Ali Gökkaya / Sosyalist Mezopotamya, Sayı:11, Aralık 2021
Emperyalist-kapitalist uygarlığın yarattığı baskı, gelir adaletsizliğinin had safhaya varması, emek sömürüsü, çözülmemiş ulusal özgürlük mücadeleleri sürdükçe; bunların ortadan kalkması yönündeki mücadele, dünden bu güne, hız kesmeksizin devam edecektir/etmektedir. İnişli-çıkışlı bir seyir de izlese ulusal özgürlük ve sınıf mücadelesi her yönüyle ülkemizde de örgütlü olarak sürdürülmektedir.
Bu coğrafyada siyaset alanına çıktığı andan itibaren ideolojik-politik olarak Marksizm’in-Leninizm’in rehberliğinde mücadelesine devam eden Kürdistan Komünist Partisi ve saflarında yer alanlar; dünden bu güne, partinin sahip olduğu kitleselliğe ya da bir avuç oluşuna bakma yerine, ulusal ve toplumsal çözüm yönünde savunduğu politik programını esas almıştır. Sosyalist bir program temelinde ülkede devrimin öncüsü olduğuna inan bu kadro; zaman zaman inişli-çıkışlı süreçlere, daralmalara rağmen siyasal çizgisinden, hedefinden kopmadan mücadelesini sürdürmüş, sürdürmeye de devam etmektedir.
12 Eylül faşist askeri darbesinin devrimci parti ve kitle üzerinde yarattığı yıkıcı devasa etkileri daha sürmekteyken, SSCB’deki yıkım sonrası; sosyalizmin öldüğünün, sınıflar mücadelesinin bittiğinin propagandası siyasal ortamı alabildiğine etkiledi. Birçok komünist, sosyalist parti, grup sosyalizm savunusundan vazgeçerek sosyal demokrasinin saflarına geçti. Sınıf mücadelesi yerine, yeni hareketler adı altında farklı arayışlar içine girilmesiyle birlikte yıkımın nedenleri devrimci önderler ile onların ortaya koydukları eserlerde aranmaya başlandı. “Nasıl bir sosyalizm” soru ve tartışmalarının kendisi kitlesel güvensizliğe ve destekten yoksunluğa yol açtı.
Ancak her siyasal parti, örgüt gibi bizim de meydana gelen siyasal gelişmelerden oldukça etkilendiğimiz, sıkıntılar yaşadığımız aşikârdır. Etkilenmemek eşyanın tabiatına, diyalektiğine aykırıdır. Herkesin malumu olduğu bu siyasal gerçeklik hala varlığını sürdürdüğü ve sınıfsal mücadelenin gerilediği bu dönemde bugünün dünkü gibi olmadığını hepimiz kabul etmekteyiz. Güvensizlikten, yaşadıkları baskılardan ötürü devrimci yapıların kitle desteğinden yoksun kalmaları, kadrolarda inançsızlık, örgütlü mücadeleyi eskisi gibi sürdürememe eğiliminin öne çıkması, şartların ağırlaşması gibi nedenlerden örgütsel daralmalar devrimci siyasal yapıların değişmez gündemi olmuştur, olmaya da devam etmektedir. Ulusal ve sınıfsal boyutuyla Kürdistan’da Marksizm-Leninizm’in rehberliğinde ulusal özgürlük ve sosyalizm mücadelesinin devrimci örgütü olarak siyasal çalışmasını yürüten KKP’nin de bu anlamda ciddi bir daralma yaşadığı bilinen gerçektir.
Buna rağmen Kürdistan komünistleri olarak hem Kürdistan’da işçi ve yoksulların kapitalizme karşı ekonomik, siyasal, sosyal hakları uğruna mücadele hem de sömürgeciliğe karşı örgütlü tutum almayı ertelenemez bir güncellikle sürdürüyoruz. Diğer yandan örgütsel sorunları aşma yönündeki arayışlarımız da devam etmiştir/etmektedir.
Bu anlamda örgüt, örgütlenme ve MYK çalışma tarzının oluşturulması gibi tartışmalar partinin her daim en önemli tartışma konuları arasında gelmiştir. Parti PM ve MYK’sında olduğu gibi Antep, Malatya gibi genişletilmiş PM toplantılarımızda da her zaman gündem maddeleri içerisinde yer almış ve önemli sonuçlara da varılmıştır. Ama buna rağmen partinin örgüt, örgütlenme ve çalışma tarzının oluşturulması yönünde aldığı kararların pratiğe geçirilmesinde daha işin başında tıkanmalar yaşadığını biliyoruz. Defaten tartışmalar ve yeni çalışma tarzı kararları almamıza rağmen kararların pratiğe yeterince geçirilememesi isteksizlikten, yeteneksizlikten, yeni üye kazanma adına yeterince çaba harcamamaktan değil, birçok nedenle örgütsel daralmanın kendisinden kaynakladığı ortadadır. Buna kısmen de olsa yukarıda değindim.
Zaman zaman bu konu ile ilgili toplantılarda “mevcut olumsuzluğa rağmen partiyi ayakta tutmanın, buralara kadar getirmenin kendisi bile büyük başarıdır” şeklinde söylemler içinde bulunduğumuz elverişsiz koşulların yansımasından ötürü söylenmiştir. Dahası kendi içimizde, gerek erken zamanda partileşme, partileşme yönünde yeterince donanımın bulunmaması olsun gerekse de ÖSP’den KKP’ye isim değişikliğinin örgüt yapısında ürküntüler, çekinceler yaratacağı şeklindeki söylemlerin kendisi olsun, bu örgütsel sorunlardaki arayış ve çıkış tartışmalarımıza da damgasını vurmuştur. Ama buna rağmen politik faaliyetimiz yereliyle merkeziyle belirli kadroların ısrarlı inisiyatif almasıyla KKP politik olarak alanlarda görünür olmuştur, bu çaba kıymetlidir. Ama yeterli midir, hayır! Bu mevcut durumu gerekçe göstererek “araziye uymanın” ya da “ne yapalım, adımız hıdır, elimizden gelen budur”un kendisine sığınma mıdır, asla!
Özellikle partinin konferans sürecine girilmişken yeni kadro ve üye kazanma, örgütsel tıkanıklığı aşma yönünde çerçeve çalışma tarzı ortaya koyulmalı ve bu hedefler uğruna delegasyona çağrıda bulunulmalıdır. Tıkanıklık tabiî ki bu konferansla hemen bitmeyecektir ama sorun ve sorunları aşma yönünde önemli bir adım olacaktır.
Partimiz; açık, meşru alanlarda siyasal faaliyet yönünde adım atma ve bu yönde yoğun tartışmalar sonrasında kararlılıkla kurulmuşsa konferans sürecinde de kararlı bir adım atmak zorundadır. Bunun için bir önceki dönmede olduğu gibi örgüt, örgütlenme ve çalışma tarzı yönünde PM, MYK’da bitmeyen kısır tartışmalara son verme, siyasal gündemler üzerinden devrimci iddialarımızı kararlılıkla alana taşıyıp KKP’yi daha görünür kılma adına nasıl bir PM, nasıl bir MYK hedeflediğine dair somut önerisini konferansa erkenden taşımalı.
Bu hedef aynı zamanda, şimdiden tüm parti yapısının da hedefi olmalı. Bu perspektifle geliştirici çözümler ve önerilerle, görev ve sorumluluklarda birbiriyle yarışan, canlı, dinamik konferans ortamı yaratma hedefiyle kendimizi konferansa taşımayı sorumlu bir yoldaşlık görevi olarak görmeliyiz.
19.10.2021
Ali Gökkaya