12. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’da konuşacak Sherry Wolf ile yapılmış bir röportajdan: İnsanlar açıldıkça kapitalizm, eşcinselliğe olan yaklaşımında bir derece esneklik göstermeye başladı. Sistematik çelişkiler, kapitalizm var oldukça var olacak.
Dünyanın önde gelen sosyalist aktivist ve yazarlarından Sherry Wolf, “Emeğin Queer Politikası” başlığıyla 13-14-15-17 Mayıs tarihlerinde düzenlenecek 12. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’ya katılacak.
13 Mayıs Cumartesi günü TÜMBELSEN Konferans Salonu’nda yapılacak oturumda “Cinsellik ve Sosyalizm” başlıklı bir konuşma yapacak olan Wolf, International Socialist Review editörlerinden. Dünya genelinde birçok üniversitede ve etkinlikte lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks (LGBTİ) özgürleşmesi kadar Irak Savaşı ve Filistin’in işgalini de içeren geniş bir yelpazede konuşmalar yaptı.
Wolf’u konuşması öncesinde daha yakından tanımak isteyenler için 2015 yılında Tatiana Cozzarelli’nin kendisiyle yaptığı bir röportajı özetleyerek Türkçeleştirdik:
Kapitalizm, statüko ve LGBT’ler
Kitabınızda bahsettiğiniz gibi Bolşeviklerin LGBT kişilerle kurduğu özgürleştirici ilişki çok az bilinen bir gerçek. Bu ilişkilenmeden bahseder misiniz?
Bu daha çok açıklamaya değecek gerçekten çarpıcı bir hikaye. Bolşevikler, toplumsal cinsiyet veya cinsellik konularında tam olarak aydınlanmış değillerdi, fakat insan özgürleşmesi fikrini sorgulayıp araştırmalar yapıyorlar ve genel itibariyle baskılara karşı duruyorlardı. Bu açıdan bakıldığında daha birçok tartışmaya kapı açıyor. Bolşevik partinin yürüttüğü ideoloji, her türlü insan sorgusuna yaklaşan bir metodoloji oluşturdu.
Örneğin, onlar eşcinselliği daha hiçbir yerde söz konusu olmadan yıllar önce yasallaştırdılar. Ve benim için asıl şaşırtıcı olansa bilinen ilk cinsiyet geçiş ameliyatları da Sovyetler Birliği’nde gerçekleşmiş. Kızıl Ordu’da kadınlar yer alıyordu. Mesela trans erkekler de erkek olarak Kızıl Ordu’da görev yapıyordu çünkü saklanmalarına gerek duyulmuyordu.
Aynı şekilde, eşcinsel çiftler arasında düğünler yapılıyordu. Tüm bunlar cinsellik ve toplumsal cinsiyet etrafında şekillenmiş kimliklerin özgürleşmesinin bir parçasıydı ve bu özgürleşmeyi mümkün kılan da Bolşevik Devrimi’ydi. Bununla yüzleşmek sizi devrim hayalleri 20’lerin sonunda ve kesinlikle tüm politikaların tersine döndüğü Stalinizm’in yükselişiyle yıkılmasaydı gerçekten ne olabileceği konusunda meraklandırıyor.
Sovyetler Birliği’nde eşcinsel olarak bilinen bir dışişleri bakanı bile vardı. Gizli kapılar arkasında yaşamıyor ama gey olduğunu söyleyerek de gezmiyordu. Bir nevi devrimin yüzüydü.
Stonewall gibi mücadelelerden sonra LGBT hakları hareketinin bugün geldiği nokta “pembe sermaye” ve şirketler için bir kâr merkezi olan Onur Yürüyüşleri. Ne oldu da bu hale geldik? Bu politik boşluğun olasılıkları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle buraya nasıl geldiğimizden başlayabiliriz. Bence, radikal eylemin azalması ve en azından ABD’de birçok radikalin Demokrat Parti’ye kayması ile 70’li yıllarda bir dönüm noktasına gelindi. Aktivistlerin ve radikallerin talepleri daha ılımlı hale geldi. Ama şöyle de bir çelişki olduğunu düşünüyorum, insanlar açıldıkça Amerikan toplumunda gey olmak daha geniş kitleler içinde kabul edildi ve en sonunda ‘kurumsal Amerika’da da kabul gördü. Böyle olunca da kapitalizm, eşcinselliğe olan yaklaşımında bir derece esneklik göstermeye başladı.
Bu demek değil ki gey, lezbiyen ve biseksüellerin uğradığı baskılar sona erdi (şu durumda translardan bahsedemiyorum bile, çünkü toplum onlara bir nefeslik yer bile bırakmıyor); ama onlar için bir şeyler hızla açılıyor –değişiyor demiyorum ama açılıyor. Mesela translar bu ülkede hiç olmadıkları kadar açılıyorlar artık. Her geçen gün daha fazla insan açıldıkça kapitalizm (yönetici pozisyonlara yükselen kadınlar ve politikada seçilmiş pozisyonlara yükselen siyahlar gibi) eşcinselliğin bazı yansımaları ile belli boşlukların farkına vardı.
Tam olarak buraya önemli bir not düşmek gerekir, çünkü kapitalizm ‘böl ve işgal et (yönet)’ taktiğini bırakmış gibi durmuyor Ayrıca hayatlarını statükodan ayrı sürdüren insanları baskılama arzusunu da bırakmamış. Kapitalizm kesinlikle bir statükoya ve statüko temelinde baskılayacak dışarıdan bir gruba ihtiyaç duyar. Ama bu göstermiştir ki aslında kapitalizm daha önceden sahip olmayacağı belli bazı cinsellik sunumlarını, belli bedenleri ve belli hayat tarzlarını barındıracak ve bunlara ayak uyduracak kapasiteye sahip.
Mesela, her Amerika şehrinin sokakları ve her gazetenin ön sayfası dövülmüş veya öldürülmüş beyaz olmayan insanların haberleriyle dolu olduğu halde kapitalist toplum Barack Obama için de aynı şekilde bir boşluk yaratmıştı. Baskı ve uyum sağlama, kapitalizmde birlikte var olur ve şu an bunu eşcinsel evliliklerin yükselişinde görüyoruz. Halen Amerika’nın yarısında iş hayatındaki haklarımıza dair bir gelişme yok. Hele transların hiçbir şeyi yok. Onları bırakın eşcinseller için bile Amerika’nın yarısında gey ve lezbiyen olduğunuz için işten atılmak yasal.
Bu sistematik çelişkiler, kapitalizm var oldukça var olacaklar; ama sistemin en tepesindeki insanlardan ezilenlerin kabul edilir bulunduğu bir bölüm seçmeleri için bir güç ve beceri görüyoruz – Hillary Clinton gibi kadınlarda ve Barack Obama gibi erkeklerde olduğu gibi.
Peki Onur Yürüyüşleri?
Bence bu noktada bir şeyi hatırlamak önemli. Kozmopolit toplumlarda ‘açılma’ artık modası geçmiş ve pek de dert olmayan bir şey ama ABD’nin büyük çoğunluğunda açılma halen tartışmalı bir konu. Yani bu insanlar için Onur Yürüyüşü hâlâ kendileri olabildikleri ve bu özgürlüğü kutlayabildikleri bir yer. Bu konuda da alaycı veya küçümseyici olmamalıyız o yüzden.
kaosgl