düşünebilirsiniz, ama unutmayın ki barış sıcak bir gülümseme ile başlar… Elbette barış zorlayarak gelişecek bir tutumun sonucu değil, gönüllülüğü esas alan bir süreçtir. Toplumlar demokratikleştirilmeden barış pek mümkün de değildir. Burjuva uygarlığının ideolojik hegemonyası aşınmışken ve küresel çürüme hat safhadayken, barışta ısrar eden ulusların ya da hareketlerin birbirleriyle eşit haklara sahip olması gerekmektedir. Kapitalist paradigmanın vaatlerinin gerçekleşmediği ve barışın bu düzenle gerçekleşmeyeceği realitesi son zamanlarda yeterince aşikardır. Özyönetim, taraf uluslar arasındaki hak eşitliği, uzlaşı, şiddetin karşılıklı sona ermesi, hakların kazanımı-iadesi ve komünist toplum perspektifine uygun geçiş süreci onurlu barışın inşaasında olmazsa olmazdır! Bu gerçeklik bilinçli insan doğasının vazgeçilmez ütopyasıdır.
İnsanlığa hiçbir teklifi olmayan burjuva uygarlığının Ortadoğu coğrafyasını yaşanmaz hale getirmesi, barışta ilkesel bir tutum sergilememiz gerektiğinin en büyük kanıtıdır. İçine sürüklendiğimiz durumu salt uygarlık krizi olarak nitelendiremeyiz. Eleştirel bilinç ve mücadele ile bu kriz ve yıkımı sona erdirip barışı inşaa etmemiz için belki de son şansımız! Kapitalizm ve komünizm arasında üçüncü bir çıkış, başka bir paradigma önerebilen var mı? Tekdüze zırvalıklarla hangi sorunlar çözülebilir? Unutuş’a karşı savaş bizatihi devrimci bir tutum olabilir, ancak barış bu devrimci tutumun ve kazanımlar elde edeceğimiz yeni yaşamın en kadim başlangıcı olacaktır. Taraflar evrenin kanseri olan savaşa son vermeli, insanın evrenselliğine yönelmeli ve bizleri zayıflatan barış eksikliğine karşı cesurca yenilenmelidir…
* ‘Savaş bir gün biterse kendimize şunu sormalıyız; peki ya ölüleri ne yapacağız? Neden öldüler?’
Karikatür: Murat Çetiner