Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Yerel yönetimler, tarihi süreç içerisinde ulusal sınırlar içerisindeki köy, mahalle, belde, ilçe, şehirler ve büyük şehirler gibi farklı büyüklükteki yerleşim yerlerinde yaşayan insanların yerel hizmet gereksinimlerini karşılamak amacıyla kurulan anayasal kuruluşlardır.
Yerel yönetim, o yörede yaşayan halkın kendi iradesiyle seçtiği organlar tarafından idare edilmesidir.
Tanzimat döneminde kentlerin büyüdükleri dış dünyaya açılımın gerçekleştirildiği mali merkeziyetçiliğin yerleştirilmesi ihtiyacı, azınlık unsurlarının idari ve siyasi katılımın sağlanması, dış baskıların yoğunlaşması gibi nedenlerle yerel yönetimlerin kurulması gündeme gelmiştir. Ancak bu dönemde ortaya çıkan yerel yönetimler merkezi yönetimin inisiyatifi ile oluştuğundan merkeziyetçi bir eğilime sahip olmuşlar, bu durum günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.
Osmanlı Devletinde yerel yönetim birimi olarak bugünkü anlamda ilk belediye yönetiminin kurulması girişimleri Tanzimat’la beraber 1854-1856 Kırım Savaşı sonrası Batı ülkeleri ile kurulan temas sonrası ortaya çıkmıştır. Fransa komün idarelerinden örnek alınarak İstanbul’da belediye kurumu denemesine gidilmiştir. İstanbul’da kurulan belediyenin (Şehremaneti) karar ve yürütme organları, Şehremini ve şehir meclisinden oluşuyordu.
O dönemde İstanbul’da yüz binin üzerinde yabancı yaşamaktaydı. Avrupalı devletler bu yabancı uyrukluların modern, bakımlı, temiz bir şehirde yaşamalarını istiyorlardı.
İstanbul Şehremaneti o dönem için önemli sayılabilecek batılı ülkelerdeki komünlerin üstlendikleri görevleri yapmak üzere oluşturulmuştu.
Şehremanetinin başında merkezi hükumet tarafından tayin edilen Şehremini bulunmaktaydı.
Şehreminin yanında merkezi hükumetin seçimi ve padişahın tayini ile görevlendirilen üyelerden kurulu bir Şehremaneti Meclisi vardı. Meclisin üyeleri esnaf ve ileri gelen bazı memurlardı. Şehremaneti gerek mali yetersizlikler gerekse personel eksikliği gibi sorunlarla modern belediyecilik için iyi bir başlangıç olmamıştır.
Şehremanetinin şehrin zorunlu ihtiyaç maddelerinin sağlanması, narh (fiyat belirleme) koymak ve uygulamak, yol ve kaldırım yapmak, temizlik işleri ile uğraşmak, esnafın kontrolü gibi görevleri vardı.
Taşrada modern belediye örgütlenmesi 1864 Vilayet Nizamnamesi ile başlamıştır. Nizamname ile vilayet, sancak, kaza merkezlerinde birer belediye teşkilatı kurulmuştur.
1876 Anayasası gerek İstanbul’da gerekse taşrada kurulacak belediyelerin seçimle işbaşına gelecek meclisler tarafından yönetilmesini, kuruluş ve görevlerinin ve meclis üyelerinin seçim usulü kanunla belirlenmesini öngördü.
Yerel Yönetimler ve Kayyumlar
Türkiye’nin kuruluşundan günümüze kadar merkezi ve yerel yönetimler ülkenin siyasi – idari otoritenin birliğini ve bütünlüğünü korumak, güçlendirmek yönünde gelişmiş, dün olduğu gibi bugünde muhalefete olumlu bakılmamış, demokrasinin gereği olarak görülmemiştir. Adeta muhalefet demokrasi vitrinini süslemek için kabul edilmiştir. Yerel yönetimlerin özerkliği rafa kaldırılmış, halkın iradesine ipotek konulmuş ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Van Büyükşehir Belediyesi gibi onlarca belediyeye kayyum atanmıştır.
Yerel yönetimler çoğulcu demokrasinin yaşam alanlarıdır. İnsanların özgürleşmesinde, siyasi ve kültürel etkinliklere katılmasında, imkanlardan eşit şekilde yararlanmak, yaşam alanlarını, çevrelerini korumak vb yerel yönetimler büyük katkılar sağlamaktadır. Bu çağdaş değerlerden, kayyumlar eliyle mahrum edilemezler.
Çözüm yerel yönetimlere kayyum atamak değil, reform yapmaktır.
Valilikler ya kaldırılmalı ya da yetkileri kısıtlanarak belediye başkanlarının yetkileri arttırılmalıdır.
Yollar ve kaldırımlar “Kara Yolları”na , temiz su ve atık su işleri “Devlet Su İşleri”ne bağlanmalı.
Milletvekilliğinden istifa etmeden belediye başkanı adayı olunmamalı, belediye başkanlığına aday olup seçimi kazanamayan milletvekili tekrar milletvekilliğine dönememelidir.
21.yüzyılda küreselleşme sürecinde yerel yönetimler tüm dünyada güçlenirken, yerel hizmet yelpazeleri genişlerken ülkede ise her şey otoriter rejim tarafından sınırlandırılmakta, belediyelerin çalışmaları engellenmekte ve belediyeler kayyumlarla yönetilmektedir.
Bu vesileyle ülke çağdaş dünyadan koparılarak Ortadoğu karanlığına sürüklenmektedir.