Devletler siyasal gelişimlerini tamamladıktan sonra çağdaş dünya ile bütünleşmek isteyenler kendilerini demokrasi, hukuk, laiklik üçlü sacayağı üzerinde geliştirmeliler. Böylece demokratik bir sistem inşa etmiş olurlar.
Bu olgulardan birinin eksikliği ülkeyi her anlamda geri bırakır, yani sistemi otoriterliğe, totaliterliğe, diktatörlüğe doğru götürür.
Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
DEMOKRASİ
Çağdaş demokrasinin olmazsa olmazı muhalefetin ve STK’ların örgütlenebilmesi, medyanın özgür habercilik yapabilmesi, yargının tarafsız ve bağımsız olmasıdır.
Çağdaş demokrasi “millicilik, tek tipçilik” değil, çoğulculuktur.
Demokratik toplumların temelinde çoğulculuk vardır. Çoğulculuk, düşünce ve inanç özgürlüğü karşısında devlet tarafsız olur. Devletin dayatacağı bir resmi görüşü, bir dini olmaz. Devlet “Ne mutlu Türküm diyene” dedirtmez. Tek devlet, tek bayrak, tek dil demez.
Çağdaş demokrasilerde yasama, yürütme, yargı birbirini denetler. Bu güçler tek kişinin elinde olursa, dördüncü güç olarak kabul edilen medyayı da güdümüne alırsa ve bir halkın kaderi bu kişiye teslim edilirse bu düpedüz diktatörlük olur.
HUKUK
Burjuva demokrasisinde yasalar karşısında herkes eşittir. Türkiye’de Türk tipi hukuk sisteminde iktidar mensubu kişilerin üstünlüğü söz konusudur.
Gerçek delillerle, gerçek tanıklarla suç işleyen iktidar partisi mensubu yandaşlara dokunamayan yargı, gizli tanık safsatasıyla muhalifleri, aydınları, iş insanlarını, gazetecileri, insan hakları savunucularını, STK temsilcilerini zindanlara doldurabiliyor.
Hukuk iktidarın her istediğini halka rağmen yapma özgürlüğü tanımaz. Bir cumhurbaşkanı, halka çatlasanız da patlasanız da bu işi böyle yapacağım, diyemez. Çünkü iktidar makamı halka meydan okuma yeri değildir. Herkese iş vermek zorunda değilim diyorsa, diyebiliyorsa orada demokrasi olmaz, demokrasi olmadığı için de hukuk işlemez.
LAİKLİK
İnsanlar vicdan, inanç ve ibadetlerinde özgür olmalılar. Buda ancak laiklikle gerçekleşir.
Çünkü laik düzen din işlerini bir kamu hizmeti olarak görmez. Laik devletin dini olmaz, laik devlet inançlara karşı tarafsız olur.
Söz konusu Türk tipi laiklik olunca başköşeye diyaneti oturturlar. Türk İslam sentezine hizmet ederler. Müslüman olmayan inanç gruplarından, Alevilerden, ateistlerden ve diğer İslami mezheplerin mensuplarından toplanan vergilerle İslam’ın Hanifi mezhebine hizmet edilir. Bütün camiler Hanifi mezhebine göre dizayn edilir. Laik ülkelerde olmaması gereken diyanetin bütçesi 2-3 bakanlığın bütçesinden daha fazladır. Bu bütçe ile devletin resmi mezhebi Hanifiliğe hizmet edilir. Bu durum demokrasiyle açıklanamaz, fırsat eşitliği ilkesine aykırı ve hukuksuzdur.
Laik bir sistem ateistlerin, deistlerin ve diğer inançların varlığına saygı duyar. Cemevlerini alevi inancının mabedi olarak kabul eder. Kiliseleri cami yapmaz. Bütün dini inançlara saygı duyar, hepsine eşit mesafede olur inaçsızların da haklarına riayet eder.
Laik sistemde eğitim kurumları dini kurallara göre belirlenmez.
Özellikle sağ ve İslami partiler arka bahçeleri olarak gördükleri İmam Hatip okullarının önünü alabildiğine açtılar ve bütün imkanları sundular.
Okullarda din kültürü ve ahlak bilgisi dersi okutuluyor. Bu derslerde yine Türk-İslam sentezine hizmet ediliyor. Diğer inançlar yok sayılıyor. Yine bu da demokrasinin çok sesliliğine ve çok kültürlülüğüne, inanç zenginliğine, çoğulculuk ilkesine, fırsat eşitliğine aykırıdır.
Türkiye’de devlet kendi koyduğu yasaları ihlal ederek ve burjuva demokrasisini ayakları altına alarak dincilik yapmaktadır. Kimin neye, ne kadar, nasıl inanacağına da devlet karar veriryor.
Demokrasinin, hukukun egemen olduğu laik bir ülkede dini azınlıklar ve etnik azınlıklar bu derece örselenmez, hırpalanmaz, ötekileştirilmez, yok sayılmazlar. Herkes kendisini özgürce ifade edebilir, özgürce ibadet eder, düşüncelerini özgürce açıklayabilir, yayabilir. Bölünme sendromu da yaşanmaz.
Türkiye’deki ve Kürdistan’daki çok dilli, çok dinli, çok kültürlü çeşitliliği yok sayıp herkesi Türk kabul etmek hangi demokrasiye, hangi hukuka, hangi laikliğe uydurulabilinir ki… Ama söz konusu Türk tipi demokrasi, Türk tipi hukuk, Türk tipi laiklik olunca sistem açısından sorun olmuyor. Evrensel değerlerin önüne Türk tipi sıfatı konularak evrensel değerlerin içi boşaltılıyor. (Türk tipi başkanlık, Türk tipi demokrasi, Türk tipi laiklik…)
Demokrasi ve adaletin ön koşulu laikliktir. Laiklik, demokrasi, hukuk bu kavramlar bireyleri değil devleti sınırlar, devleti değil bireyleri korur.
Devlet akla ve bilime göre yönetilirse, devlet işlerini din işlerinden ayırırsa bütün kurumsal yapılar başta siyaset kurumu olmak üzere hukuk, eğitim, inanç kurumları, STK’lar… çağdaşlaşır, demokratikleşir.