Bülent Tekin / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
SSCB 1991 yılı Aralık ayında dağıldı, parçalandı diyebiliriz. Çünkü olanlar ve yaşananlar karmakarışık bir durumdu ve anlatılması ya da analiz edilmesi oldukça zordu. Aslında Sovyet devleti, bir işçi devleti olarak çok daha önce tarihe karışmıştı. Biz bunu göremiyorduk. Albenili ve iri yapılı, şık ve bakımlı görüntüleriyle Politbüro ya da Genel Sekreter olanlarını işçi sınıfının en bilinçli ve kararlı temsilcileri olarak görüyorduk. Sonuç itibariyle büyük ve önemli bir devrimle kurulan Sovyet işçi devleti büyük bir bedel ödemiş, yıkılmaktan kurtulamamıştı. Bu bedel, devletin proleter sınıfsal temelinin bürokratikleşmesi ve sonrasında iktidarı tümüyle ele geçiren bürokrasi tarafından bir karşı-devrimle yıkması şeklinde tecelli etmişti.
Genel olarak Rus devriminin 1917-1920 arasında Marksist Leninist çizgide sürdüğü, 1920’lerin sonlarında bazı biçimsel farklılıkların ortaya çıktığı gözleniyor. Dünyadaki ilk sosyalist devrim sonucu kurulmuş olan SSCB devletinin sınıfsal özelliği, sosyalistler arasında her zaman tartışılır oldu. Stalin dönemi daha da farklı bir durumdur. Çin devrimiyle beraber oluşacak Maoist düşünceyle düştüğü karşıtlık daha da ilginç bir durumdur. (Tasfiye edilen Stalinci kadrolar, SSCB’nin Stalin’in ölümüyle değiştiğini ve modern revizyonizm çizgide olduğunu iddia ettiler. Bu iddia Maocu hareketlerce de dile getirildi. Hatta SSCB’nin yıkılmasından sonra da bu iddiaya devam edildi.) Moskova (SBKP) çizgisindeki komünist hareketler ve siyasi partiler SSCB’yi sosyalist bir devlet ve onunla ittifak içinde olan devletlerle oluşan birliği de sosyalist sistem olarak gördü. SSCB’nin yıkılmasından sonra da Moskova yanlısı komünist hareketler SSCB’yi sosyalist adlandırdı. Ancak artık bir gerçek vardı, sosyalizm bir hayaldi ve gerçekleşmesi imkânsıza yakındı.
Burada SSCB’ye bakış konusunda Troçkistlere de yer vermek gerekir. Bir kısmı SSCB’yi yozlaşmış da olsa hâlâ sosyalist ve işçi sınıfı devleti görürken, bir kısmı da uygulanan üretim ilişkisinin devlet kapitalizmi olduğunu öne sürdüler. Sovyetler gibi bir devden bugün dağılma dönemindeki eski üyelerini elinde tutmaya çalışan dev bir Rusya meydana geldi. İşte bu dev Rusya NATO’nun genişleme çalışmaları karşısında Panslavist amaçla Ukrayna’nın doğusunda Donetsk ve Lugansk bölgelerinin bağımsızlığını orada Rus çoğunluk yaşaması nedeniyle tanıdı ve Ukrayna’yı işgale başladı. Oysa ulusların kendi kaderini tayin hakkına dayanarak Ukrayna, Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetlerinin en azından özerkliğini tanısaydı bu savaş önlenebilirdi.
Sovyetler Birliği’nin 1991’de yıkılması ABD’yi tüm dünyada rakipsiz bıraktı. O artık Yeni Dünya Düzeni’ni tüm ülkelere dayatacak ve tek kutuplu bir dünya yaratacaktı. Güçsüz düşmüş eski bir dev olan Rusya’yı alt etmek kolay olmalıydı. Bu arada komünist Çin de unutulmamalıydı. Çin de sözde rejimin tersine kapitalist yolda ilerliyordu. Hele ikisini bir devre dışı bırakmak oldukça hoş bir durum olurdu yeni dünya kralı ABD için. Bugünkü Rusya da bir emperyalist devlettir, tıpkı ABD gibi. Aslında Rusya yönetimi Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından ve sosyalist mülkiyet biçiminin parçalanmasından sonra ortaya çıkmış oligarkların temsilcisidir. Bu Rusya aniden eski müttefiklerinin sınırları içinde NATO konuşlandırmalarını gördü. Sıra Ukrayna’ya gelmişti. ABD Baltık devletlerinin ve Ukrayna’nın aşırı sağcı yönetimlere askeri destek sözleri verdi. Türkiye ise bu savaş ortamında arabuluculuğa oynuyor. Oysa, Türkiye’nin sattığı SİHA’lar doğu Ukrayna’da kullanıldı ve bu durum ne kadar Minsk anlaşmaları ile uyum gösteriyordu? Türkiye ve Ukrayna’nın birlikte Bayraktar SİHA’larını üretmesini içeren bir anlaşma imzaladıkları da haberlere düşmüştü.
Çok önemli bir durum gözden kaçmamalıdır. Türkiye Karadeniz’de kıyısı olması nedeniyle Ukrayna ve Rusya ile komşudur. Çok dikkat edilmez ve doğru bir politika uygulanmazsa NATO üyeliği ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi Türkiye’yi bu savaşın içine atabilir. Atlantik’ten Pasifik’e kadar birçok devlet de kendi savaşın içinde bulabilir.
Ukrayna krizi tüm dünya için yıkıcı sonuçlar doğurabilir, yeni vekâletler savaşına da neden olabilir. Savaşlar ancak ölümler, krizler ve felaketler getirir. Ukrayna savaşı özellikle ekonomi ve enerji krizine gebedir. Uçakları, tankları, füzeleri, bombaları ve askerleri harekete geçirerek insan hakları ve özgürlüklerini savunamazsınız. Savaşlar her şeyi kaybettirir, oysa barışla her şey mümkün!
Siyasi Haber