Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı (YCB), isminde Kürdistan bulunan partilere kırmızı kart göstererek Kürde siyaset yasağı istiyor! Nedeni açık; “adınız Kürdistan, size siyaset yasak hemşerim” diyor! Biz yasağa, kırmızı kartlara alışığız, onlarla bugüne geldik, Kürdistan partileri bu badireyi de bir biçimiyle atlatacaklardır.
YCB tarafından Anayasa Mahkemesi nezdinde KKP’nin temelli kapatılması davası 13.02 2019 tarih itibarıyla açılmış durumda. Anayasa Mahkemesi Başkanı imzalı 112 sayfalı ve 33787353-2019/1 (Siyasi Parti kapatma)/116/701 sayılı KKP’yi “temelli kapatma” iddianamesini kabul ederek Kürdistan Komünist Partisi Genel Başkanlığına dosya gönderilmiş ve 30 gün süre içerisinde savunma istenmiştir.
Türk yargısı özelde Anayasa Mahkemesi; Kürt/Kürdistan meselesinde önemli bir sınav daha verecek. Yargı eliyle Kürde toprağında siyaset yapma hakkını yasaklanacak mı yoksa müdahale edilmeyecek mi? Göreceğiz.
Elbette Anayasa Mahkemesi’nde iddianame ile ilgili hukuki ve siyasi savunmamızı yapacağız. Burada ilk elden şunları kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
I – Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı (YCB), belirli aralıklarla, Partiya Demokrat a Kurdistanê ya Tirkiyeyê (PDK-Tirkiye) Partîya Azadîya Kurdistanê (PAK), Partîya Sosyalîst a Kurdistanê (PSK) û Partîya Komunîst a Kurdistanê (KKP) hakkında isim ve Program-Tüzüklerinden hareketle önce soruşturma şimdi Anayasa Mahkemesi nezdinde kapatma başvurusunda bulundu. Anayasa Mahkemesi’de Kürdistan Partileri hakkında davalar farklı aşamalarda devam ediyor!
YCB’nın kapatmaya ilişkin temel gerekçesi, “isminiz de Kürdistan var”! Her şey bir yana adı geçen dört parti uzayda, boşlukta değil Kürdistan yani kendi ülkelerinde siyaset yapıyorlar. Kendi ülkesinde siyaset yapan bir partinin adı da ilgili ülkenin adını taşıyacak bundan doğal ne olabilir?
Yani şu günlerde, gündemde Kürdistan isimli partilerin kapatılması var. Devlet korku ile yüklü davranıyor! Devlet, bölgesel ve küresel sahne de yer alan Rojava ve Güney Kürdistan’da yaşananlar yarın öbür gün; “sınırda ördüğümüz beton duvarları ve askerden oluşturduğumuz güvenlik ordusunu aşıp içimize doğru akacak, şimdiden bunu nasıl engellerim” korkusuyla içerde Kürt siyasal dinamiklerine yükleniyor. Kimilerine sürekli gözaltı ve tutuklamalarla göz açtırmamaya kimilerini ise temelli kapatmakla tehdit ediyor. Demem o ki çözümsüzlüğü derinleştiriyor!
II – YCB, Kürdistan isimli partiler hakkındaki davaları Anayasa Mahkemesine “kapatma” talebiyle taşıyınca doğal olarak şimdi gözler Anayasa Mahkemesine çevrildi! Nasıl bir karar verecek diye? Uzun süredir parti kapatma kararı vermeyen Anayasa Mahkemesi ne yapacak? Parti kapatmama kararını sürdürecek mi yoksa mesele Kürt/Kürdistan olunca farklı bir yol mu izleyecek? Bir süreden beri sabah-akşam devletin bekası perdesi altında gerçekte kendi bekalarının kaygısıyla hareket eden Cumhur İttifakı liderlerinin basıncı altında mı davranacak? İzleyip göreceğiz!
III – Elbette gözler, şartların kaçınılmazlığı gereği, bugün Hewler Türkiye Başkonsolosluğu’nda ve dün İstanbul-Ankara havaalanlarında, Türkiye ve Kürdistan bayrağını yan yana asan; dün kapatma tehdidi altına kendileri girdiklerinde “bir daha asla parti kapatılmayacak, parti değil ilgili sorumlular yargılanacak” diyen AKP/Erdoğan iktidarında da olacaktır.
Hem Kürdistan denilen ülkeyi ve bayrağını tanıyıp kendi bayrağın ile yan yana göndere çekeceksin hem de adında Kürdistan bulunan partilere dava açıp kapatma ile tehdit edeceksin! Bu derin bir açmaz olup Türkiye rejimi bu ağır yükü uzun süre taşıyamaz.
Arkam-önüm-sağım-solum sobe misali, Güney ve Doğu sınırların ve önemlisi kendi içinde hangi taşı kaldırsan altında Kürt-Kürdistan çıkacak. Kürdistan’ı ister savunsun ister karşı çıksın siyaset kadrosu hatta hukukçular artık Türkiye ve Ortadoğu’da içerisinde Kürt, Kürdistan kelimesi kullanılmadan neredeyse cümle kuramayacaklar ki bu abartılı bir tablo değil hayatın gerçek fotoğrafıdır. Ve bu koşullarda YCB, “adınız da Kürdistan var” gerekçesiyle önce soruşturma sonra kapatma davası açacak! Anayasa Mahkemesi de ilgili İddianameyi kabul edip yürürlüğe koyacak!
Bu koşullarda adında Kürdistan bulunan partileri kaparsanız ne elde edeceksiniz? Kürdistan denilen coğrafya buharlaşacak mı? Kürtler yok mu olacak? Hiçbiri! Ve hiç şüphesiz bu engel de şu veya bu bedelle şu veya bu süreçte illa ki aşılacak. Kürdistan isimli partileri kapatırsa eminim yarın dönüp tarihine baktığında ise “vay be biz ne saçmalıklar yapmışız” diyecekler. Dememiz o ki, Kürdistan partilerini kapatmakla hiçbir şeyi çözemezsiniz! Bu utancı Türkiye’ye, geleceğin kuşaklarına yaşatmayın!
IV – Diğer yandan, Türk rejimi ve iktidarı, birçok konuda olduğu gibi Kürt meselesinde konjonktürel davranıyor. Dün “Dağda silah tutacağına gelin düz ovada siyaset yapın” denilirken, bugün düz ovada siyaset yapanları “partinizin adında Kürdistan var kapatırım” diyor. Bugüne kadar bir dizi partiyi aynı ya da benzer gerekçelerle kapattınız da neyi çözdünüz? Kürdistan yok mu oldu? Kürtler siyasetten vaaz mı geçti? Hayır, tersine güçlenerek bugüne geldiler.
Yıllarca önce Türkiyeli sosyalist, devrimci partilere “Kürt sorunu”, “Kürt raporu”, “halklar” kelimesi kullanıldı vb. gerekçelerle dava açıldı hatta kimileri (TİP) kapatıldı.
Sonra 1990’lı yıllarda HDP, DBP’nin köklerini temsil eden partiler, Kürt partileri oldukları, Kürt meselesini savundukları gerekçesiyle kapatıldılar. Sonuç ne oldu? Bedel ödenerek mesafe alındı ve Kürtler artık geriye dönüşü olmayacak bir tarzda Meclisin üçüncü büyük siyasal gücü haline geldiler.
V – Anayasa Mahkemesi’nin, YCB’nin talebini kabul edip dava açmasıyla birlikte biz ikinci kez Türk yargısı nezdinde Kürdistan Komünist Partisi, Program ve Tüzüğünü savunmuş olacağız.
İlk savunmayı, 1987’de İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yapmıştık. Hakkımızda “silahlı çete ve terör örgütü” iddiasıyla dava açılmıştı. Dava sürecinde uzun bir savunma ile partimizi ve programını savunmuş ve “biz silahlı çete değil, siyasal bir partiyiz, yasa dışılık tercihimiz değil zorunlu olarak yüzleştiğimiz bir olgudur. Kaldırın yasağı biz açık, meşru siyaset yapmak istiyoruz” vb. demiş ve davanın TCK’nın 168’den 141. Maddeye düşürülmesini talep etmiştik.
Biz gerçekçiydik o zaman KKP olarak yasa dışı idik dolayısıyla beratımızı değil ceza maddesinin değiştirilmesini istemiştik. Sonuç, mahkeme heyeti belki de Türk yargı tarihinde ender rastlanacak bir karara imza atarak davayı 141’e düşürmüş ve 8 yıl ceza verilmişti. Tek tip elbise giymediğimiz için de 2 yıl artırarak 10 yıl olarak belirlemişti.
Karar açıklanınca ben Avukatım Sayın Ercan Kanar’ı beklemeden heyet başkanına hitaben, “Sayın başkan kararınız yerindedir itirazımız yok diyerek anında tutum açıklamış ve dönüp bizi mahkemeye getiren Yüzbaşıya “bana bir daha terörist diyemezsin bakın gördünüz mahkeme kararıyla partim siyasal bir partidir ve ben siyasal bir partinin genel sekreteriyim” demiştim.
Eğer kabul ederseniz, bahse konu olan davanın kararı ve bizim savunmamızı içeren KKP Savunma kitabından iki adet heyetinize sunmak istiyorum.
1990’da tahliye olduk ve çok geçmeden yasal mücadele araçlarını geliştirdik. Çünkü “teknoloji, bilişim teknolojisi icat oldu bildiğimiz yasa dışılık bitti” dedik. Ve biz uzun tartışmadan sonra “düz ovada ya da bize uygun tabirle açık siyaset yapmaya karar verdik”. Önce MESOP Girişimi sonra ÖSP ve ardından ÖSP III. Genel Kongre karıyla KKP’ye yani 40 yıllık kimliğimiz veya ismimize döndük. Döndük ama bu kez Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı “yasak hemşerim” diyerek bize kırmızı kart gösteriyor! Anayasa Mahkemesi de iddianameyi kabul ederek dava açıyor.
İkinci savunmayı, bu kez 2019 yılında Anayasa mahkemesinde KKP, Program ve Tüzüğünü savunacağız! Haydi hayırlısı diyelim!
Sonuç; Kürdistan Komünist Partisi olarak, Kürdistan partileri hakkında açılan kapatma davalarını haksız, hukuksuz buluyor ve siyasi, hukuki mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Ayrıca bu süreçte hem Kürdistanlı tüm partilerle birlikte hem Türkiye ve uluslararası ilerici, demokrat, komünist güçlerin de dayanışma ve desteğiyle kapatma davalarına “HAYIR” diyeceğiz! 20.02.2019