Siyasette ağırlık merkezi son 20 yıldan beri bir adım sağa kaymışken, son yıllarda sola doğru belli kıpırdamalar olsa da halen belli başlı tüm siyasal disiplinlerin oldukları yerden bir adım sağda konumlanmış olma hallerinin aşılamadığı gerçeği varken; işçi sınıfının mücadelesinin özelde de sosyalist hareketin, küçük çaplı da olsa yeni direniş, direnme odakları üzerinden arkalayacağı morale ihtiyacı vardır.
İşçi sınıfının, siyasal mücadelesi bir yana ekonomik, sosyal haklar uğruna mücadelesinin bile dibe vurduğu, sosyalist hareketin olabildiğince daraldığı günümüz koşullarında; gerek ekonomik, sosyal talepler kalkışlı olsun gerek küçük çaplı olsun yine de yeni yeni direniş odaklarının vereceği moral önemlidir. Bursa metal işçilerinin eylemini böyle görmek lazım. Zira unutmayalım her küçük direniş büyük direnişlerin ön adımıdır. Dünya işçi hareketi tarihi bunun örnekleriyle doludur. Bursa metal direnişi, yeni işçi eylemliliğinin ön tetikleyicisi olabilir.
Önemli bir işçi havzası olan Bursa ve çevresi zaten bir süredir sancılıydı. Sadece Bursa havzası mı? Hayır! Türkiye ve Kürdistan genelinin belli başlı tüm işçi havzaları; üretimde postfordist yönelimle paralel esnekleşme, taşeronlaşmanın yol açtığı ağır sosyal sorunlar, vahşi kapitalizme karşı dipten dibe öfke birikimi yaratmaktaydı. Bu duruma 2 milyona varan Suriye ve Kürdistanlı göçmen kitlesinin kapitalistlere sunduğu ucuz emek gücü potansiyeli de eklenmesi, işçilerin sorunlarını bir başka açıdan ağırlaştırdı.
Bu koşullarda metal işçileri bir süreden beri eylemlerin ön işaretlerini zaten vermekteydiler. Özellikle son iki yıldan beri yaşadıkları sorunlar karşısında açığa vurdukları tepkilerini kamuoyu az çok takip ediyordu.
Türk Metal ve Çelik İş dışında örgütlü bulunan DİSK’e bağlı Birleşik Metal – İş Sendikası’nın (BMİS) aldığı grev kararının hükümetçe engellenmesi, BMİS’in yürüttüğü toplu iş sözleşmesinin Yüksek Hakem Kurulu’nca bağıtlanması; bu süreçte Türk Metal’in hükümet-işveren yanlısı tutumunun iyice pervasızlaşmasının da işçilerde yarattığı öfke; hatta öyle ki Türk Metal’in BOSCH’ta imzaladığı sözleşmenin örgütlü bulunduğu diğer işyerlerinde uygulamaya gerek işverenlerin gerekse Türk Metal’in kendisinin de yanaşmasının yarattığı rahatsızlıktan da öteye sendikaya tepkilerin istifaya dönüşmesi! Tüm bunlar düşük ücret ve uzun çalışma saatleriyle de birleşince zaten hareketlilik içerisinde olan işçiler nihayet 15 Mayıs sabahından itibaren, Türk Metal’i hedef alan “satılmış sendika istemiyoruz” sloganı eşliğinde direnişe geçtiler.
Renault’ta üretimin durdurulmasıyla başlayan direnişi başka fabrikalar izledi. Kısa sürede Tofaş ve Coşkunözü’nde de işçiler üretimi durdurup direnişe geçtiler. Direnişteki işçilere, bölgedeki diğer fabrikalardan işçilerin de dayanışması, baskılara rağmen gecikmedi geldi ve bu dayanışma devam ediyor. İşçiler kitlesel olarak direnişteki fabrikaların önüne gelip basın açıklaması vb tutumlarla desteklerini açıklamaktadırlar. Tofaş, Renault gibi binlerce işçiyi barındıran fabrikalarda işveren yönetimi ise alelacele “tatil kararı almak” gibi bayatlamış taktiklere başvursa da, işçiler direnişini fabrika içi ve dışında sürdürüyor. Direnişteki işçiler, özellikle Arçelik başta olmak üzere bölgedeki diğer büyük metal fabrikalarının da direnişe katılacaklarını bekliyor ve umut ediyorlar; çünkü kalkış noktaları, sorunları ve talepleri aynıdır.
İşçilere destek seçim sürecinin de etkisiyle giderek büyüyor. Direnişteki işçilerin eylemi, gerek bölgede örgütlü bulunan BMİS gerekse Türkiye genelinde kamuoyu desteğini alarak sürüyor. DİSK’e bağlı BMİS; “Renault işçileriyle dayanışmak için örgütlü olduğu işyerlerinde destek eylemleri yapacağını” kamuoyuna basın açıklamasıyla duyurdu.
Seçim ortamında olmak, hak alma mücadelesinde işçilerin ve BMİS’in elini güçlendirebilir; çünkü işveren ve özellikle hükümetin yaklaşan 7 Haziran seçimleri nedeniyle büyük işçi direnişleri istemeyeceğinden hareketle, MESS patronlarına baskı yaptırarak işçilerin taleplerini kabule zorlayabilir.
Yine yaklaşan seçimler nedeniyle CHP başta olmak üzere burjuva muhalefet de işçilerin yaşamsal ekonomik sosyal taleplerini destekleyen tutumlar alabilirler. Hatta MHP bile bunu seçimde propaganda olarak kullanabilir, kullanıyor da. İşçilerin bu durumu görerek davranması, yani yaşamsal taleplerinden geri adım atmaması kendilerine zafer getirecektir.
Bütün bunlara rağmen işveren, “emsal oluşturur, yeni direnişleri tetikler” gerekçesiyle işçilerin haklı yaşamsal ekonomik sosyal talepleri karşısında uzlaşmaya yanaşmak yerine saldırı politikasını da izleyebilir. Buna da hazırlıklı olmak gerekiyor. Türk Metal Sendikası Başkanı’nın tabiriyle “provokatör” dediği öncü işçiler başta olmak üzere kitlesel işten atmalara yönelebilir. Eğer işveren aptallık yapıp bu yolu tercih ederse daha büyük işçi direnişlerini tetikleyebilir. Antep, Kayseri, Konya, Çerkezköy gibi işçi havzalarında büyük direnişleri başlatabilir. Sosyalist hareketin, devrimci ve işçi sınıfından yana sendikacıların bütün bunlara hazır olmaları gerekiyor.
Şurası açıktır ki; Bursa metal işçisi kalkıştığı direnişte alnının akıyla çıkarsa yani kazanırsa; kazanımlar kendisiyle sınırlı kalmayıp genel olarak ücretli emek gücü için bugün moral kazanma, güç toplama yarın için ise somut kazanımlar demektir. Türk Metal’in alacağı ciddi bir darbe (ki bu süreç başladı) patron ve hükümet yanlısı sarı sendikacılığa darbe indirmenin yolunu açabilir. Türk Metal’in ciddi yara alması beraberinde MESS’nın işçi sendikaları içerisindeki elini zayıflatabilir çünkü Türk Metal demek, işçi hareketi içerisindeki devlet; dahası işveren demektir. Bu elin yakın vadede zayıflatılması, uzun vadede tümüyle etkisizleştirilmesi lazım.
Metal işçisinin başarısı, önce kendi içerisinde yani metal iş kolundaki işçilerin ve sendikalarının işçi talepleri doğrultusunda birlikte hareket etmelerine bağlıdır. Sonra Türkiye ve Kürdistan emek gücünün ve demokratik kamuoyundan alacağı dinamik desteğe bağlıdır.
İşçi sınıfı mücadelesinin ağır sorunlarla yüklü olduğunu ilgili herkes az çok biliyor. Bu sorunlar ancak dipten gelen büyük kalkışmalar üzerinden aşılabilir. İşçi sınıfı en başta sendikalarını yeniden biçimlendirmeden, yani 21. yüzyıl işçi sendikalarına içerik katacak direniş-grev-kalkışmaları gerçekleştirmeden kalıcı kazanımlar elde edemez.
Bursa metal işçilerinin direnişi bir şeyi çok netçe ortaya koydu: Bursa’nın bulunduğu havzada metal işçilerinin ekonomik sosyal konumu ve ücretleri Kürdistan işçi sınıfı ile somutta Antep ve havzasındaki işçilerin durumu ile kıyaslandığında görece daha iyi durumda olmasına rağmen, bunları iyileştirmek için haklı ve onurlu bir direnişe geçebiliyorlarsa, burada belirleyici olan zayıf da olsa ÖRGÜTLÜ olmalarıdır. Türk metal gibi devlet ve işveren yanlısı bile olsa yani kötü de olsa bir sendikada örgütlü bulunmalarıdır. Reformist de olsa alternatif sendikal örgütlenme olarak BMİS gibi sendikanın yanlarında olmasıdır. Demek ki “en kötü örgüt örgütsüzlükten iyidir” tespiti, siyasal mücadele de olduğu kadar sendikal mücadele için de geçerlidir! 18-05-2015