Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
“İçinizde düşman yoksa,
dışarıdaki düşman size zarar veremez”
Afrika Atasözü
Lozan Antlaşması Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan şehrinde Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileri ile Britanya İmparatorluğu, Fransa Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı, Yugoslavya temsilcileri tarafından Leman Gölü kıyısında ki Beau – Rivage Palace Otelinde imzalanan bir anlaşmadır. Bu antlaşma ile 1. Dünya Savaşı’nı resmen sona erdirmekle birlikte Kürdistan’ın dört devlet arasında paylaşılmasına da sebep olmuştur.
Tarihçi Ekrem Önen: Lozan’dan önce Skyes-Picot anlaşması ile İngilizler, Fransızlar, Ruslar tarafından Kürdistan’ın bölünme projesinin hazırlandığını ve Lozan Antlaşması ile bölünmenin resmen de hayata geçirildiğini söylemiştir.
Türkiye’nin en önemli aktörlerinden olan ve Türk heyetini temsil eden İsmet İnönü Musul vilayetinin ve Kerkük’ün büyük çoğunluğunun Kürt olduğunu kabul ediyor.
İsmet İnönü; Lozan’da TBMM Hükümeti Türklerin olduğu kadar, Kürtlerin de hükümetidir diyor. Sistem başının sıkıştığı böylesi durumlarda Kürtler hep hatırlanmış, düzlüğe, refaha ulaştıklarında red, inkar, asimilasyon politikaları uygulanmış. Kürtler yok sayılmışlardır.
İsmet İnönü İngiltere temsilcisi Lord Curzon’a İngilizlerin Musul’u işgali, hepimizin 1918’de imzaladığı Mondros uluslararası anlaşmasına aykırıdır.
Lord Curzon hemen yanıtlar: “Efendim, Usbet El- Umem’in Irak’ı Büyük Britanya’nın egemenliği altına aldığını unuttunuz mu ?
İsmet İnönü “Eğer bu doğru olsa bile unutmamak gerekir ki her milletin (Kürt Milleti hariç) kendi kaderini tayin hakkı vardır ve Musullular da Türkiye ile Irak arasında serbest bir referandumla kendi kaderini tayin etme hakkına sahiptir” der.
Tabiri caizse Kürtlere ölümle sıtma arasında tercih yapma hakkını sunuyorlar.
Lord Curzon İsmet İnönü’ye cevap verir: “Kürtler her koşulda Türkiye’ye bağlanmak istemiyorlar, aksine Kürtler, İngiltere’nin kendilerini korumasını talep ediyorlar. Böylece 100 yıl önce Lozan’da iki ülke herhangi bir Kürt delegasyonunun konferansa katılmasına ve kendi uluslarının kararları, istekleri hakkında konuşmasına izin vermeden, bir ulusun geleceğini tartışmaya açtılar. Bu tarih Kürtler için büyük derslerle doludur.
Lozan antlaşması ile uluslararası emperyalist güçler, kendi çıkarlarını merkeze alarak Kürdistan’ı fiili olarak dört parçaya bölmüş, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna onay vermişlerdir.
Bu anlaşmanın verdiği rahatlıkla ülkenin kurucu unsurları yok sayılmışlardır. 1924 Anayasası’nda Kürt, Kürdistan, Kürtçeye yer verilmemiş, yok sayılmış, inkar edilmiştir. Tüm vatandaşlar Türk kabul edilmiştir. Yüzüncü yılına girilen Lozan Antlaşması ile emperyalist güçlerin destek verdikleri dört devlet tarafından Kürdistan ve Kürtler yüz yıldır uluslararası komplolarla kıskaca alınmışlardır.
Tarihçi Mehmet Bayrak: Lozan Antlaşması’ndan bu yana izlenen imha ve inkar siyasetiyle birbirleriyle çatıştırılan Kürt gençlerin artık tarihten dersler çıkarması gerektiğini, güç birliği yapmak Kürtler için kaçınılmaz, elzem ve zorunluluktur, diyor.
Cemiyet-i Akvam, Lozan ve Kürtler
Cemiyet-i Akvam 1. Dünya Savaşı’nın ardından Paris Barış Konferansı’nda 25 Ocak 1919 yılında kurulması kararlaştırılan uluslararası kuruluş, Versay Barış Antlaşması’nın yürürlüğe girdiği 10 Ocak 1920’de İsviçre’nin Cenevre kentinde kuruldu. Bu cemiyet 26 yıl süreyle dünya milletlerine barış anlamında katkı sunmaya çalışmasına rağmen 2. Dünya Savaşı’nın çıkmasına engel olamadı. Savaş sonrası 18 Nisan 1946’da Cenevre’de toplanan konferans, 19. genel kurul toplantısıyla cemiyetin dağılmasına karar verildi.
İyi niyetle kurulan cemiyet kuruluş amacından saparak emperyalist güçlerin güdümüne girdi.
İngiltere Musul’un Irak’a dahil olması taraftarıdır. Sorun Lozan’da çözülemeyince İngiltere konuyu Cemiyet -i Akvam’a götürmüş, sorun İngiltere ve sömürgesi Irak lehine sonuçlandırılmıştır.
Ortadoğu’nun en kadim halklarından olan Kürtler bu cemiyet tarafından yok sayılmış ülkeleri olan Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesine karşı sessiz kalmış, onaylamıştır.
Türk seküler kesimle Türk İslami kesimin Lozan’a bakışı aynı kapıya çıkıyor
İslami kesimden muhafazakar yazar, çizer, tarihçilere göre “Lozan Antlaşması 100 yıl süreli yapılan bir antlaşmadır. Bu antlaşmanın süresinin bitimi ile petrol, bor, doğalgaz gibi madenler başta olmak üzere madenlerimizi yer yüzüne çıkarıp işleyerek ve ihraç ederek gelişmiş ülkeler seviyesine yükseleceğiz, diye düşünüyorlar.
100 yıldır varlıkları inkar edilen, mal varlığına el konulan, başka diyarlara sürülen, dili, kültürü yasaklanan halkların lehine siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, dil, vs bağlamında bazı iyileştirmelerin yapılması, bu halkların siyasi taleplerine cevap vermek akıllarının ucundan bile geçmiyor.
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşayan Türkler için, Batı Trakya’daki Türk azınlığı için, Irak’taki Türkmenler için ya da Filistin Halkı için talep ettikleri hakları kendi vatandaşları olan Kürt halkına hak görmüyorlar, yasaklıyorlar.
Bugün Filistin halkının hamisi kesilenler, eğer Kürt halkının yerine Filistin halkı olsaydı onlara da Kürt halkına yapılanların aynısını yapacaklardı.
Kemalist, laik, seküler yazar, çizer, tarihçilere göre ise Lozan Antlaşması’nın süreli olmadığını Türkiye’nin petrol, bor, doğalgaz başta olmak üzere yer altı madenlerinin çıkarılmasını engelleyici herhangi bir madde veya düzenleme olmadığını görmek mümkün, diyorlar.
Her iki kesime göre de “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” ülkenin asli unsuru olan Kürtler ve diğer azınlık hakları için aynı olumsuz şeyleri düşünüyorlar. Red, inkar asimilasyon!
Lozan bir başarı mı yoksa bir hezimet mi?
Bazı tarihçilere göre Lozan’a giden heyette ki başkan İsmet İnönü hariç hiç kimse bir zaferle Ankara’ya dönüldüğü kanaatinde değil.
Türk tarafının antlaşma görüşmelerinin İzmir’de yapılmasını taraflara teklif etti. Bu teklif Avrupalı muhatapları tarafından ciddiye alınıp üzerine görüşme bile yapılmadı.
Türkiye’nin Hatay dışında bugünkü sınırının çizildiği Lozan Antlaşması ile 1. Meclisin kabul ettiği haritada bulunan birçok toprak parçası kaybedilmiştir.
Başında İsmet İnönü’nün bulunduğu heyet Lozan’da 8 gün kaldıktan sonra Ankara’ya dönüyorlar. Ankara’daki 1. Meclis 1. Lozan toplantısında alınan kararları kabul etmiyor.
Mustafa Armağan: Lozan’daki konferans Osmanlı topraklarının bölüşülmesi için toplandı. Osmanlı topraklarının ( 4/5 ) beşte dördünün tapusu orada el değiştirdi.
Mısır, Sudan, Kıbrıs kaybedilir. Batı Trakya, Ege Adaları Uşi anlaşmasına dayanan sebeplerden dolayı Türkiye’nindi kaybedildi, Musul, Kerkük, Hatay kaybedildi. Hatay daha sonraları ülke topraklarına katıldı. Musul, Kerkük’ün kaybedilmesinin faturası Şeyh Said isyanına kesildi. Bunlar gibi birçok toprak parçası kaybedilmiştir.
Yeni devlet kurduğunu iddia eden Kemalistler Osmanlı’nın emperyalist güçlerle yaptığı mali anlaşmaları kabul etmiş, Duyun-ı Umumiye borçlarını kuruşuna kadar ödemişlerdir.
Prof. Dr Mustafa Budak 99 soruda Lozan adlı kitabında “Hiç şüphesiz dünyada sahip olduğu Müslüman sömürgeler itibariyle İngiltere için bir tehdit unsuru olan Hilafetin ilgasının da bu onayın gerçekleşmesinde etkisi bulunmaktaydı” tespitinde bulunur.
Lozan’daki görüşmeler sert bir şekilde 1. Mecliste eleştirilmiştir. Bir anlaşmaya varılması halinde dahi meclisin antlaşmayı onaylaması zor görünüyordu. Çünkü muhalefet çok güçlüydü. Gerekirse meclise zorla seçim kararı aldırılabileceğinden söz ediliyordu. Meclise seçim kararını ( 2/3 ) üçte iki çoğunluk yerine basit çoğunlukla seçim kararı alındı. Muhalif vekiller tasfiye edilerek istedikleri gibi oluşturdukları 2. Meclise Lozan Antlaşması’nı kabul ettirmişlerdir
Lozan ve Kürtlerin talihsizliği
İslami yönetimi altında bilinen en eski Kürt hanedanları (10 – 12 yüzyıllar) Hasnaviler, Mervaniler, Revvadiler, Şeddadiler, Selahaddin Eyyubi tarafından kurulan Eyyubilerdir.
1514 Çaldıran Savaşı ile Kürtler Osmanlılarla ittifak yapmışlardır. Onlarca beylikler, hanedanlıklar, prenslikler, emirlikler kurmuşlardır.
Tarihin talihsizliği bak ki emperyalist güçlerin SSCB’ye (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) karşı kurdurdukları Türkiye’nin esareti altına girmişlerdir.
Tarihçi Mustafa Armağan’ın söylemiyle “Lozan’da devlet olma icazeti alındı”.
Kürtler 100 yıldır icazetle kurulan bu devlete karşı direniyorlar.
Lozan ve Kürt Diasporası
Kürtler açısından emperyalist ve sömürgeci bir paylaşım antlaşması olan Lozan Antlaşması’nda Kürt milletinin temsilcileri olmamasına rağmen Kürt milletinin yüzyıllık kaderi belirlendi.
17 Mayıs 1639 Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi (İran) arasında imzalanan Kasr – ı Şirin Antlaşması ile Kürdistan toprakları ikiye daha sonra Lozan Antlaşması ile dört parçaya bölünen Kürdistan’ın topraklarının bir kısmını da içine alan suni iki yeni devlet (Irak, Suriye) kuruldu.
Kürt halkının bugünkü bölünme ve parçalanmasının, siyasal, sosyal ve insani haklarının gasp edilmesinin temelinde uluslararası müdahaleler ve komplolar yatıyor.
Günümüzde Kürtler bu uluslararası müdahale ve komplo antlaşması olan Lozan’a karşı uluslararası bir siyasi ve hukuki mücadele ile cevap vermek için çalışıyorlar.
Kürt diasporası, Kürdi siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, aydın, akademisyen vs diplomasi, lobi çalışmaları, uluslararası konferanslar, sempozyumlar düzenliyorlar.
BM (Birleşmiş Milletler), AB (Avrupa Birliği) AK (Avrupa Konseyi) gibi uluslararası kurumlar nezdinde çalışmalar yürütüyorlar.
Kürt Diaspora Konfederasyonu (DİAKURD) Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılında “Kürt halkının ihlal edilen self determinasyon hakkının uygulanması için” Türkiye Cumhurbaşkanlığı’na yaptığı başvurudan yanıt alamadığı için uluslararası hukuk yollarına başvuruda bulunduğunu açıklamıştır.
Kürdistan meselesini dünya kamuoyunun gündemine taşımaya çalışıyorlar.
Sonuç olarak Lozan Antlaşması Ortadoğu’da emperyalizmin bölgesel çıkarlarına göre imzalanmıştır. Emperyalizmin dünyayı “Yeni Dünya Düzeni” ile dizayn ettiği 1. Dünya Savaşı (paylaşım savaşı) sonrası Lozan Antlaşması Ortadoğu ülkelerinin sınırlarını cetvelle çizerek Ortadoğu’nun kadim halkı olan Kürtlerin ülkesi Kürdistan’ı dörde bölerek Kürdistan sorununu Ortadoğu’ya miras olarak bırakmıştır.
Ortadoğu’da barış ortamının sağlanması isteniyorsa Kürdistan sorunu BM, AB, AK gibi uluslararası kurum ve kuruluşlar gözetiminde demokratik yollarla çözülmelidir.