Ana SayfaGIŞTÎSYRİZA, Podemos… Avrupa’nın Yeni Sosyal Demokrasisi!

SYRİZA, Podemos… Avrupa’nın Yeni Sosyal Demokrasisi!

Avrupa parlamento seçimlerinde, İspanya’da yeni kurulan Podemos’un % 8 oyla dördüncü sıraya yerleşmesi, yapılan anketlere göre İspanya’da yapılacak ilk genel seçimlerde birinci parti olacağı iddiaları ve 25 Ocak 2015 seçimlerinde Radikal Sol koalisyon SYRİZA’nın seçimlerde birinci parti olarak çıkmasını yeni sosyal demokrasi adımları olarak okuyabiliriz.

Ağırlaşan ekonomik krizle bağlantılı siyasetin merkezinin çöktüğü, uçların güçlendiği süreçte SYRİZA’nın zaferi hem tesadüf değil hem de Yunanistan ile de sınırlı kalmayacağı Podemos örneğinde de görebiliriz.

Avrupa sermayesi, AB’nin çeper ülkelerinde yaşanan bu gelişmenin giderek Almanya, Fransa gibi merkez ülkelere sıçrayabileceği korkusunu şimdiden yaşıyor. Çünkü Avrupa’da radikal sol gibi radikal sağında yükselişinin temelinde ekonomik kriz bulunuyor. İlginçtir, AB merkez ülkelerinde bir adım önde radikal sağ yükselirken, Yunanistan, İspanya gibi çeper ülkelerde ise radikal solun yükselişi birkaç adım önde gidiyor. Bu fotoğrafı iki ülke de görebiliriz.

İspanya örneğini vermiştik, Yunanistan’da ise katılma oranının yüzde 63’te kaldığı seçimlerde; SYRİZA yüzde 36,34 ile 149, Yeni Demokrasi Partisi (ND) yüzde 27,8 ile 76, Altın Şafak yüzde 6,31 ile 17, Nehir (POTAMİ) yüzde 6,02 ile 17, Yunanistan Komünist Partisi (KKE) yüzde 5,48 ile 15, Bağımsız Yunanlılar Partisi yüzde 4,72 ile 13 ve Panhelenik Sosyalist Hareket (PASOK) yüzde 4,69 ile 13 sandalye kazandılar. Yorgo Papandreu’nun Sosyalist Demokratlar Hareketi ise yüzde 2,46 ile seçim barajının altında kaldı.

 

I – Yunanistan Krizi; Merkez Ülkelerin Çeper Avrupa’ya İhraç Ettiği Krizdir!

Yunanistan’da ağırlaşan ekonomik krizin temelinde, AB’nin patronu konumundaki devlet yetkililerinin iddia ettiği gibi; “Yunanlılar gelirinden çok harcama yaptılar” ya da “yan gelip yattılar borç alıp yediler” türünden iddialar bulunmaz. Yunanistan’ın 300 milyar civarında Euro borcuna bakıldığında; bunun %30’nun sadece Fransa ve Almanya’nın özel ile kamu bankalarına ait borçlar olduğu görülür. “Yunanistan’a banka, özel sektör kuruluşları ve hükümet olarak en çok borç sağlayan ülke 56,7 milyar dolarla Fransa oldu. Fransa’yı 33,9 milyar dolarla Almanya, 14,6 milyar dolarla İngiltere, 7,3 milyar dolarla ABD, 4 milyar dolarla İtalya takip etti..!”

Euro bölgesi sınırları içerisinde Yunanistan, İspanya gibi zayıf ekonomiye sahip devletlerin aşırı borçlanmasına karşı Almanya bütçesinin cari fazlalık vermesi yukarıdaki tablonun sonucu ve de izahıdır! Demek ki AB’de yaşanan ekonomik krizin temelinde bir yönüyle Euro bölgesinin merkezinde yer alan ülkelerin krizini çevreye ihraç etmeleri yatıyor. Çevre üzerinden kriz atlatılamazsa yarın öbür çevreden merkeze doğru ilerleyecektir, ilerliyor da! Almanya, Fransa’nın asıl korkusu da bu.

Kriz öncelikle çevreyi vurduğundan dolayı kitlesel tepkinin de öncelikle buralardan boy vermesi doğal. Podemos lideri Iglesias, İspanya’da ekonomik krizi yorumlarken; “Alman kolonisine dönüşmek istemiyoruz. Gençlerimizin zengin Kuzey Avrupa ülkelerinde İspanyol mezeleri servis eden garsonlar olmasını istemiyoruz” diye tepki verecekti.

Yunanistan seçimlerinde, merkez sağ olarak ND partisinin ciddi zayıflaması, liberalleşen eski radikal sol olan PASOK’un ise ancak barajı geçecek kadar oy alabilmesi, buna karşın sol ve sağ siyaset uçlarının güçlenmiş olması (SYRİZA birinci parti olarak çıkarken, Neo faşist Altın Şafak 3. Parti olacak kadar güçlenmesi); gelişmenin Yunanistan ve İspanya ile sınırlı olmayıp Avrupa kıtasının yüzleşeceği süreci işaret ediyor. Yüzleşilecek süreç, sosyal demokratlardan, liberallere, komünistlerden neo faşist harekete varana kadar siyaset yelpazesinin yeniden şekillenecek olmasıdır.

Siyaset 1990’lı yıllardan itibaren giderek bir adım sağa kaymaya başlamıştı. Liberallerin, neo liberalizm adı altında birkaç adım daha sağa kaydığı, Sosyal Demokratların liberalleştiği, Komünistlerin yeni sosyal demokratlara dönüştüğü süreçte komünist hareket yeniden şekillenmeyle yüz yüze gelmişti! Sosyal demokrasinin nasıl da liberalleştiğini Fransa ve İspanya Sosyalist Partileri, İngiltere İşçi Partisi, Almanya Sosyal Demokrat Partisi ve özellikle de Yunanistan’daki radikal sol PASOK somutunda görebiliriz.

Geçerken not edelim; zaten Podemos, SYRİZA gibi sol koalisyonların yanı sıra Yeşiller hareketi de yeni sosyal demokrat harekete dönüşen ağırlıkla eski komünistlerdir. 20. yüzyıl komünist hareketinin ağırlıkla sosyal demokrat ya da sol sosyal demokratlaştığı süreçte komünist hareket de yeniden şekillenecek.

 

II – Son Kırk Yılda Yunan Radikal Solun Belli Aralıklarla Yükselişi

Yunanistan siyaset iklimi sola radikal sola yabancı değil, belli aralıklarla ürettiği görülmüştür.

Son 40 yılda Yunanistan, radikal ya da popülist solu, peş peşe üç yükselişi üç ayrı hareket üzerinde yaşadı ancak bunlardan ikisi önemlidir; PASOK ve SYRİZA. PASOK’un yükselişinde siyasal kriz ve talepler belirleyiciyken, SYRİZA’nın yükselişinde ise esas belirleyici olan ekonomik kriz ve halk yığınlarının krize verdiği tepki belirleyici oldu.

İlki, Albaylar cuntası sonrası PASOK üzerinden yükselmişti. 1974’te kurulan PASOK temel hak ve özgürlükleri savunan radikal sol hareket olarak doğmuştu. Panhelenik Sosyalist Hareket’i (PASOK) 1974’te kuran Andreas Papandreou;

“Ülkemizi sokmaya çalıştıkları o birlik bir tekeller ve sermayedarlar birliğidir. Yunanistan’ın Avrupa Topluluğu’na entegrasyonuna kesinlikle karşıyız. Ülkemizdeki ABD ve NATO üslerini söküp atacağız, Yunanistan’ı, halkımızın bağımsız ülkesi haline getirip, toplumsal kurtuluşu gerçekleştireceğiz. Kitlesel sektörlerde kamulaştırmalara gideceğiz. Dört temel ilkemiz var: Ulusal bağımsızlık, halk egemenliği, demokrasi ve toplumsal kurtuluş” diyordu. Yani bugünkü SYRİZA’dan daha radikal hedeflere sahipti.

PASOK taban bulabilmek için kendini “liberal, Batıcı” çizgideki Yunan sağından ayırt etmesi gerekiyordu (bugün de SYRİZA kendini merkez sağın yanı sıra liberalleşen PASOK’tan da ayırt etmek zorunda) ancak PASOK çok geçmeden Yunanistan’ın “geleneksel sermayesi ile barışık, dünyadaki neoliberal dönüşüme adapte olmuş bir parti haline” gelecekti.

İkincisi; Yunan Komünist Partisi (YKP) “1986 yılında iç-KKE’nin dağılması ile ortaya çıkan “Yunan Solu” ve diğer kimi sol örgütlerle birlikte Sol ve İlerici Güçlerin Koalisyonunu (SYNASPİSMOS) kurdu ve bu isimle seçimlere girdi. SYNASPİSMOS’un başkanı YKP’nin yöneticisi Harilaos Florakis’ti. SYNASPİSMOS seçimlerde %13,1 oy” almasıyla sol yeniden yükselmişti.

Fakat SNASPİSMOS’un o sırada yolsuzluğa batan PASOK’tan hesap sormak için sağdaki Yeni Demokrasi (ND) ile “yolsuzluk karşıtı” koalisyon kurması dağılmasını gündeme getirdi ki aynı süreçte YKP parçalanarak ciddi yara aldı.

Üçüncüsü; Yunan solunun yükselişi bugün ise SYRİZA üzerinden yaşanıyor. YKP’den kopan ağırlıkla gençlerin SYRİZA’nın ilk çekirdek kadrosunu oluşturduğunu belirtelim. Bu çekirdek kadro ekonomik kriz koşullarında hem genişlemiş hem de farklı radikal sol gruplarla SYRİZA’da buluşacaktı. İşte Yunanistan’ın yeni PASOK’u ya da sol sosyal demokrasisi böyle ortaya çıktı. SYRİZA, Yunanistan’da derinleşen ekonomik kriz koşullarında radikal sol olarak doğdu ve iktidara yürüdü. Dileriz SYRİRZA kısa sürede PASOK’laşmaz. Dileriz diyoruz çünkü Yunanistan Solu ya da radikal sol, sık sık yükselir ve geriler.

 

III – SYRİZA İçin Zorlu Günler Asıl Şimdi Başlıyor!

SYRİZA vaatleri arasında: “dış borçların kısmen silinmesi, kemer sıkmanın gevşetilmesi, bedava elektrik, gıda ve kira desteği İhtiyacı olanlara yardım, sağlık ve emeklilik maaşları reformu, uzun süredir işsiz olanlara özel toplu taşıma kartı verilmesi gibi ulaşım reformu, istihdam programı, ödenemeyecek banka borçlarının silinmesi, asgari ücretin iyileştirilmesi, demokrasinin geliştirilmesi” vb. olarak özetlenebilir.

Bunlar üzerinden seçimde bolca propaganda yapıldı. Artık SYRİZA iktidar ve söylediklerinin icraatıyla yüz yüze. Ya söylemlerini daha da ılımlaştıracak ve giderek ehlileşip yeni bir PASOK’a dönüşecek ya da daha da sola kayacak en azından konumunu koruma ikileminde; SYRİZA ehlileşme-yumuşama adımları atmaya başladı ve ilk adım olarak da seçim vaatlerini yumuşatmak oldu. Dolaysıyla SYRİZA’nın da PASOK’un uğradığı akıbeti yaşaması yani liberalleşme tehlikesi ciddidir! Örneğin:

Syriza başkanı Alexis Tsipras’ın AB Troykasının basıncı altında; ”Biz batıya aidiz; AB’ye ve NATO’ya. Bunu hiç tartışmaya gerek yok” demesi; hükümet kurmaya yönelirken de koalisyon için YKP yerine milliyetçi, AB ve göçmen karşıtı Bağımsız Yunanlılar Partisini (ANEL) seçmesi gibi. YKP, “SYRİZA ile koalisyon kurmak istemediğini” belirtmişti ama SYRİZA da zorlamak bir yana denemedi bile. Bunlar PASOK’laşacağının ilk işaretleri.

SYRİZA’nın, PASOK’laşma kadar radikalleşme zemini de var. Ağır ekonomik kriz iklimi SYRİZA’yı iki seçenekten biri ile daha erken yüz yüze getirecektir. Troykanın ve Yunan sermayesinin baskısı altında SYRİZA’nın liberalleşerek erken PASOK’lulaşma ile yüz yüze getirebilir. PASOK’laşmasını engelleyecek tek gelişme; Avrupa başta olmak üzere dünyada sol, sosyalist dalganın yükselmesi koşullarında, SYRİZA çizgisini koruyarak direnebilir hatta küresel sol, sosyalist hareketin gelişimiyle bağlantılı olarak daha da sola evirilebilir.

Yunan seçimlerinden hem Avrupa sermayesi hem de işçi sınıfının çıkaracağı dersler vardır.

Yunan hatta AB sermayesi ağırlaşan ekonomik krizin kıtayı sarmasıyla paralel sistemin yüzleşeceği muhtemel bir tehlike karşısında yeni bir Keynesçi ekonomik büyüme-genişlemeyi de içerecek olan refah devletine yönelebilir mi ve önemlisi bu mümkün mü? Ekonomik kriz derinleşip toplumsal muhalefetin daha da radikalize olmasına zemin sunarsa, AB sermayesi sistemi kurtarmak için Keynesyen refah devleti politikalarına dönüşü göze alabilir ve o zaman yeni sosyal demokrasinin ömrü de uzayabilir.

 

IV – Türkiye’den Özelde de HDP’den Bir SYRİZA Çıkar mı?

Türkiye devrimci hareketi, Podemos ve SYRİZA örneğini tartışıyor. Geziyi yaşamış Türkiye solunun bunu tartışması olumludur ancak ne üretebilir ayrı konu. Burada tartışılması gereken diğer mesele, Türkiyelileşme yönelişinde ısrar eden HDP’nin Podemos ve SYRİZA’yı örnek alarak kendini Türkiye sol sosyal demokrat partisi olarak tarif etmesidir ki bu yeni de değil!

SYRİZA’nın Kürdistan gibi bir meselesi yok, Podemos’un yapısı içerisinde de Katalanya veya Bask ülkesinin siyasal bileşenleri yok! Katalan ve Basklıların, Podemos’un ana gövdesini oluşturmak bir yana bir bileşen olarak da yer almıyorlar.

Ayrıca Türkiye iç siyaset iklimi ile Yunanistan birden fazla nedenle ciddi farklar içerir. Türkiye siyaseti yaşadığı onca askeri cuntalara rağmen bir PASOK, SYRİZA ya da Podemos üretememiş. Bugünlerde Türkiye’de, Yunanistan’ın son yıllarda yaşadığı ağır ekonomik kriz benzeri bir kriz de görünürde yok ama geçmişte yaşanan ağır ekonomik kriz yıllarında da üretememişti. Bunun nedeni üzerinde ciddi düşünülmeli.

Türkiye’de sosyalistim diyen parti ve grupların büyük çoğunluğu, gerçekte SYRIZA’nın ağırlıkla bileşenleri olan demokrat, sol radikal, sol ekolojist, çevreci yapıdadırlar. Buna rağmen neden Gezi’den bir SYRİZA, Podemos benzeri bir hareket yaratılmadı?

Birincisi; Türkiye’nin bugün, Yunanistan benzeri bir ekonomik krizi yaşamamış olması temel nedendir ama bununla sınırlı değil. Dolaysıyla Türkiye’nin SYRİZA’sı halen esas olarak ekonomik krizden değil temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasında yani siyasal kalkışlı çıkabilir ki bu da kendini anti-AKP ile sınırlandırırsa başarılı olmaz!

İkincisi; Türkiye toplumunda, Türk ve kendini “Türk” olarak tanımlayan Balkan, Kafkas Müslüman halklarının Anadolu’yu son yurt olarak görüp “kol kırılır yen içinde” tavrıyla rejime başkaldırmamaları ciddi irdelenmeli. Örneğin, Selçuklu-Osmanlı’dan beri Türk-Sünni Hanefi damarında kendi devletine karşı bir halk ayaklanması oldu mu?

Üçüncüsü; ağırlık merkezini PKK’nin oluşturduğu HDP’den birden fazla gerekçeyle Türkiye’nin SYRİZA’sı veya Podemos’u çıkmaz. Çıkmaz çünkü HDP’nin özelde de Öcalan ve PKK’nin Gezi, 17 Aralık rüşvet, yolsuzluk operasyonlarında aldığı tutumu bellidir. AKP hükümetine karşı tutum almak bir yana Öcalan’ın “Erdoğan’ı ben kurtardım, 17 Aralık darbesine karşı durduk” ya da “Hakan Fidan’ı vermemekle Başbakan doğru yaptı”, Cizre’de AKP hükümeti yerine hükümetin diliyle “Paralel yapı” açıklamaları dikkate alındığında; HDP’den SYRİZA benzeri hareket doğmasını beklemek iyimserlik olur. Ayrıca katı önderlik merkezli bir hareketin HDP gövdesini oluşturması da eklenince SYRİZA yönelimi üzerinde bir değil on kez düşünülmeli

SYRİZA olmaya soyunmuş Birleşik Haziran Hareketi ise kendini AKP karşıtlığıyla sınırlandırırsa ve bir yüzü daima CHP’ye dönük olursa ekonomik krizi bile arkalasa başarılı olamaz. Ayrıca, AKP’nin TOKİ gibi yönelimleri ve önemlisi 3 milyon 96 bin ev yaklaşık 13 milyon kişiye yaptığı nakdi yardımların etkisini de düşünmek lazım!

Sonuç olarak; yeni sosyal demokrat partiler olarak SYRİZA, Podemoslara küresel çapta ihtiyaç vardır ama asıl bunların bir ya da birkaç adım sollarındaki gerçek sol olarak komünist hareketlerin yeniden şekillenip sürece damgasını vurması nihai çıkış yoludur. 2 Şubat 2015

[email protected]

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights