Elbette ki yazmanın bir nedeni var, var olmasına da; yazmak bir eylemdir nihai kertede; biçimlemektir ya da “Yazmak sonuna dek gitmek demek,” Susan Sontag’ın ifadesiyle…
(C)ezaevi hâllerinin yabancısı değiliz, yaşamışlığımız da vardır, yazmışlığımız da[2]… Halen 600 civarında kardeşimizle düzenli yazışarak izliyoruz bu coğrafyanın “F Tipi halleri”ni…
Yeri geldi aktarayım: Edebi anlatı sizi bir sesten diğer seslere taşır. İyi bir edebiyatçı ise her şeyi gören, hissedendir. Yani yazar, insansız hiçbir şey olmaz diyendir. Onun/anlatısının var olduğu dünya, hayata ve hayatına dair her şey anlatısının dokusunu var eder.
1960’lı yıllarda lisede okurken ilk kez Sabahattin Ali’nin “Sırça Köşk”ü yapıtıyla tanıştım. O günden bu yana O’nun okuduğum bu yapıtını hiç unutamadım. Sonraları diğer yapıtlarını tümden okuduğumu anımsıyorum. Öldürülmesi olayı ise başlı başına devletin işlediği trajik bir senaryodan başka bir şey değildi.