Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Sosyalist Mezopotamya, Sayı 12, Haziran 2022
Avrupa Birliği’nin (AB) kültürel entegrasyon, barış, ekonomik kalkınma, basın özgürlüğü, azınlık hakları, insan hak ve özgürlükleri gibi ilkeler bütününden oluştuğu söyleniyor.
Avrupa Birleşik Devletleri fikrini 17. yüzyılda Kant ortaya atmıştır. Bu fikir zamanla diğer düşünürler tarafından da benimsenerek geliştirilmiştir. Avrupa’da bir birlik yaratma düşüncesi insanlık tarihinin en büyük, en ölümcül savaşı olan 2. Dünya Savaşı içinde ortaya çıktı. Endüstrileri zarar gören ülkeler ekonomik iyileşme ve gelişmeye yönelerek, gelecekteki düşmanlıkları önleme, savaş öncesi düşmanlıkları sona erdirme, ortak bir birlik oluşturma çabalarıyla başladı. Avrupa’daki ülkelerin kendi aralarındaki savaşlar sonucunda imzalanan barış anlaşmalarında Avrupa’da bir “birlik” veya “federasyon” kurma düşüncesi gündeme gelmiştir. Bugünkü AB o günkü düşüncenin bir ürünüdür aslında.
Napoleon’un Avrupa’yı kan dökerek birleştirme çabalarını izleyen yıllarda Avrupalılar barış içinde bir birlik yaratmanın çabası içerisine girmişlerdi. Yüzyıllık Türkiye Cumhuriyeti Devleti adeta bugün Napoleon’un politikasını izlemektedir. “Tek devlet, tek bayrak, tek dil, tek din, tek ırk” AB kriterleriyle bağdaşmayan bu düşüncelerle yıllardır AB’nin peşinden koşuşturup durmaktadır.
AB fikrini, düşüncesini, ütopyasını, AB’deki düşünürler, yazar-çizerler, müzisyenler, aydınlar, siyasiler… belirlerken, Türkiye’de ise bu aydınlar düşüncelerinden dolayı cezaevlerine dolduruluyor, düşüncelerine ket vuruluyor, toplumda itibarsızlaştırılıyorlar.
Osmanlı Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla yönünü batı dünyasına dönen tek Müslüman ülkedir. Bu fermanla Müslüman, Hristiyan, Musevi bütün halkın can, mal ve namus güvenliği sağlanacaktır. Vergiler herkesin gelirine göre toplanacaktır. Hiç kimse yargılanmadan haksız yere idam edilmeyecektir. Her türlü rüşvet ve iltimas kalkacak. Herkes kanun önünde eşit olacak. Fermanın getirdiği en büyük yenilik, her gücün üstünde kanun kuvvetinin bulunduğu düşüncesi hakim olmuştur. Padişah; bu fermanı ilan ederek bizzat kendisi kendi yetkilerini sınırlandırmıştır. Vatandaşın mülkiyet hakkı devlet garantisi altına alınmıştır. Bu dönemde ilk Osmanlı aydın kadrosu yetişti.
AB Hıristiyan kulübü mü?
AB’nin kendine has “insani, demokratik, çağdaş, eşitlikçi, inanç özgürlükleri” gibi kriterleri vardır. AB kendini bu kriterler üzerine konumlandırmıştır. Bu kriterleri kabul eden ülkelerin diline, dinine, inancına bakmaksızın birliğe kabul ediyor. AB’ye iç meselelerinden dolayı giremeyen özellikle Müslüman ülkeler iç kamuoylarını yatıştırmak için AB’nin bir Hristiyan kulübü olduğu yalanını uyduruyorlar. Bugünkü Müslüman ülkelere bakınız yönetim şekli ne olursa olsun. 3 Kasım 1839’da imzalanan Tanzimat Fermanı’nın getirdiklerinin, kazanımlarının çok çok gerisindeler. Günümüz Müslüman ülkelerin seçilmişleri başkan, cumhurbaşkanı gibi padişahtan daha geniş yetkilere sahipler.
Hristiyan kulübü dediğiniz Avrupa ülkeleri kendi aralarında yüzyıl savaşları denilen savaşlar yaşamışlardır. Avrupa kıtasının neredeyse tamamı savaş alanına dönmüştür. Avrupa devletleri tarihin tüm dönemlerinde birbirleriyle savaşmışlar. Bu savaşlarda yer alanlar Hristiyan ülkelerdir. Bu ülkelerin Hristiyan olmaları tarih boyunca savaşmalarına engel olamamıştır.
AB’nin temel kuruluş felsefesini dine dayandırmak büyük bir yanılgı olur. AB’nin temel felsefesi ve başarı öyküsü, bütün Avrupa kıtasındaki savaşları sona erdirmek, Avrupa ülkelerini siyasi, ekonomik, kültürel olarak bir çatı altında toplamak, dünya barışına katkıda bulunmaktır.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan “Eğer siz Hristiyan kulübü değilseniz Türkiye’yi üye yapmaya mecbursunuz” dedi. AB’nin hiçbir kriterini yerine getiremeyen, 50 yıldır yol alamayan, hiçbir sorununu çözemeyen bir ülkeyi AB ne yapsın? Yıllardır iktidarlar başarısızlıklarının üzerini örtmek için oyalandıklarını söyleyip duruyorlar. AB geçmişiyle hesaplaştı. Bu ülke geçmişiyle yüzleşmeden, hesaplaşmadan yeni bir sayfa açamaz.
Türkiye’nin AB’ye giriş süreci
Türkiye’nin AB üyelik süreci 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ortaklık anlaşması imzalamasıyla başlar. 1987 yılında tam üyeliğe başvurmasıyla ivme kazandı. 1999 yılında AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başladı. AB, Türkiye’yi insan hakları ihlalleri ve hukukun üstünlüğü konusundaki eksikliklerle suçladı, eleştirdi. 2017’de AB yetkilileri planlanan Türkiye politikalarının AB üyeliği için Kopenhag Kriterleri’ni ihlal ettiğini ifade ettiler. 26 Haziran 2018’de AB Genel İşler Konseyi, Türkiye Avrupa Birliği’nden giderek uzaklaşıyor. 35 fasıldan açılan 16 fasıldan sonra diğer fasılların açılması veya kapanması düşünülemez ve bu konuda daha fazla çalışma yapılamaz denilerek çalışmalar şimdilik donduruldu.
Türkiye her anlamda AB’ye en yakın ülkelerden biriydi. Türkiye ve Yunanistan 18 Şubat 1952’de NATO’ya üye olmuşlardır. NATO üyeliği AB giriş sürecinde her iki ülke içinde büyük bir avantajdı. Yunanistan AB kriterlerini yerine getirerek 1 Ocak 1981’den itibaren AT’nin 10’uncu üyesi olmuştur. 1 Ocak 1986 tarihinde İspanya, Portekiz AT’ye katılmışlardır. İki Almanya’nın 3 Kasım 1990 tarihinde birleşmesiyle birlikte AT fiili bir genişleme yaşamıştır. 1 Ocak 1995’te Avusturya, İsveç, Finlandiya üye olmuşlardır. 1 Mayıs 2004’te Kıbrıs Cumhuriyeti AB’ye üye oldu.
AB Komisyonu Türkiye’nin tam üyelik başvurusuna ilişkin olarak 18 Aralık 1989’da açıklamış olduğu görüşünde, öncelikli olarak kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan toplulukların yeni bir üyeyi daha kabul edemeyeceği Türkiye’nin topluluklara katılmaya ehil olmakla birlikte ekonomik, sosyal, siyasal alanda gelişmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Türkiye neden AB’ye giremiyor?
Türkiye dünya basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke içerisinde 149. sırada yer aldı. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) her yıl açıkladığı dünya basın özgürlüğü endeksinde 2005 yılında 98. sırada yer alan Türkiye AB reform süreciyle çelişen bir biçimde listedeki yerini giderek kaybetti. 2010 yılında 138, 2015’te 149, 2020’de 154. sıraya geriledi.
Türkiye’nin insan hakları karnesi, bağımsız uluslararası kuruluşların değerlendirmelerine göre her geçen yıl daha da kötüye gidiyor. Sivil ve siyasal özgürlüklerin durumunun değerlendirildiği sıralamada 195 ülke arasında kendisine 146. sırada yer bulabildi.
Türkiye hukukun üstünlüğü endeksinde de geçen yıla göre on sıra gerileyerek 117. sırada yer aldı.
Freedom House’un verilerine göre Türkiye’nin insan hakları puanının özellikle 2016 yılında yaşanan darbe girişiminden sonra düşüş eğiliminde olduğu görülüyor. Bağımsız medyanın faaliyetlerine devam etmesine rağmen siyasi baskı altında olduğu ifade edildi.
Vatandaşlar kamuya açık ortamlarda görüşlerini ifade edemiyorlar, kendilerine oto sansür uygulanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti hukukunda toplanma ve gösteri yapma özgürlüğünün garanti altına alınmış olmasına rağmen, son yıllarda güvenlik gerekçesi ile hükümet karşıtlarının toplanmasına izin verilmiyor.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2021 yolsuzluk algı endeksinde 180 ülke arasında 96. sırada yer aldı. Dünya bankası raporunda, kamudan en çok ihale alan on şirketin beşi Türkiye’de ve ülkede işsiz sayısı 10 milyonu geçmiş durumda.
Azınlıklar ve azınlık hakları, dilleri ve inançları yok sayılıyor.
MGK, YÖK, RTÜK gibi antidemokratik kurumlar AB’nin önündeki en büyük engellerdendir.
Dünya mutluluk endeksinde 8 basamak gerileyerek 112. oldu.
Helsinki Sözleşmesi’nin gereklerinin yerine getirilmemesi,
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın uygulanmaması,
Kopenhag Kriterleri’nin uygulanmaması,
Venedik Komisyonu kararlarına uyulmaması…
Avrupa Sosyal Haklar Komitesi’ne göre Türkiye 1996’da Avrupa Sosyal Şartı’nı imzalayarak vaat ettiği bazı sosyal hakları sağlayamadı.
AB ülkelerinde sendikalaşma oranı artarken, Türkiye’de kayıtlı çalışan sayısının artmasına karşın sendikalılık oranı gerilemiştir.
AB’ye sığınma başvurusu yapan Türkiyelilerin sayısı 2021’de %45 artarak 20 bini aştı. 2021’de sığınma başvuruları onaylanan kişiler ve ülkeler sıralamasında Türk vatandaşları 7. sırada yer aldılar.
Böylesi sorunlar yumağı içerisinde debelenen bir ülkeyi AB bünyesine neden alsın.
Avrupa Parlamentosu Osman Kavala davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen bağlayıcı kararı yerine getirmeyen Türk hükümetinin “Türkiye’nin AB sürecini bilinçlice sonlandırdığını” savunan bir karar aldı. Bu karar AP’nin Strasbourg’daki genel kurul toplantısında ezici çoğunlukla kabul edildi. DW Türkçe’de yer alan habere göre AP’nin Hristiyan Demokrat, Sosyal Demokrat, Liberal, Yeşiller ve Sol gruplar tarafından ortaklaşa kaleme alınan karar metninde Türk hükümetinin Kavala davasındaki tutumunun Türkiye’nin AB üyelik sürecini tamamen sonlanma aşamasına getirdiğini söylediler.
Türk Hükümetini Türkiye’nin AB sürecini “bilinçlice imha etmekle” suçlayan AP Türkiye raportörü ve İspanyol Parlamenter Nacho Sanchez Amor “Kapattıkları bu kapı bundan sonra ancak başka bir Türkiye’ye açılacaktır” dedi.