Fidel Ferit / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Yerleşik hayata geçtikten sonra toplumsal alanda belirli bir konuma sahip olan özel mülkiyet sınıflı toplumları da beraberinde getirmiştir. Tarih boyunca evrimler ve devrimler geçiren bu sınıflı sosyal düzen sanayi devrimi ile beraber egemenliği eline alan burjuvaziyle kapitalizmi inşa etmiştir. Burjuvazi egemenliğindeki bu düzen yeni bir sınıfı proletaryayı doğurmuştur.
Burjuva egemenliğini sürdürmek adına proletaryanın emek gücünü sömürür yani bir bakıma egemenliğini onlara borçludur. Esasen burjuva iktidarını koruyan bütün devletin ideolojik aygıtları da proletaryadan oluşmaktadır. Yani hem üretim olarak hem de sistemsel olarak burjuvaziyi proletarya korumaktadır. Orta sınıfın ise ilk kuşağı burjuvaziyi destekleyip onların iktidarının seraplarına kapılırken 2. veya 3. kuşağı ise var olan sömürünün bilincine varırlar. Bilinçli bir seviyeye çıkan orta sınıf entelektüelleri ise bu sınıf savaşında teorik ve pratik anlamda mücadeleye destek vererek en verimli mücadele taktikleri ortaya koymaktadır. İlk kuşağın burjuvazi taraftarının olmasının sırrı ise bu bilinçten yoksun olmalarıdır. Yani bir bakıma proletaryayı burjuvaziye karşı örgütleyen orta sınıftır. Burjuvazi ise kendi egemenliği adına orta sınıfın var olma gerekliliğinin bilincinde olduğu için Aristo’nun “Politika” adlı eserinde, orta sınıfın toplumsal istikrarı koruma işlevine dair ifadeleri üzerine dikkatle eğilir. Aristoteles, yönetim biçimleri ve toplumsal sınıflar üzerine düşünürken orta sınıfın önemini vurgular. Özellikle aşırı zenginlerle aşırı yoksullar arasındaki uçurumun, toplumsal huzursuzluk ve isyanlara yol açabileceğini belirtir.
Aristoteles’e göre, orta sınıf bu iki uç arasındaki dengeyi sağlar ve aşırı yoksulların zenginlere karşı isyan etmelerini engeller. Onun ifadesiyle, “orta sınıf en istikrarlı toplumu yaratır” çünkü ne aşırı zenginlik ne de aşırı fakirlik içindedir, bu da toplumu dengeye getirir. Bu bağlamda Aristoteles’in orta sınıfın gerekliliği ile ilgili sözleri şöyledir:
“En iyi devlet, aşırı zengin ve aşırı yoksul bireylerin olmadığı, daha çok orta sınıfın bulunduğu devlettir. Orta sınıf, hem zenginlerin hem de yoksulların aşırılıklarına karşı koyacak bir tampon görevi görür ve toplumun istikrarını sağlar.”
Bu sözlerde, Aristoteles’in, kölelerin efendilere karşı ayaklanmalarını engelleyen bir denge unsuru olarak orta sınıfı öne çıkardığını görüyoruz. Orta sınıfın varlığı, hem sosyal hem de politik düzenin korunması için gereklidir.
Böylece şu kısır döngüye varmış oluyoruz. Burjuva proletarya ayaklanmasını engellemek adına orta sınıfı desteklerken, orta sınıf var olan sömürü düzenini kaldırmak için proletarya safında bulunur ve onların desteğiyle sınıfsız bir toplum inşa etmeye çalışır ancak orta sınıfın bu talebine proletarya ise burjuvazinin elindeki bütün ideolojik aygıtlarda hizmet vererek burjuvazinin egemenliğini devam ettirir. Şu aşikardır ki bu kısır döngüyü hiçbir sınıf bir başka sınıfın desteği olmadan kıramaz. Bunun kırılmasını engellemek adına burjuvazi proletaryayı aydınlık içinde karanlığa hapsetmek adına elindeki bütün aygıtları ustaca kullanır. Burjuvazi işçi sınıfını şu tılsımlı kelimeyle kontrol altında tutmayı başarır: “her istediğinizi yapmakta özgürsünüz. Çalışmayabilir veya iş yerinizden istifa edebilir, istediğiniz işte yetkinlik kazandıktan sonra çalışabilir, işinizi ve yapacağınızı seçmekte özgürsünüz. Çok çalışıp bir gün sizde çok zengin olabilirsiniz. Bunun içinde orta sınıf ve egemen sınıf arasında geçişler olduğu gibi orta sınıf ve proletarya arasında da geçişler mevcuttur.”
Bu insanoğlu tarafından yeryüzünün oluşumundan bu yana söylenen en kirli yalandır. Feodal dönemde ise bu yalanın bir benzeri kralların tanrı tarafından seçildiğiydi. Bu bilinçli bir şekilde bilinçsizleştirilen proletaryaya bir serap inşa etmekten başka bir şey değildir. Bu bir yalandan da öte ahlaksızlıktır. Proletarya gözünü orta sınıfa erişmeye değil ancak iktidara dikerse bu dünya işçilerin kirli elleriyle temiz ve yaşanılır bir hale gelecektir. Bu kısır döngüyü kıracak yegane güç yaşamak için değil ölmemek adına çalışmak zorunda olan sınıftır.
Günümüzde neoliberalizm ise gerek Aristo’nun orta sınıf söyleminden gerekse orta sınıfa onca saldırmasından dolayı toplumsal zeminde esasen kendi kuyusunu çıldırmışçasına kazmaktadır. Gözünü kar hırsı bürümüş serbest piyasa düşkünleri düşmanlarının sayısını arttırırken sımsıkı bir şekilde siyasal alanda ayakta durabilmek adına muhafazakarlığa ve milliyetçiliğe sarılmış durumdadır. Böylelikle dünyanın bütün ülkeleri öten savaş boruları ile yurttaşa korku salarak onları kendine bağımlı olduklarına ikna etmeye girişmiştir. 2007-2008’den bu yana neoliberalizm çatırdamakta ve eğer kararlı sosyalist bir muhalefet yakın tarihte inşa edilemez ise çatırdayan bu sistem ayakta kalmak adına geçmişteki gibi bütün dünyaya diz çöktürüp dünyayı yeni bir savaşa sürükleyebilir. Buna engel olacak yegane güç evrensel bir sosyalist hareketten başka bir şey değildir. Birinci enternasyonal gibi bu hareketin yegane amacı insanlığı sürüklendiği bu can pazarından kurtarmak olmalıdır.