Elbette Baykal’ın başlattığı 2019 başkanlık tartışması ve şimdiden isim telaffuzu erken başlatılmış bir tartışmadır. Ama zaten devleti merkezine alan Baykal’ın amacı da; referandum sonucunu meşrulaştırmak, kendini gündeme taşımak ve Erdoğan’ı rahatlatmaktı, bunu da başardı. Bu arada tartışma da almış başını gidiyor.
Sinan Çiftyürek / Yazarın tüm yazıları için buraya tıklayın
16 Nisan’da hayır üzerinde buluşma, ilkeli ittifak değil yolların kendiliğinden çakışmasıyla olmuştu. Kendiliğinden örtüşen yol birliği, 17 Nisan’da kendiliğinden sonlandı. 2019’da yollar yeniden kesişir mi? Bu birden fazla faktöre bağlı yani 2019’a ilişkin bazı şeylerin netleşmesi lazım. Örneğin;
Bir; CHP, SP… gibi yapılar referandum sonucunu tanıyorlar mı tanımıyorlar mı? Lafta “tanımıyoruz” diyorlar ama pratikte başkanlık sistemine uygun davranıyorlar. Dolayısıyla referandum propagandasında “tek adam rejimi” diyerek onca eleştirdikleri başkanlık sistemini tanıyıp aday mı gösterecekler? Yani “merak etmeyin bizim aday demokrattır başkanlık sistemini de demokratikleştirir sorun çıkmaz” demekle mi yetinecekler? Yoksa “Aynı sistemin başına kim gelirse gelsin tek adam rejimidir geri parlamenter sisteme döneceğiz” mi diyecekler?
Dolaysıyla 2019 hedefli ittifak, öncelikle Parlamenter sisteme dönüş üzerinde mi kurulacak? Yoksa ortak bir başkan adayıyla “tek adam” sistemi denilen başkanlık yarışına mı katılacaklar? Öncelikle burada netleşme lazım.
İki; Sonra ve esas önemlisi, “parlamenter sisteme geri döneceğiz” diyen ile “başkanlıkla devam” diyenler; yeni anayasa, demokrasi, özgürlükler ve Kürdistan meselesine ilişkin ne öneriyorlar? Yani sistemlerin adı değil içeriğinde ne var bunun az çok açığa çıkması lazım ki Kürt siyaseti ve Türkiye ilerici devrimci hareketi de ilkeli tutum alabilsin. Burada yeri gelmişken şunu da not edeyim; Kürt siyaseti ağırlıkla 16 Nisan’da Hayır dediyse bundan “başkanlık sitemine karşı parlamenter sistemi savundular” sonucu çıkarılmamalı.
Üç; Türkiye’de demokrasi ve Kürdistan ulusal özgürlük mücadelesinde, devlet partisi CHP ile 16 Nisan’da yaşandığı gibi fiilen yan yana gelmek ile ittifak kurmak ayrıdır. Şurası net,16 Nisan’da MHP muhalefeti, Vatan Partisi ve genetik kodlaması tepeden tırnağa ırkçı milliyetçilikle şekillenmiş devletlû sol CHP ile ittifak hele hele Kürt meselesinde ilkeli ittifak kurulabilir mi? Hayır! CHP’nin amacı açık, %49’u iktidar hedefinin desteği haline getirmek! Peki ya Kürt siyaseti? Sırf AKP karşıtlığından hareketle CHP’nin iktidarına su taşıması doğru olur mu? Hayır!
Dört; Kürt siyaseti acele etmemeli, önce siyasi aktörlerin pozisyonlarının netleşmesi lazım aday tartışması sonraki mesele. Bu arada Kürtler arası ulusal ittifakta yol alınmalı, sonra başta anadilde eğitim olmak üzere taleplerini netleştirerek parlamenter veya başkanlık savunucularıyla görüşmeye hazır olmalı.
Vurgulamak istediğim, Kürt siyaseti kendi pozisyonunu netleştirip 2019’da, parlamenter sistemi savunanlar kadar başkanlık sistemini savunanlarla da ittifaka açık olmalıdır. Kürtler, Türkiye’de başkanlık mı parlamenter sistem mi ayrımı yerine hangi sistemin kendi ulusal taleplerini tanıyacağı ve daha demokrat olacağına bakmalıdır.
Şu doğrudur, kişi/kişiler üzerinden değil, ilkeler üzerinden bir tartışma ve arayış olmalıdır. O zaman Kürt siyaseti şuna bakacaktır: Kendi ulusal demokratik taleplerine ilişkin kim ne diyor?
Beş; Şu soruyu soralım herkese; 16 Nisan 2017 Hayır cephesinin demokrasi ve özgürlükler pastasında Kürtlerin payına düşen neydi 2019’da ne olacaktır? CHP, SP, Vatan Partisi, DP ve MHP muhalefeti %49’u, “Türkiye’de demokrasi ve Cumhuriyetin ortak paydasını güçlendirme”nin dayanağı haline getirmek isteyecekler! Peki ya Türkiye devrimci hareketi ve esas olarak da Kürt siyaseti bu payda ile ilkeli ittifaka girebilir mi? Demek istediğim herkes kendi talep ve hedefleriyle %49’da bakıyor Kürtler de kendi talepleriyle bakmalıdır.
Kürtler üzerinde hesap yapanlar önce Kürtlerin verdiği mesajı almalı
2019’a dönük tartışmaya konu olan kesimlerin başında Kürtler geliyor fakat Kürtler üzerinde hesap yapanlar, öncelikle 16 Nisan’da Kürtlerin ne yaptıklarına bakmalı. Bu açıdan 16 Nisan’da Kütlerin verdiği üç mesaj önemlidir.
Birinci mesaj; Sur, Cizre, Nusaybin, Şırnak, Varto, Silvan… gibi yakılıp yıkılan kentlerimizde en yüksek Hayır iradesiyle Türk rejimine,“Kürt meselesini tank ve tomalarla çözemezsin” denilerek devlete verilmiştir.
İkinci mesaj; Siirt, Muş, Mardin, Bingöl, Bitlis, Ağrı, Van, Hakkari…üzerinden 1 Kasım 2015 AKP oylarına oranla daha yüksek çıkan “evet” oylarıyla; AKP’ye özelde de daha önceleri TV kanallarında eyalet sistemini öven ve “Osmanlı’da Kürdistan, Lazistan eyaletleri vardı” diyen Erdoğan’a verilmiştir. “Madem öyle buyurun çözün Kürdistan meselesi içerisiyle-dışarısıyla kucağınızda” denilmiştir.
Üçüncü mesaj; başta HDP olmak üzere genel olarak Kürt siyasetine “bu sonuçlar üzerinde düşün yanlışlarınızı masaya yatır” denilerek verilmiştir. Belirttiğim illerde 2015 Kasım’ına göre AKP ve müttefiklerinin oyu neden arttı? Bunun birden fazla nedeni var illaki irdelenip kamuoyuyla paylaşılmalı.
Bu üç mesajın özeti şudur; referandum, Kürt halkının iradesinin hiç kimse için çantada keklik olmadığını gösterdi! Herkesin Kürtlerin verdiği mesajı iyi okuması lazım!
“Kutuplaştırmaktan uzak durun” söylemi sorunludur!
2019’a dönük “aman ha toplumu ayrıştırmaktan-kutuplaştırmaktan uzak duralım” söylemi de sorunludur. Öncelikle “hangi kutuplaşmadan” söz ediyorsunuz diye sormak lazım? MHP, AKP; “kutuplaştırmaktan uzak duralım” derken, referandumda “evet”, “hayır” diyen kitlenin tutumu değişken yani birinden diğerine geçiş olsun” manasında kullandıklarını sanmıyorum. Esas, genelde Kürt halkının özelde de Kürdistan halkının kendi ulusal talep ve kimliğinden kalkarak tutum almayı kutuplaşma olarak görüyorlar. Ki CHP’de Kürtlerin blok tutuma AKP’den farklı bakmaz. Buna AKP’nin Alevi halkının laiklik konusundaki duruşuna böyle baktığını da ekleyelim.
Peki ya Kürt siyaseti? Kürdistan’da ister hayır, ister evet, ister boykot seçeneği olsun, halkımızın blok halinde tam bir Kürdistani kutupla tutum almasını istemeli ve mücadele etmeli. Her halkın önce kendisi olması ulusal demokratik talepleriyle ittifak araması doğrudur, ortak demokratik değerlerde buluşulmalıdır! Çünkü;
Kürt/Kürdistan meselesi çözüldü-çözülüyor derken milyonlarca Kürt anadil başta olmak üzere hızla kendi kültüründen kopuyor-yabancılaşıyor. Dünyanın en büyük Kürt kenti İstanbul ve İzmir, Çukurova gibi Batı metropollerinde on milyon civarında Kürt ağır bir şekilde sosyal-kültürel soykırım altında. Böyle sürerse salt batı metropollerde değil Antep-Malatya-Elazığ-Erzurum… sınır hattında da bir nesil sonra Kürtçe bilene rastlamak zor olur! Beterin beteri, ulusal özgürlük uyanışının güçlü olduğu Amed-Mardin-Van üçgeninde sokakta çocuklar evde anneler artık Türkçe konuşuyor.
Demek istediğim, asimilasyon kanseri altındaki milyonlarca Kürt, Laz, Çerkes’in ulusal kimliğine sahip çıkması ayrışma değil ayrı ulus gerçeği bilincine varmaktır. Yani Kürdün, Lazın, Çerkes’in “ben Türk değilim, ayrı bir halkım” vb. diyerek kendi ulusal demokratik bilinç ve taleplerinde tutum alması neden siyasal kutuplaşma olsun ki? Tersine “herkes kendi ulusal kimliğine sahip çıkarak ortak paydalarda buluşalım” demek gerekir aksini savunmak “ayrımız-gayrımız yok hepimiz Türküz” demeye götürür bizi.
Kısacası, “kutuplaşmaya” özellikle “coğrafik kutuplaşma hayır” siyasetini CHP, SP, MHP Muhalefeti veya AKP söyleyebilir. Ama farklı ulusal kimlikleri bünyesinde barındıran HDP’nin de söylemesi yanlıştır. Bu tutumla, HDP halen “Türkiyelileşme” siyasetinde ısrar edecek demektir.
Sonuç olarak; Kürdistan’da halkımızla Türk rejimi arasında tek sivil köprü olan AKP’nin zayıflatılması yönündeki gelişmeler olumlu görülüp desteklenmelidir, ancak AKP’nin Türk İslam sentezi yerine CHP’nin Kemalist tek tipçiliğini güçlendirecekse o zaman beterin beterinden uzak durmak lazım. Demek ki ulusal özgürlük mücadelesinde, AKP karşıtı olmaktan öteye rejime karşı duruş meselemiz var. 16.05.2017