Sur’un öbür yakasında, Alipaşa ve Lalabey mahallesi sakinleri birkaç gündür camilerden yapılan anonslardan dolayı oldukça kaygılı.
Hatice Kamer / BBC Türkçe
Son birkaç gündür cami hoparlörlerinden yapılan “Alipaşa ve Lalabey mahallesi sakinleri, daha önce Özel İdare tarafından evleri istimlak edilip de parasını alan vatandaşların 1 Mayıs’a kadar evlerini boşaltmaları gerekmektedir” şeklindeki anonslar, yüzlerce mahalle sakininin uykusunu kaçırmış.
Mahalleli, ne yapacağını bilmez durumda soluğu valilik ve kaymakamlıkta alıyor ancak bir haftadan az bir zamanda evlerini boşaltmak zorunda oldukları cevabı hepsini hayal kırıklığına uğratmış.
Alipaşa Mahallesi’nde görüştüğümüz birçok kişi yıkım ve zorla çıkartılma kararına çok tepkili.
Acele kamulaştırma kararı ile hak sahipleri adına bankalara para yatırılmış ama aileler ödenen para ile ev alamayacaklarını anlatıyorlar.
Kimisi adına yatan parayı alıp, biraz da borçlanarak apartman hayatına mecbur kalırken kimisi de mahallesini, sokağını, evini terk etmemek için bankadaki paraya dokunmadığını söylüyor. Parayı almayınca evlerini boşaltmak zorunda kalmayacaklarını düşünüyorlar.
Sürecin başlangıcı kentsel dönüşüm
Bu duruma getiren süreç 2009’da başlıyor.
Kentsel dönüşüm kapsamında Alipaşa ve Lalabey mahallelerinde tescilli yapıların dışındaki yerlerin yıkım kararı alındı. TOKİ, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Sur ve Büyükşehir Belediyeleri ortaklığıyla bölgede kentsel dönüşüm başlatıldı.
Yıkılacak 850 yapının bir bölümü çoklu hisselerden oluşuyor ve bu nedenle de hak sahibi sayısı da 1025’i buluyor. Hak sahipleri ile görüşmelere başlandı.
Yapılan görüşmelerde ev ya da para karşılığında 429 yapı için 588 hak sahibi ile anlaşma sağlandı ve evler yıkıldı. Diğer hak sahipleri de anlaşmayı kabul etmediler.
Kamulaştırma ve yıkımı o tarihlerde belediyeler üstlenmişti. Ancak bu yıkımlara halktan çok tepki gelince, belediyeler bu süreci 2013 yılının sonunda durdurdu.
4 Aralık 2012’de Sur’un tamamı, Afet yasası olarak bilinen 6306 sayılı kanun kapsamında riskli alan ilan edildi.
Böylece o bölgeyle ilgili bütün yetki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na geçti. Sur’da birçok mahallede olduğu gibi burda da acele kamulaştırma kararı alındı.
Alipaşa’da muhtar da mağdurlar arasında
Alipaşa Mahallesi Muhtarı Behzat Sular, kendisinin de mağduru olduğunu söylüyor. Muhtar, Şubat ayında mahalle sakinlerine evlerini boşaltmaları için celp gönderildiğini belirtiyor:
“İstimlak edildiği için yasal olarak yapılacak hiçbir şey yok. Ev sahipleri mahkemeye başvurarak verilen paranın arttırılmasını talep edebilir. Bunun dışında karara itiraz edilemiyor.”
Anonslarla evlerini boşaltmaları istenen kesim, 2009-2013 yılları arasında anlaşma yapmaya yanaşmayan hak sahipleri.
Daha önceki süreçte birebir görüşmeler yapılırken, şimdi sadece dava yoluyla bedel tespit ediliyor ve hak sahiplerinin paraları bankaya yatırılıyor.
Yani, hak sahipleri bankaya yatan parayı almasa da evlerin yıkımı gerçekleşecek.
Alipaşa’da daha önceki süreçte birçok ev yıkılmış. Sokaklarda önceki yıkımların izleri duruyor. Burası sokak yaşamının canlı, komşuluk ilişkilerinin çok sıcak olduğu bir mahalle.
Mahalleli için mesele evin ötesinde ‘yaşam alanı’
Mahalleli, evlerden ziyade bu sokakların bir yaşam alanı olduğunu ifade ediyor.
Hemen herkes birbirini tanıyor ve çocuklar sokakta güvenle oynuyor. Kadınlar ise bir araya gelerek el işi örüp, sohbet ediyorlar.
Çocuklar gündemden bihaber oyun oynarken, yetişkinler bir hafta sonra kendilerini nasıl bir hayatın beklediğini kara kara düşünüyor.
Görüştüğümüz birçok kişi sokağını terketmek istemediğini söylüyor, yıkımla beraber bir kültürün, bir yaşam biçiminin de kaybolacağını dile getiriyorlar.
Melek Sayılır, “Televizyonlarda İstanbul’da evleri yıkılan insanların neden kafalarından benzin döküp kendilerini yakmak istediklerini şimdi daha iyi anlıyorum” diyor.
Kızıyla beraber tescilli eski bir Diyarbakır Evi’nde oturuyor. Ev çok hisseli ve babasına ait.
Sayılır anlatmaya devam ediyor:
“46 yaşındayım ve benden önce babam, dedelerim yedi ceddimiz Sur’da, burada yaşamış. Ev tescilli ama burda oturma hakkım var mı yok mu, onu da bilmiyorum.
“Çıkın diyorlar, çıkmamak gibi bir lüksümüz yok, talimat böyle gelmiş, yasal itiraz süreci de geçmiş ve yapabilecek bir şey yok. Ama benim gibi geliri olmayan, mağdurlar için bence hayat bitti.
“Sur biterse bizim için hayat da biter. Şaşkınım, ne olacak halimiz, nereye gideceğiz? Şu an tam bir kasotayım, taşınmak için de para lazım, nerden bulacağız.
“Şoktayım, nereye gidebilirim, eşyaları hangi parayla nereye taşıyacağım, mümkün olduğu kadar çıkmamak için direneceğim, çünkü elimden başka bir şey gelmiyor.”
‘Başımızı koyacak bir çadır bile yok, nereye gideriz?’
Sokakta karşılaştığımız Saime de konuyla ilgili görüşmeye gittiği kaymakamlıktan geldiğini söylüyor.
Saime, öfkeli bir şekilde evinin yoksul halini görmemizi istiyor.
Her bir odasında bir ailenin kaldığı iki katlı derme çatma bir yapıda toplam 9 kişi yaşıyor. 1990’larda Silvan’a bağlı Cumati Köyü’nden göç etmek zorunda kaldığını anlatıyor.
Hendekler sürecinde de bir haftalık sokağa çıkma yasağında gidecek yeri olmadığı için parklarda yattığını anlatıyor.
Saime, “Başımızı koyacak bir çadırımız bile yoktu, şimdi ne yaparız, nereye gideriz?” diye soruyor.
Eşi ölmüş, iki çocuğuyla mutfak, oturma odası ve yatak odası olarak kullandığı tek gözlü evini gösteriyor.
Üç aileye toplam 70 bin lira para verilecekmiş ama bu parayla ev alamayacaklarını söylüyor.
O da birçok aile gibi bankadaki paraya karışmayınca evden çıkartılmayacağını düşünmüş ama kaymakamlıkta zorla çıkartılma kararı olduğunu öğrenince ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette evine geri dönmüş:
“Gidecek bir yerim, başımı sokacak bir evim, hayatımı kuracak bir gelirim yok, yoksulum, açım, gidecek yerim yok. Evi başımıza yıksınlar, buradan çıksak ölürüz zaten. Bu yüzden bizi de bu evle beraber gömsünler Seçimler döneminde ‘baş tacımızsınız’ diyorlardı, ‘evet verirseniz evlerinizde kalırsınız’ diyorlardı hani nerde verilen sözler?”
Bir başka sokakta gündem yine aynı kamulaştırma ve zorla çıkartılma kararı.
Sur’un yasaklı mahallelerinin eski sakinlerinden Saide sokakta oturmuş komşularıyla sohbet ediyor.
İki yaşlı kadın bir el arabasının içindeki yeşillikleri ayıklıyor, komşu kadınlardan kendi aralarında tartışıyorlar.
Saide’nin kirada olduğu ev yıkım kapsamında değil ama birçok komşu evi yıkılacak.
“Yıkım bizi takip ediyor” diyerek, komşularının tartışmasını izliyor.
O sırada bir kadın heyecanla bir başka sokağın haberini getiriyor:
“Geldiğim sokakta da üç kadın yıkıma karşı direneceklermiş, Sur fakirin yuvası, gitmeyeceğiz, kanımızın son damlasına kadar direneceğiz diyorlar. Valla onlar da senin gibi yaşlı üç kadın” diyerek komşularını harekete geçirmeye çalışıyor.
Yeşillik ayıklayan kadınlardan biri “Biz de çıkmayacağız, kim çıkacağımızı söylüyor” diye cevap veriyor.
Karşıda oturan ve yasal süreçten haberdar olan genç kadın da “İstediğiniz kadar karşı koyun, evlerimiz kamulaştırılmış ve hepimizi zorla çıkaracaklar” diye araya giriyor.
Direniş haberini getiren komşu kadın, o sırada sokakta bisikletle oynayan küçük bir kızı gösteriyor, “Ben bu çocuğun yaşındayken bu sokaklardaydım. Bana değil apartman dairesi, villa ve köşk de verseler bu mahalleden gitmem” diyor.
Bir zamanlar çeltik fabrikası olarak da kullanılan Surp Sarkis Ermeni Ortodoks Kilisesi’nin arka bahçesinde, sokak sakini kadınlar, yeşilliklerin üzerine sofra sermiş piknik havasında çocuklarıyla birlikte yemek yiyorlar.
Beş çocuk annesi Sabiha, Sur’da doğup büyüdüğünü, sokakta tüm komşuların bir aile gibi olduklarını anlatıyor.
“Sur çatışmalarında bir hafta çıktık ama sonra geri döndük, bombalar altında biz burda komşularla sofra kurup beraber kahvaltı yapıyorduk. O zaman da evlerimiz zarar gördü ama yine de çıkmadık. Şimdi bize gidin diyorlar. Buradan gidince nefesimizi kesecekler. Bir insanın nefesi kesilirse o insan yaşayabilir? Doğup büyüdüğümüz, okul okuduğumuz yer burası. Daha önce Lalebey’de yaşıyordum sonra buraya geldim. Ben Diyarbakır’da başka yer bilmiyorum ki? Ne Gaziler, ne Huzurevleri, hiçbir yeri bilmiyorum. Diyarbakır benim için sadece Suriçi. Surun dışına çıktığımzda sudan çıkmış balığa döneceğiz.”
Sabiha Gündüz, evinden bir ajanda getiriyor, çocukluğundan beri şiir yazıyormuş. Bize, Sur’un yıkılan, bozulan sosyal ve kültürel dokusuna dair yazdığı bir dörtlüğünü okuyor…
“Kalmamış bedende taşlar yerinde biçare,
Diyarbakır’ı gözlüyorum masum bir gözle.
Yok artık o fayton sesleri ne fayda,
Kalmadı özlediğimiz o havlulu evler,
Yıktılar, viran ettiler, Diyarbakır ağlıyor çaresiz.
Nerde kaldı o şehriye kestiğimizde yaptığımız muhabbetler…”
Yetkililere göre nihai karar verildi
Yapılacak yıkımlar acele kamulaştırma kararına dayandırılıyor. Yıkım kararı bakanlık tarafından alınıyor.
Yasal sürecin takibatını ise Diyarbakır Valiliği Yatırım ve İzleme Koordinasyonu (YİKOP) tarafından gerçekleşiyor.
YİKOP’tan görüştüğümüz bir yetkili mahalle sakinlerinin itirazına yönelik mahkemenin nihai kararını verdiğini söyledi.
Şubat ayından beri hak sahiplerine evlerin boşaltılması için tebligat yapıldığını ve bilirkişi raporlarına göre hak sahipleri adına bankaya paraların yatırıldığını anlattı.
Daha fazla detayın YİKOP’un Hukuk İşleri Müdürü Avukat Mustafa Gökel tarafından verileceği belirtildi ancak Gökel izinli olduğu için konu ile ilgili resmi açıklama yapacak bir başka yetkiliye ulaşamadık.
BBC Türkçe