Murat Çetiner / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Kürt Ulusal Birliği Neden Sağlanmalı?
Hegemonik güçlerin dayattığı yeniden dizayn -savaş, yeni alan hakimiyeti, yayılmacılık, ganimetlerin paylaşımı, kriz, yeni sınırlar ve sömürgecilik faaliyetleri- bölgenin en kadim halkı olan Kürtlere ulusal birliğin sağlanması hususunda tarihi bir sorumluluk almanın elzem olduğunu en katı haliyle hissettirmektedir. Bu tarihi realite, varlık-yokluk savaşının belirleyici olgusu olmakla birlikte, net ve kalıcı kazanımların sağlanması adına belirleyici faktördür. Bu tarihi misyon gereği aklın uykusunun canavarlar yarattığı yeni yüzyılda Kürtler, kendi kimliğini ve toplumsallığını kurtarmaya ilişkin içsel bir zorunluluklarının olduğunun bilincinde olmalıdır. Bu radikal değişim uğruna müthiş bedeller ödenirken, ulusal birlik net bir şekilde sağlanmalı ve deklare edilmelidir. Yeni yüzyılda radikal toplumsal bilinçteki muazzam gerilemenin başat faktörü ulusal birliğin henüz sağlanmamasındandır. Uygarlık bu kadar ‘körken’, kendi toplumsal statü ve kazanımlarını elde etmek-pekiştirmek, krizden çıkış ancak radikal bir tutumla gerçekleşir…
Mevcut sistemin ve işgalcilerin ürettiği kriz salt yanlış bilgilendirme, manevi duyarsızlık ya da ahlaki çöküş meselesi değil, sistematik ve derinlikli bir meseledir… Ulus sorunu ve 1970’lerden beridir sağlanamayan ulusal birliğin sonu hazin ve vahim olmuştur. Var olma savaşını sürdüren toplumlarda ulusal birliğin sağlanmasındaki temel hedef salt yaşamı idame ettirme kaygısı değil kozmopolit bir tamamlayıcılık etiğini geçirmektir de aynı zamanda. Kriz en karamsar tahminleri bile geride bırakan bir hızla koyulaşırken, Mezopotamya’nın en kadim halkı radikal tutum sergilemek zorundadır. Yeni zaferlerin elde edilmesi ve tutunma, arenada sadece uluslararası güçlerin desteğini almakla asla sağlanamaz. Sekter şiddet bölgeyi çekilmez birer savaş alanına çevirmişken, oportünistler ironik bir biçimde bu sorunları terör(!) kisvesi altında onlarca yıldır gizlemiştir. Kürtler hakikat arayışında direnirken, kapitalist güçler yeryüzünde cehennemler yaratmış ve birbirlerine yönelik gerçek ve imgelemsel zulümlerden büyük keyifler almışlardır. Bu dinamik gerilimden kurtuluşun reçetesi ise ulusal birliğin sağlanmasından geçer…
Özgüç ve Halkların Kendi Kaderini Tayini Üzerine
Bu hak ezilen halklar ve bu hakkı henüz tam anlamıyla elde edemeyen Kürtlerin literatürüne sanıldığı gibi Birinci Dünya Savaşı ile değil, 1896 Londra Uluslararası Kongresinden itibaren İkinci Enternasyonal’de girmiştir. Bir ulusun toprağının işgal edilmesi, başka bir ulus tarafından boyunduruk altına alınması ya da dil, kültür ve kendi kendini yönetmek gibi ulusal haklarını özgürce kullanmasının önüne geçilmesi Ortadoğu’da yıllardır devam eden savaşın asıl sebeplerinden biridir. Sömürgeciler zenginliğin kutsallaştırılmasına, daha sonra ödül olarak yağmaya-talana; ve en sonunda hegemonyalarının sonucu olarak da hediyeye tanıklık ederler. Bu hediyenin(!) Ortadoğu’daki karşılığı maalesef savaş, kan ve gözyaşı olmuştur! Tahakküm sisteminin ağına düşmeyen Kürtler, kendi kaderini tayin hakkını elde etmek adına müthiş direnmiştir. Kendisini yönetecek tiranın seçilmesine katılmak gibi acınası bir hak yerine kendi kaderini tayin hakkını elde etmek ve özgüçleriyle yönetilmek isteyen Kürtler büyük zaferi fazlasıyla hak etmiştir. Savaşın ve kaosun sürmesi toplum ve bireyi taşlaştırmaktadır! Meşru ve katılımcı bir politikanın uygulanması, Kürtleri dikkate değer biçimlerde bir araya getirecektir. Gelişim olanaklarının neredeyse tümünü yitiren Ortadoğu’da Kürtlerin özgücüne güvenilmeli ve kendilerini yönetmelerinin kurtuluş olduğu bilinmelidir. Deneyime dayalı olgular, tarih ve tartışmasız gerçekler Kürtlerin yeni yaşamı inşaa eden lokomotif güç olduğunun net göstergesidir. Tarih boyunca sayısız ihanete, ırkçılığa ve soykırım politikasını maruz kalan Kürtler kendi göbek bağlarını kendileri kesmelidir, zaten denenmemiş tek yol Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkına ve özgücüne yeteri desteğin verilmemesi ve hak ettiği karşılığı alamayışıdır. Uygarlığın zehirlediği uluslararası güçler ve aktörler Kürtlerin isyan çığlığını desteklemelidir. Bu girişim, çok farklı yollardan ve bakış açılarından gerçekleşir…
Statüsüzlüğün Yıkıcılığı
Özgür bir toplum için verilen mücadelede sahip olduğumuz özgürlükleri korumaktan ve bunu yapma fırsatının doğduğu her yerde bu özgürlükleri özgür bir toplum yaratmak üzere genişletmekten vazgeçemeyiz. Tarihsel yaraları iyileştirmekten çok onları makyajla kapatmaya yarayan sınırlı hedefler, statü kazanma noktasında belirleyici olamaz. Ve statüsüzlük vahşi kapitalizm tarafından her zaman yağmalanmak ve sömürülmek üzere kaynak olarak görülür. Bilinçli ittifaklar ve daha ileri toplumsal inşalara dayalı bir toplumsal dayanışma, kendi kendini yönetmek, var olmak ve kazanımları korumak için hayatidir. Bu kazanımlar, özgürlükçü yerel yönetim ve diyalektik doğalcılık için en uygun çevreleyici siyasal kategoridir. Kan emici sistemin gelişiminde hangi noktada olduğumuzu tam olarak anlamalıyız. Toplumsal problemleri kavramalı ve bu problemleri yeni bir hareketin izleyeceği programa dahil etmeliyiz. Bu program statü kazanma ve mevcut statüyü korumak adına, Kürtler için önemlidir. Çok kırılgan olan bu süreçte, statüsüzlüğün yıkıcılığını en derinimizde hissederken doğal toplumsal gelişmeyi ortaya çıkartan temel özelliklere başvurmanız gerekecektir. Tabandan gelen halk örgütlenmeleri, yerel düzeyde kurulan yönetimler, özgüç, uluslararası kısmi destekler küçümsenemez asla. Ancak mevcut statüler korunurken, Kürtler hak ettiği tüm zaferlere erişmelidir. Bu, kalıcı kazanımlar için elzemdir.
Sistem tarihsel, toplumsal ve kültürel bağlarından yoksun bırakılmaya çalışılan Mezopotamya’nın en kadim halkını, hakikat savaşında toplumsal fikirler ve uygulamalardan alıkoyamadı ve özgürlük haykırışını ucuz sloganlar haline dönüştüremedi. Bu halk gerçekliği öz-idare ile istikrar kazandığını uluslararası arenada gösterdi. Anlaşılmıştır ki, Ortadoğu’da barış ve refah ancak statü ile elde edilebilir. Nükleer silahlar, biyolojik savaş, pagan idolleri insanlığı yeterince utandırırken, aşırı ısınmış kapitalist gelişmelere, köhne ideolojilere başkaldıran Kürtlerin tek misyonu yalnızca topluma yeniden sahip çıkmak değil, harfi harfine onu yeniden oluşturmaktır. Bu hakikat ve özgürlük ideali, destansı kavgalar, kalıcı statü ile taçlandırılacaktır…