Ana SayfaNIVÎSKARÊNŞeyh Ubeydullah Nehrî’nin özgürlük aşkı Mekke’de sürgünde bitti! 

Şeyh Ubeydullah Nehrî’nin özgürlük aşkı Mekke’de sürgünde bitti! 

Abuzer Bali Han* / Yazarın diğer makaleleri 

-KÜRDİSTAN TARİHİNDE BİR YAPRAK- 

ŞEYH UBEYDULLAH NEHRÎ’NİN ÖZGÜRLÜK AŞKI 

MEKKE’DE SÜRGÜNDE BİTTİ!  

(1826 Nehrî – 1883 Mekke) 

Şeyh Ubeydullah Nehrî, Şemdinan’da dünyaya geldi. Ubeydullah’ın soyadı olarak kullanılan “Nehrî” kelimesi Şemdinan yöresine verilen bir coğrafi addır. Şeyh Ubeydullah Nehrî’nin babası peygamber soyundan gelen Seyyid Taha Hakkari’dir. Hakkari ilinin eski kaynaklardaki adı “Colêmerg”dir. Seyyid Taha Hakkari ve Şeyh Ubeydullah Nehrî, Nakşibendi tarikatının “Halidi” koluna mensuplar. Halidi tarikatının kurucusu adından da anlaşılacağı gibi Mewlana Halid-i Şehrezori’dir. Mewlana Halid, Şehrezor’da etkin olan bir din adamıydı. Barzan bölgesi Nakşibendi şeyhleri ile araları açık olduğundan kendisi Şehrezor’u terk ederek gidip Bağdat’a yerleşir. Yeni gittiği yerde kısa sürede tanınan ve sevilen büyük bir din adamı olur. Halk kendisine “Mewlana Halid-i Bağdadi” adını vererek yöredeki en büyük tarikatın şeyhi olur!  

Nakşibendi tarikatının kurucusu Muhammed Bahaeddin Nakşibend’dir(1318 -1389). Bu tarikat 14. yy’dan günümüze kadar İslam dünyasında çok tutulmuş olan bir “Sünnî” tarikatı olarak tanınır. Bahaeddin Nakşibend’in mensup olduğu ve Yusuf el-Hemedânî tarafından kurulan tarikat sonraları O’nun halifesi Abdulhalik Gücdevani tarafından “Hâcegân tarikatı”na dayanan inançla sistemleştirilerek halk arasında bu dini görüş yayılır ve büyük ilgi görür. Bu tarikatın kökeni soy olarak Hazreti Ali ve O’nun soyundan olan altıncı imam, İmam-ı Cafer-i Sadık‘a dayanır.  

Bahaeddin Nakşibend’in ait olduğu inanç ise Yusuf el-Hemedânî tarafından kurulan ve sonraları bu inancın halifesi olan Abdulhalik Gücdevani tarafından bu inanç “Hâcegân tarikatı” ile geliştirilir.  

Kürt halkının arasında yayılan Sünni mezhepli inançlar “Hanifi” ve “Şafi” olarak yayılmış ve İmam-ı Cafer Sadık mezhebi ile yayılan İslam inancını da Kürt ve Türkmen olan Aleviler inanç olarak sahiplenmişler! Bu değişik adlar ile yayılan İslam inancı özellikle Kürt halkına büyük darbeler vurarak, aralarında tarihi savaşlara neden olur. Tarihte Kürtlerin devletlerinin tarih sahnesinde uzun süreli devletler olarak günümüze kadar yer almayışında bu inançların büyük rolü var. Halen de günümüzde burada vurgulayamayacağım kadar Kürtleri birbirinden ayrıştıran bu İslam temelli dini inançların rolü oldukça büyüktür!.. 

Şeyh Ubeydullah Nehrî, 1925 yılında ölen ve Kürtler arasında hem dini hem de siyasi olarak büyük etkisi olan Seyyid Abdülkadir’in de babasıdır. Bu adı geçen ve halk arasında etkili olan şeyhler hem ulusal yönleri, bazen de egemen güçler ile dayanışarak Kürt halkının özgürlüğü önünde engel olmuşlar. Hele Cumhuriyet döneminde bu adı geçen şeyhlerin çoğu feodal ilişkiler nedeniyle Türk egemen gerici güçlerle birleşerek parlamentoda uzun süre milletvekilli olarak Kürt halkına konulan ambargolarda egemen güçlerle aynı saflarda gerici rollerini oynadıkları görülür. İçlerinde yurtsever olan dini önderler olan başta Şeyh Sait ve yakın arkadaşları ile Seyid Rıza’yı bu sınıflandırmanın dışında tutmak gerekir!.. 

Değerli okuyucular! Bu yazıyı özlü ve kısa yazmaya çalışacağım. Şeyh Ubeydullah Nehrî gibi halkı için canını ortaya koyan nice Kürt din adamını halkımız onların mücadelelerini hiç unutmayarak onlara sahip çıkıyor. Ben burada ağırlıkta olan ve günümüze kadar yansıyan işbirlikçi Kürt feodal ve gerici rollerini terk etmeyen din adamlarından bahsediyorum!..  

Bu yazıda Kürt ulusal başkaldırıları yenilgiyle neticelendiğinde, çoğu kez ya liderleri asılmış ya da geri dönemeyecek kadar uzak diyarlara sürgün edilmişler! Tıpkı Şeyh Ubeydullah Nehri’nin o zamanlar Osmanlı’ya bağlı olan Mekke’ye sürgün edilişi gibi!.. Yine Batı Anadolu’ya İzmir ve Kuşadası’na sürgün edilen Kürtler arasında “Mahmut Esat’ın annesi Mekiye Hanım, 1869 yılında İzmir’de doğmuş. Mekiye Hanım, Koçaklar köyünden Hacı Şakir’in kızı, Ubeydullah Efendi’nin küçük kardeşidir!”  

Mahmud Esad’ın dayısı Ubeydullah Efendi ile birlikte İstanbul’a 1908’de gelerek Hukuk Mektebine (Bugünkü Hukuk Fakültesi) Mahmud Esad’ın kaydını yaptırır. İstanbul Hukuk’tan 1912 yılında mezun olduktan sonra, İsviçre’de Fribourg Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’nde yeniden hukuk öğrenimi geliştirmek için lisans diplomasını alır. Daha sonra, “Du Regimes des Capitulations Ottomanes” ve “Osmanlı Kapitülasyonları Rejimi Üzerine” adlı doktora tezini iyi bir derece olan “Cum Laude” derecesiyle bitirerek Mahmut Esat hukuk doktoru olur!.. 

Mahmut Esat, Lahey Adalet Divanı’nda Türkiye ile ilgili bir davayı da savunarak davayı kazanınca Mahmut Esat’ın adı hukuk çevrelerince daha da iyi duyulur. Atatürk, O’nun bu başarısı nedeniyle kendisine Mahmut Esat “Bozkurt” soyadını verir.  

Cumhuriyetin başına geçen Selanik doğumlu Arnavut kökenli Mustafa Kemal Paşa, sonraları Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararıyla kendisine “Atatürk” ve “gazi” unvanını vererek ilk o birinci reisicumhur olur. O, başbakanlığa da Kürt kökenli Siirt‘ten Malatya’ya göçen “Kürünoğulları” ailesinden İsmet Paşa‘yı başbakanlığa getirir!                    

Yeni kurulan cumhuriyetin Adalet Bakanlığına da yukarda adı geçen Dr. Mahmut Esad Bozkurt atanır. Adalet Bakanı Dr. Mahmut Esad Bozkurt yüzlerce Kürt vekilin de hazır bulunduğu mecliste vekillere dönerek şöyle seslenir: “Türk bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Öz Türk olmayanların, Kürtlerin bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı!.. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler. Tanrı dünya milletlerinin idare dizginlerini onlara verdi!.. Onlara Türk adını Tanrı verdi!.. Onları üstün kıldı. Tanrıya şükürler olsun ki “Türküm!.. Türk!..” der. Atatürk tarafından kendisine verilen soyadı “Bozkurt” sanki bu ad O’nu ruhen de teslim almış gibiydi!..   

Kısaca Mahmud Esad’ın hayatına değinirsek O, 1892 yılında İzmir’in Kuşadası ilçesinde doğan, ailesi ise çiftçilik ve ticaretle uğraşan tanınan bir aileden geliyordu. Babası İzmir Umumi Meclis üyeliğinde bulunan Hacı Mahmut Oğulları’ndan Hasan Bey’in oğluydu. II. Abdülhamit’in istibdat yönetimine karşı mücadeleye katılan Mahmud Esad’ın dayısı Ubeydullah Efendi ile birlikte İstanbul’a gelerek 1908’de Hukuk Mektebine yazdırılır.   

Ubeydullah Efendi’nin ataları belki Şeyh Ubeydullah Nehrî başkaldırısından sonra Ege bölgesine sürgün edilen Kürtlerden biri de olabilir! Bu konuyu iyi araştırmak gerekir. Diğer bir deyimle Dr. Mahmut Esad Bozkurt’un atalarının nereden geldikleri önemsemesek de Türkiye Cumhuriyeti Reisi cumhurlarından Cemal Gürsel, özbeöz bir Kürt ailesine mensuptur. Erzurum’un Hınıs ilçesinde Pilvenk Aşireti’nden olup, 10 Haziran 1895 tarihinde doğan, bir asker babanın 5 çocuğundan biriydi. Hızır Paşa gibi O da halkına düşmandı! Askerlikte en son rütbelerden biri olan orgenerallik rütbesine kadar yükselmişti. 1961 yılında Reisicumhur iken Cemal Gürsel, Diyarbakır’da halka açık meydanda kürsüde konuşurken O, şu sözleriyle tarihte tanındı: “Bu memlekette Kürt yoktur! Kürdüm diyenin yüzüne tükürürüm!..” diyordu. Adam kendi yüzüne tükürmekten bile haberi olmadan, suskun halkın gözlerinin içine baka baka bu iğrenç sözlerini sarfediyordu!.. 

Bu konuda sağlam kaynaklara dayanılarak iyi bir araştırmanın yapılması konuyu daha iyi aydınlatacaktır! Bu zatın soyu kime dayanırsa dayansın, Dr. Mahmud Esad gibi yurtdışında hukuk öğrenimi, sonra da doktora teziyle başarısı, O’nun insanlık dışı sözleri günümüze kadar unutulmayan faşist, gerici sözler olarak tarihe geçmiştir!.. 

Mart 2025 

*Araştırmacı yazar (Türkolog- Kürdolog) 

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights