Stockholm sendromu, psikiyatrist Nils Bejerot tarafından adlandırılan sendrom, ismini 1973 yılında İsveç’in başkenti Stockolm’de yaşanan bir olaydan almaktadır. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır, serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler, kendisiyle nişanlanır ve evlenir.
Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
İnsanı üzen, hayatını zora sokan, sosyal alanını kısıtlayan, yaşam koşullarını zorlaştıran, benzeri bunca olumsuzluğun sorumlusunu görmemesi, ezilip horlanmasına rağmen ezenin yanında yer alma hastalığıdır.
Ezen kişiye, ezen iktidara karşı minnet duyması durumudur.
Stockholm sendromuna göre ezilen halk, ezilen toplum kendilerini tehditle, şiddet yoluyla ve özgürlüklerini kısıtlamakla yoğun strese sokan kişilerin ve iktidarların bakış açısını benimseyebilir.
Bu hastalığa yakalananlar kendi bakış açılarına göre, kendilerini ezilen, sömürülen, aç kalan durumunda görmezler.
İçinde bulundukları bu hastalıklı durumdan dolayı kendilerini, ezen insanın aslında yanlış anlaşılmış bir kişi, bir kahraman, bir lider olarak görürler.
Ülkenin makul çoğunluğu çöken ekonomiye, başarısız dış politikaya, yüksek enflasyona, onca işsizliğe, TÜİK’in yanlı, gerçek dışı verilerine inanarak iktidarın yanında yer alıyor.
İnsan hakları ihlallerini, adaletsizliği, hukuksuzluğu, ülkenin yönetilememezliğini… kendine dert edinmez.
Demokrasiyi sandıktan ibaret görür. Tek adam rejimini, bütün haklarının askıya alınmasına rağmen militanca savunur. Muhalefete karşı her tür şiddeti uygulamaktan geri durmaz.
Stockholm sendromuna yakalanan hasta zihniyet dünyayı istismarcının egemen zihniyeti perspektifinden değerlendirir. Kendi sağduyusunu, kendi perspektifini kaybetmiştir.
Bu hastalığa yakalanan insanlar kendi düşüncelerinden çok kendilerine eziyet eden insanların, iktidarların düşüncelerine alışması ve onları kendi düşüncesi gibi savunmasıdır. Kendi aracının olmamasına rağmen, iktidarın herkesin kapısında 2-3 aracı vardır, korosuna katılır.
İktidardan şikayetçi gençlere telefonunu çıkar diye sitem ederler. Onlar için bin TL’lik cep telefonu çok lüks!
İktidar korkusunu, iktidar tehdidini, iktidarların anlattıkları masalları caddelere, sokaklara, mahallelere bu hastalıklı zihniyet yayar.
Bu hastalıklı zihniyet kötü olan her şeyi Allah’tan, iyi olan her şeyi iktidardan, tek adamdan bilirler. Allah doları yükseltti, reis indirdi. Sanki Allah küçük esnafın, küçük yatırımcının düşmanıymış gibi.
Oysa ki 20 Aralık dolar depreminde, küçük esnaf, küçük yatırımcı batarken yandaş ve candaşlar servetlerine servet kattılar.
Bu hastalıklı zihniyete göre Allah fakiri açlıkla, işsizlikle imtihan ediyor.
İktidarların vatandaşa yapmakla yükümlü olduğu sosyal yardımlardan dolayı bu hastalıklı zihniyet iktidara ve lidere minnettarlık duyar.