Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Emek insanların bir şeyler üretmek için ortaya koydukları bedensel ve zihinsel çabalarıdır. İnsanlığın ilkel komünal toplumdan günümüz sanayi toplumuna evirilmesi emeğin ürünüdür. Karl Marks’ın emeği en yüce değer olarak nitelendirmesi iktisadi ve yaşam felsefesini bu temel üzerinde inşa etmesi Marks’ın fikirlerinin emekçilerin yolunu aydınlatması fikirlerinin ölümsüzlüğündendir. Ülkemizde milyonlarca emekçiyi ilgilendiren ücret politikalarını kimler belirliyor. Sermaye, hükümet, sarı sendikacılar. Bunların içinde emeği temsilen düşük ya da orta ücret grubundan temsilcilere yer verilmez. Ücret politikalarını belirleyenler porsiyonunuzu küçültün diyen, insanları açlıktan süründüren asgari ücrete karşı çıkanları eleştiren “gözünüze dizinize dursun” diyen zihniyettir. Marks, vicdani sorumlulukların kolayca görmezden geline bildiğini o sebeple de emeğin karşılığının belirlenmesinin, vicdanlara bırakılmayacak kadar önemli olduğunu ifade etmiştir.
Tekelleşen sermaye siyasal sistemi ele geçirir, sömürü derinleşir, devleti kutsallaştırır. Ülkemiz tipik bir örnektir. Bütün iktidarları sermaye belirler. Askeri darbelerden bile nemalanır, halklar, emekçiler bedel öder. Bugüne kadar sağ partilerin ya iktidar olmaları ya da iktidara ortak olmaları tesadüf olmasa gerek. Tekelleşen sermaye iktidarların can simididir. Onları isterlerse her tür darbeye, krize, kargaşaya karşı korur, ayakta tutarlar. Siyasetteki kriz, istikrarsızlık, iç çekişmeler vatandaşın ekonomik sıkıntılarını, işsizliği, yoksulluğu derinleştirirken, bütün bu olumsuzluklardan sermaye karlı çıkıyor.
Doymak bilmeyen açgözlü kapitalizm insanlığı bitiriyor yok ediyor. Her geçen gün hayat pahalanırken, emek ucuzluyor. Adeta boğaz tokluğuna villalarınızı, yatlarınızı, katlarınızı, tatil köylerinizi, yıldızlı otellerinizi yapan emekçilerin inşaatlarınızda iş güvenliği eksikliğinden, kalitesiz, ucuz koruyucu malzemelerden dolayı yaralanıyorlar, sakat kalıyorlar, iş cinayetlerine kurban gidiyorlar. Ama hiçbir emekçi bu tatil beldelerinizde aileleriyle bir gün dahi tatil yapamazlar.
Emekten beslenen sermaye ülke kaynaklarını rant odaklı politik yaklaşımlarla telafisi zor ya da mümkün olmayan yıkımlara sürüklüyor. Talan ve yağmaya emekçiler alet ediliyor. Emekçiler, çevrecilerle, köylülerle, halkla karşı karşıya getiriliyorlar. İklim krizine aldırmayan iktidar ve sermayedarları ormanları, yeşil alanları, ovaları, akarsuları yağmalıyor habitatımızı daraltıyorlar. Hasankeyf, Kaz Dağları, Karadeniz ormanları ve akarsuları gibi her yeri ranta dönüştürüyorlar.
Savaş naralarıyla iktidarını korumaya çalışan hükümet emekçilere ağır bedeller ödetmektedir. Ağır savaş maliyetleri halklara ve emekçilere ödettirilmektedir. Komşu ülke sınırlarında idari birimler kurarak ülke güvenliği sağlanamaz. İçeride ve dışarıca büyük tepkilere sebep olan bu durum ilhak ve işgal olarak değerlendirilir. On milyonun üzerinde işsizi olan bir ülkede hiç kimse “Bir merminin maliyeti ne kadardır. Biliyor musunuz ?” diye sorma hakkına sahip değildir.
Enflasyon ayrı, pahalılık ayrı diyen ekonomistler, “cambaza bak cambaza” diyerek halkın ve emekçilerin dikkatini başka taraflara çekmek istiyorlar. Artık tabiri caizse halkta emekçilerde bu oyunu yemiyorlar. Enflasyonunda, pahalılığında, işsizliğinde, iç ve diş politikanın başarısızlığının da saymakla bitiremeyeceğimiz sorunların sebebi iktidardır.
Bir Ermeni atasözü “Ekmek pahalı olduğunda, ölüm ucuz olur.” der. Ne kadar doğru ve yerinde bir söz. 21 yy ilk çeyreğinde emekçiler toprak damlı evlerin üzerlerine çökmesi sonucu ölüyorlar. Masal gibi. Ve böyle her an çökmeye hazır binlerce toprak damlı ev var. Ama iktidarımız Suriye sınırları içerisinde binlerce güvenli ev yaparak Suriye vatandaşlarını yerleştiriyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre Türkiye’de yeterli beslenemeyenlerin sayısı 14.8 milyonu aştı. İşte ülkenin vahim tablosu.
Bir ülkenin emekçileri o ülkenin yasalarını yapanlardan daha güçlüdürler. Emekçiler o güçlerini üretimden alırlar. Genel grev diye şalter indirecekleri, yaşamı durdura bilecekleri ve iktidarlara karşı kullana bilecekleri bir güçleri var. Emekçilerin tek meseleleri dağınık olmalarıdır. Onun için Marks diyor ya “Dünyanın bütün işçileri birleşin”. Evet, işte bütün mesele bu. Birleşe bilmekte.
Ekonomi siyasetin en önemli başarı parametresidir. Ekonomisi yerde sürünen ve bunu da kabul eden bir iktidarın hala erken seçime gitmemeyi diretmesi pek hayra alamet görünmüyor.