Ankara’da gerçekleştirilen “Savaşa İnat, Barış Hemen Şimdi” mitingine yapılan bombalı saldırıda yüzü aşkın ölü, yüzlerce yaralı var! Tam anlamıyla barışa bomba ile saldırıldı, barış için halay çekenler katledildi. İnsanlar miting alanında can havliyle ölü bedenleri kaldırmaya, yaralıları hastaneye yetiştirme telaşındayken, “katliamdan önce ortalıkta gözükmeyen polis, katliamdan sonra kurbanlara saldırma”sı, vahşi saldırganlığa tuz-biber olmuştur ki bunda hükümet doğrudan sorumludur.
PKK 11 Ekim’de “tek taraflı çatışmasızlık süreci”ni 15 Ekim’de ilan edeceğini kamuoyuna duyurmuş; Kürdistan ve Türkiye kamuoyu “akan kan nasıl durdurulur” arayışında; Ankara’da DİSK, KESK, TMMOB ve TTB öncülüğünde “Savaşa İnat, Barış Hemen Şimdi” sloganıyla düzenlenen Emek, Barış ve Demokrasi mitingine bombalı saldırı gerçekleştiriliyor! Eş zamanlı olarak da Kürdistan’da askeri operasyonlar hızlanarak devam ediyor!
Katliamı gerçekleştirenler özellikle arka planda planlayanların derdi salt kaos yaratmak değil. Amed, Suruç ve Ankara ile devam eden katliamlar serisi amaçsız kör eylemler olarak değerlendirilemez, bunlar amaçlanmış eylemlerdi. Amaç Kürt ulusal özgürlük mücadelesi ve Türkiye ilerici, devrimci güçleridir.
Avrasyacı ulusalcılar, “Türkiye hedef alınmış” özelde de AKP iktidarı hedeflendi derken hedef şaşırtıyorlar zaten içlerinde bazıları AKP’yi desteklemeye yöneliyorlar.
Kanaatim şudur katliamı kim yapmış olursa olsun arkasında Türk derin devletinin bir biçimiyle parmak izleri vardır. Katliam halkımızı/ halklarımız devrimci dinamiklerini hedef almıştır ama dolaylı olarak bumerang gibi Erdoğan ve AKP’ye de dönerek iktidarını sallıyor!
Katliamlar serisi gösteriyor ki, derin devlet ve giderek askerin gölgesine sığınan Erdoğan-AKP silahların susmasını istemiyor! Demek ki, aynı odaklar seçimlerin silahların gölgesinde yapılarak halkımızın, halklarımızın gerçek iradesini sandıklara yansıması istemiyorlar! Demek ki, hükümet savaş ikliminde yapılacak seçimlerden medet umuyor ki onca istihbarat ve polis gücüne karşın Ankara’da gerçekleşen “Savaşa İnat, Barış, Hemen Şimdi” mitingine gerekli tedbirleri almadı!
AKP artık yönetemez!
Bu koşullarda yapılacak olan 1 Kasım seçimlerinde AKP’nin hükümet çoğunluğunu yakalaması zor, yakalasa bile iktidarını sürdürmesi daha da zordur. Şu söylenebilir Erdoğan ve AKP’nin artık ülkeyi yönetebilmesi birden fazla nedenle zor! Çünkü:
Birincisi; Amed, Suruç ve Ankara katliamları, her gün ilçe ve köylerimizden gelen ölüm haberleri ile birlikte düşünüldüğünde, kan gölüne çevrilen Kürdistan ve Türkiye’de ülkeyi yönetemez. Yönettirmezler!
İkincisi; Erdoğan ve yönettiği AKP kendi camiası dışında herkes ama herkes ile kavgalı hale geldi. Erdoğan’a “kaşının üstünde gözün var” diyen sorgulanıp mahkemeye sevk ediliyor. Öyle ki Kürtlerle, Alevi toplumuyla, sendikalarla, hatta büyük sermaye kesimiyle ve yandaş medya dışında ki “ana akım medyayla” bile kavgalı olan ve en ufak bir kitlesel eylemde yeni bir Gezi direnişi korkusuyla metroları ulaşıma kapatan Erdoğan ve iktidarı nasıl hükümet kuracak, kurarsa nasıl iktidarı sürdürecek!
Üçüncüsü; Kürtleri yönetmesi ya da kandırıp-oyalaması artık çok zor!
Halkımızın mahrem ve kutsal değeri çıplak kadın bedenini meydanlara bırakıp teşhir eden…
Öldürdüğü gencin bedenini zırhlı aracın arkasına bağlayıp ibreti âlem sokaklarda gezdiren…
Varto, Silvan, Cizre, Sur, Nusaybin… peş peşe kentleri günlerce kuşatıp açık cezaevi haline getirterek halka yaşamı cehenneme çevirten…
Öyle ki hastaneye gidecek hastaların ellerinde beyaz bayrak ile sokaklara çıkıp yürümeye mecbur edecek kadar halktan korkmaya başlayan…
Seçilmiş vekilleri hatta bakanları bile kuşatma altına aldıkları kentlere gidip inceleme yapmalarına izin vermeyen… AKP, Kürtleri nasıl yönetecek? Ya da Kürtler halen AKP’ye oy verecek mi?
Dördüncüsü; Erdoğan ve AKP’nin iktidara gelmesinde önemli rol oynayan ABD ile bölge ve iç siyasette ters düşmüş olmaları da bir faktör. Türk ordusuna gelince yakın dönemde yaşadıklarının faturasının şimdi AKP’ye kesme peşinde çünkü bunun siyasal koşullarının oluştuğuna inanıyor.
Dün, TSK içerisinde ABD’nin Kürt/Kürdistan aklından tehdit algılayan ve “Türkiye’nin NATO dışı seçenekleri de var” deyip Şanghay beşlisini işaret eden Tuncer Kılıç gibi generallerin artması nedeniyle panikleyen ABD’nin Ordu üst kademesinde temizlik hareketine giriştiği biliniyor. O zaman ABD ile Erdoğan liderliğindeki AKP’nin ve hatta Cemaatin, Ordu içerisindeki temizlik hareketinde çıkarları örtüşmüş ve generaller peş peşe tutuklanıp yargılamışlardı. Şimdi tam tersine bu kez ABD ile Türk Ordusu’nun AKP’nin özelde de Erdoğan’ın aşılmasında çıkarlarının örtüştüğü görülüyor. Görülüyor ki ABD değişken çıkarlarına göre bazen AKP ile ortaklaşıp Orduyu, bazen de (şimdi olduğu gibi) Ordu ile anlaşıp AKP’yi dizayn ediyor ki Doğu Perinçek’in Vatan Partisi başta olmak üzere Avrasyacı ulusalcılardan bazılarının 1 Kasım seçimlerinde örtük olarak AKP’yi destekleyeceklerinin işaretlerini vermeleri de buradan geliyor ve ayrıca ilginçtir.
Şunu da ekleyelim; Erdoğan ve AKP zayıf düşüp Ordu’ya yaslananınca, Ordu da bir taşla iki kuş vurma hesabını yaptı. Yani önce AKP eliyle Kürt ulusal hareketini ezmek sonra AKP ile hesaplaşmak! Bunu “Dayatılan Savaşa Yanıt: Sivil İtaatsizlik Temelinde Geliştirilmeli” başlıklı yazımda ayrıntılı ele almıştım.
Ancak Avrasyacılar boşuna heveslenmesinler, Erdoğan’ın; ABD karşısında Türkiye’yi Rusya ve kendisini de Doğu despotizminin İslami diktatörü (Putin versiyonu) yapma hesapları çoktan çökmüştür. Daha önce yazdım; Türkiye epeydir dışa açılma yerine içe doğru büzüşüyor ve yaşanan sorunlar da bir yanıyla buradan kaynaklanıyor.
Beşincisi; birden fazla nedenle, AKP’nin çekirdek tabanı denilen % 35 civarındaki oy oranını da artık Erdoğan ve AKP’yi kurtaramaz ve zaten yukarıda belirtiklerim ile yazının devamında belirteceklerim bu 35’lik çekirdek oyu da, AKP içi yeni dengelere (Abdullah Gül gibi) ya da AKP dışı arayışlara itebilir.
Siyaset üzerinde Askerin parmak izleri yeniden güçleniyor
Bu arada asker ve siyaset ilişkisi açısından şu trafik dikkat çekicidir. Yeni Genel Kurmay Başkanı seçilmesinin ardında önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun Hulusi Akar’ı Genel Kurmay karargâhında 30 Eylül 2015 tarihinde ziyaret edip basına kapalı “memleket meselelerini” konuşmaları; ardından CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin’in Genel Kurmay İkinci Başkanını ziyaret edip “memleket meselelerini” konuşmaları! Derken 2 Ekim 2015 tarihinde, Bahçeli’nin, Semih Yalçın ve İsmet Büyükataman ile birlikte Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’ı ziyaret etmesi dikkat çekici görüşmeler olup askerin siyaset üzerindeki etkisinin artacağının bazı işaretleridir.
Ayrıca öldürülen kardeşi yüzbaşının cenaze töreninde “Düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonradan savaş diyor” veya “ Saraylarda 30 koruma ile gezip zırhlı araca binip ‘şehit olmak istiyorum’ diye bir şey yok. Git o zaman oraya git” diyen Yarbay Alkan hakkında soruşturma açılmaması, AKP ve Erdoğan’ın zayıflayıp askerin gölgesine sığındığının başka işaretiydi.
Başbakan Davutoğlu, 81 ilin valisine gönderdiği genelgede “terör ve toplumsal olaylarda gerektiğinde Kara Kuvvetlerine bağlı tugayları çağırabileceklerini” resmen iletmiş ve ardından Silvan operasyonunda kent sokaklarında tanklar gözükmüştü. Bunun üzerine Hulusi Akar “asker şehir merkezlerindeki operasyonlarda olmamalı. Çünkü asker çok farklıdır” diyerek açıkça karşı çıkmasını yine askerin siyaset üzerinde artan etkileri görülmeli.
Burada şunun altını çizelim; Askerin parmak izlerini taşıyacak olan ya da en azından Askerin siyasette ki ağırlığını yansıtacak olan hiçbir iktidar kombinezonu ne Kürt halkının ne de Türkiye halklarının yararına olmayacağı açık.
Erdoğan ve AKP kadrosu korkuyor!
Başta Erdoğan olmak üzere AKP üst yönetici kadrosu birden fazla nedenle akıbetlerinden korkuyorlar.
Roboski’den Ankara tren garı katliamına varana kadar her tarafı kan gölüne çeviren sürecin iktidar partisi olduğu için AKP korkuyor. Korkuyorlar çünkü kiminde doğrudan kiminde dolaylı da olsa AKP hükümeti sorumludur. Eğer Amed, Suruç ve Ankara katliamlarının faili IŞİD ise, IŞİD’in Türkiye’de beslendiği siyasal iklimi AKP sunmuştur.
Yaşanan onca “rüşvet ve yolsuzluk hesabı er geç sorulacaktır” diye korkuyorlar.
Dün onlarca subay ve generali gözaltına alıp içeri atması nedeniyle “askerler bunun hesabını benden soracaklar diye” korkuyorlar.
Dış politikada emperyal hedefler peşinde koşmasıyla paralel bölgede İsrail ve küresel olarak ABD ile yer yer karşı karşıya gelmesinin yarattığı korku da var AKP yönetici kadrosunda.
“Şehit kanı” üzerinde siyaset yapmak da ters tepmeye başladı. Sadece Kürt halkı değil Türkiye halklarında da giderek “Erdoğan başkan olmak için savaşı tırmandırıyor” algısının gelişmiş olmasından ve yargılanacaklarından korkuyorlar.
Nihayet, Kürdistan ve Türkiye halklarının gazabından korkuyorlar. Sebepsiz yere katledilen Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz, Abdullah Duran, Hatice Acar, Enes Ata, Halil İbrahim Oruç, Nûjiyan İdem, Bedran Encü, İbrahim Aras, Nihat Kazanhan ve Berkin Elvan başta olmak üzere “öldürülen sayısız çocuğun hesabı benden sorulur” diye korkuyorlar.
Korkuyorlar ama bunun ecele faydası yok er-geç hesap verecekler!
AKP gidici de gelecek olan gideni aratmasın!
Erdoğan ve AKP’nin ülkeyi artık yönetebilmesi zordur. AKP gidici olmaya gidici ancak siyaset üzerinde Askerin parmak izlerinin giderek daha fazla hissedileceği mevcut koşullarda gelecek olan önem kazanıyor.
AKP yerine CHP ile HDP koalisyonu hem halen ufukta görünmüyor hem ayrıca CHP’nin gerek daha devletli siyaset kodları gerekse Asker ile barışık duruşu dikkate alındığında CHP’li bir iktidar seçeneğinin, Kürt ulusal özgürlük mücadelesi yönünde daha statükocu davranacağı açık. Kürt ulusal mücadelesine karşı dün iyi polis AKP, kötü polis CHP olarak misyon üstlenmişlerdi şimdi AKP Kürtleri kaybedince bu kez tersine yani CHP iyi polis rolünü üstlenerek yer değiştirecekleri bir arayış var. Halkımızın bu tahterevalliye özel olarak dikkat etmesi lazım.
Sonuç olarak;
I – Mevcut koşullarda PKK’nin tek yanlı ateşkes kararı doğrudur ve seçimlerle sınırlı olmamasını dileriz. Emek örgütlerinin iki günlük katliamı lanetleme grev yerindedir ama yeterli desteği bulamadığını belirtelim.
II – Hükümet, bir an evvel bu alçakça katliamların failleri ile arka plandaki sorumlularını bulmalı yoksa kendisi sorumludur.
III – Kürt/Kürdistan meselesi, Mecliste demokratik barışçıl siyasetle çözümlenmeli yoksa sivil ya da askeri yöntemlerle meclis dışı çözümlenecektir ki bu da kaçınılmaz olarak halklar arası kin, öfke ve hatta savaşı beraberinde getirebilir.
IV – Halkta, emekçilerde öfke ve nefret yükseliyor! Devrimcilerin, sosyalistlerin görevi bu nefreti AKP ve Erdoğan ile sınırlı tutmamak, rejim ve sermayeye yöneltebilmektir.
V – Halkımızın ulusal özgürlük mücadelesi, Türkiye halklarının demokrasi ve emek mücadelesi bütün bu ağır saldırılara rağmen barışçıl demokratik mücadele ile yoluna devam etmelidir. Gerici ırkçı rejim ve hükümetin özgürlük ve demokrasi yürüyüşünü engellemelerine izin verilmemelidir.
VI – 1 Kasım seçimleri yapılacak yapılmaya ama silahların gölgesinde. Buna dikkat edilmeli. 15-10-2015