Röportaj: Ali Gökkaya / Sosyalist Mezopotamya, Sayı:11, Aralık 2021
Geçtiğimiz günlerde Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Gani Kaplan’ın Isparta Cemevi açılışındaki konuşmasına AKP’li Belediye Başkanı Şükrü Başdeğirmen’in müdahalesi oldu. Ayağa kalkıp kürsüye yürüme ve başkan Kaplan’ın sözünü kesmesine yönelik müdahalesi Alevi kamuoyu ve kurumlarınca tepkiyle karşılandı.
Isparta Cemevi’nin açılışı için yapılan törende PSAKD Genel Başkanı Gani Kaplan: Alevilerin ibadethaneleri olan Cemevinin yasal statüye kavuşturulmadan yapılacak hizmetlerin bir anlamı olmadığını söylemiş ve “Diyanet’in yaptığı hizmetten tek bir dinin tek bir mezhebi yararlanıyor. Laiklik toplumsal barışın güvencesidir. Bu ülkede Diyanet olduğu sürece laiklikten bahsedilemez. Diyanet vesayeti var. Üzerimize çöktü” demişti.
Kaplan’ın bu sözleri üzerine Isparta Belediye Başkanı Şükrü Başdeğirmen yerinden kalkarak Kaplan’a doğru yürümüş ve Kaplan’ı kürsüden indirmek istemişti. Başdeğirmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Alevilerin ve Cemevlerinin yanında olduğunu, söz konusu Cemevini de kendisinin yaptırdığını iddia etmişti.
Sosyalist Mezopotamya Dergisi olarak; bu müdahalenin nedeni ile arka planına dair kendisiyle yapılan röportajı okurlarımızın dikkatine sunuyoruz.
Öncelikle geçmiş olsun Gani başkan. Isparta Cemevi’nin açılışında olumsuz bir durum yaşadınız. Nedendir, kısaca bahseder misiniz?
Diyanet İşleri başkanlığının son süreçte hayatın her alanına müdahil olması ile ilgili yapılan konuşma sonucunda belediye başkanı tarafından susturulmak istendik. Ancak biz kürsüden sözümüzü söyledik.
Konuşmadan kısaca bahsedersek, Diyanet işleri başkanlığının olduğu bir ülkede Laiklik ve demokrasiden söz edilemeyeceğini ve Diyanetin geçmişteki Genelkurmayın yerini aldığını, Genelkurmay nasıl ki geçmişte sivil hükümetler üzerinde vesayet kurup her konu hakkında görüş bildiriyorsa, bugün de diyanet aynı konumdadır. Sırf bu nedenle olsa bile Diyanetin kapatılması gerekmektedir.
Bin yıllardır imha, inkâr ve asimilasyona tabi tutulmaya çalışılan kadim inanç sahibi Alevilerin “Tüm kesimlerin inancı ile kendi gibi yaşamaları gerekir” çağrı ve taleplerin sebepleri nelerdir?
Aleviler bin yıllardır yasaklı olmasına karşın inançlarını sürdürmeye çalışmışlardır. Bu alanda çok ciddi mücadele vermiş ve bedeller ödemiştir. Bu bağlamda Aleviler özgürlük ve demokrasi mücadelesi verirken diğer kesimlerin de hak taleplerinin yerine getirilmesi için mücadele eder. Etmek zorundadır, konumu gereği mazlumların ve ötekileştirilenlerin yanında yer alır.
Herkesin dilini, dinini özgürce yaşamasını savunur. Zira biz Alevilerin hakları verilmiş olsa dahi ötekileştirilmiş herhangi bir kimliğin hakları verilmemiş ise biz bunu kazanım olarak görmeyiz.
Alevilerce “Yasaklı İnanç” olarak tanımlanan bu hal çalıştaylarca da aşılmak istendi ama olmadı, neden? Devletin; “makbul Alevi” oluşturma yaklaşımına Alevi kanaat önderlerinin karşı çıkışı hangi yönde olmuştur?
Türkiye’de Aleviler iki ana hat üzerinden örgütlenmektedir. Bunlardan birincisi, ”namaz’da bizim, niyaz’da bizim, gerçek Müslüman biziz…” diyen kesim, diğer kesim ise ” Alevilik müstakil bir din ya da inançtır, İslam’da içindedir, diğer dinlerden de kendine uygun olan ritüelleri içine almıştır…” diyen kesimdir. Bu iki kesimde Alevilerin ibadethanesinin Cemevleri olduğu noktasında birleşiyor. Devlet birinci kısmı muhatap alsa İslam’ın tarihini yeniden yazmak zorunda. Diğer kesimi muhatap alsa da yine aynı durumla karşı karşıya kalacaktır. Çalıştayların tıkanma nedenlerinin başında bu durum gelmektedir. Gerisi teferruattır.
Alevilerin temel talepleri yerine getirilmediği sürece devletin Alevilere yaklaşımı samimi bulunmamış ayrıca kendi içinde kendi özgürlüğünü yaşayan bir inancın devlet ya da bir başkası tarafından tarif edilmesinin yanlış olduğunu savunmuşlar ve devletten tarif yerine somut adımlar atmasını istemişlerdir.
Türkiye devleti; yüzyıllardır etnik, dilsel, inançsal ve kültürel açıdan homojen bir toplum inşa etmeye çalışmaktadır. Kürtlükte olduğu gibi Alevilikte de varlığının inkârı temelinde “devlet ulusu” şeklinde ifade edilecek homojenleştirme projesinin başında gelmektedir. Geçmiş hükümetlerin mirasını devralan AKP’nin bu yöndeki politik girişimleri nelerdir?
Resmi ideolojinin iki ayağı vardır. Bunlardan biri İslam diğeri de Türklüktür. Yıllardır Türklükle Kürtleri yok etmeye asimile etmeye çalışmış, İslam’la ise (Sünnilikle) Aleviliği yok edip asimile etmeye çalışmıştır. Son zamanlarda AKP hükümeti Alevileri Sünnilik ile asimle edemeyeceğini anlayınca Şialaştırmaya çalışmış ya da derneklere ve Cemevlerine özel ulaklar vasıtasıyla hamleler yapmaya başladı. Örgütlerin genel merkezlerinden bağımsız birçok bölgede maddi yardımda bulunarak müdahalelerini başka bir boyuta taşımaktadır.
Rejimin Alevi tanımı ve tarifi Alevilerce tepkiyle karşılandığı bilinmektedir. Bir Alevi Kurumu olarak; devrimci kurum ve kişilerce de Aleviliğin tarifi ve taraf yaratılmasına nasıl bakıyorsunuz?
Türkiye’de sol ve sosyalistler, örneğin Ernesto’nun kaç numaralı bot giyindiğini, Moskova’da Kızılmeydan’ın kaç kişi aldığını veya Mao’nun akşam yemeklerinde ne yediğine kadar bilip ilgilenir, fakat yüzyıllardır, İslam faşizminin Alevilere uyguladığı zulmü görmedi. Bu bağlamda, son yıllarda baktığımızda, örgütlenme tıkanıklığı çeken kimi sol ve sosyalist örgütler Alevi kurumlarına ve yerleşim bölgelerine hamleler yapmaya başladılar. Kendi durdukları zeminlerden Alevilik tarifi yapmaya başladılar. Maalesef devlette olduğu gibi devrimcilerde kendi Aleviliğini ve Alevi örgütlerini yaratmaya çalışmaktadır. Bu durum ise gerek reel örgütlenme gerekse Aleviler açısından sıkıntıdır. Kanaatimizce solun başarıya ulaşamamasının ana nedenlerinin başında şeriat ile bir mücadele programının olmayışı gelmektedir.