Enver Şen / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Son yıllarda İslami faşist devlet yapısının Kürt halkına, onun siyasi temsilcilerine ve muhalefetin öbür kesimlerine yapılan tüm baskıları bir yana bırakıp sadece seçim kararının alındığı 10 Mart 2023’ten sonra olanlara bakarsak aslında seçimlerin meşrutiyeti kalmadı. Bir tarafta devlet bütün yaptırım gücüyle öbür tarafta kendi içinde dahi istenilen birlikteliği kuramayan muhalefet.
Cumhurbaşkanı ve bakanları devletin bütün olanaklarını kullandılar. Özelikle Kürdistan’da her gün yeni tutuklamalar devam etti. Adeta halkı sokağa çıkarmamak, partiyi çalıştırmamak için her şey yapıldı. Bunları hepimiz gördük. Buna rağmen yüzbinlerce insan ellinden gelen her şeyi yaptı, gece gündüz demeden direndi çalıştı. Verilen bu emek her türlü takdire şayandır. Burada unutmamak gerekir ki bütün seçim sürecinde iki cephe mücadele etti. Bunun biri devlet cephesi (Cumhur İttifakı, Millet İttifakı, Ata İttifakı) öteki de Kürtlerin ağırlıkta olduğu Demokrasi ve Özgürlük Cephesi diyebileceğimiz, devlet cephesi dışındaki güçlerdi. Kavga bunlar arasında geçti. Ata İttifakı devletin verdiği görevi -Millet ve Cumhur İttifaklarını daha da milliyetçi, ırkçı bir çizgiye özellikle de ikinci turda çekmeyi- başarı ile yerine getirdi. Buna tüm muhalefetin yaptığı (ya da yaptığımız) stratejik ve pratik hatalar da eklenince kazanma şansımız kalmadı.
Seçim sürecinde yapılan önemli hatalardan biri de bence, daha çok kendi mahallemizde kalıp o havaya göre büyük ümitlere kapılmak oldu. Sanki orta Anadolu ve Karadeniz hesaba katılmadı. Buralarda yaşayan insanların duygularına hitap edilemedi. Onların devlet söylemine bağlılıklarının yüzyılların geleneği olduğu sanki unutuldu.
Son birkaç gün içinde olup bitenleri yeniden göz önüne getirelim. Neler oldu? Nasıl oldu da önde gibi görünen aday geriye düştü? K. Kılıçdaroğlu son iki gün karaltı altındayım mesajlarımı gönderemiyorum, seçmenime ulaşamıyorum diyordu. Açıkçası ne kendisinde ne de müttefiklerinde buna şiddetli bir karşı çıkış olmadı veya olamadı. Bunun kamuoyuna açıklanması gerekir. Neler oldu, devletin müdahalesi neydi? Burada şunu anlıyorum bana sansür uygulanıyor çalıştırılmıyorum benim arkamda olması gerekenlerde beklediğim gibi arkamda durmuyorlar.
Bunu 14 Mayısta çok açık gördük seçim merkezi çöktü, müşahitlerin ve sandık görevlileri %25 değiştirildi. İkinci turda Millet İttifakı partileri ve yöneticileri seçim propagandasına göstermelik bir şekilde katıldılar. Seçim sonrası da şu veya bu şekilde ilk işleri Erdoğan’ı tebrik etmek oldu.
Burada rol oynayan neydi hangi güçlerdi. Akşener’in masadan kalkıp tekrar gelmesi bu oyunun ilk parçası mıydı? Ya bizim dediklerimize dönersin ya da yarı yolda kalırsın şantajı mıydı? Daha birçok soru cevap bekliyor. Başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP ve Millet İttifakının diğer bileşenleri bunlara cevap vermekle yükümlüler eğer devam eden ve daha da ağırlaşan faşist baskılara karşı durmak istiyorlarsa. Seçimin birinci ve ikinci turları arasında değişen sadece K. Kılıçdaroğlu’nun dili değildi. Geriye atılan adımdı ya da devletin çizgisine boyun eğmekti. Yeniden alışılmış milliyetçi, ırkçı politikaya dönüş hiç kimseye bir şey getiremezdi, getirmedi de. Yüzyıllık cumhuriyetin bu günkü devamından başka. Oysa hedef gerçekte statü sahibi Kürtler ve demokratik Cumhuriyet olmalıydı. Herkesin kendisini eşit hissettiği bir ortam ancak Kürdistan’ı ve Türkiye’yi ortaklaştırır.
Öbür tarafta görünen o ki muhalefet olup bitecekleri iyi hesaplayamamış, ona uygun tedbirlerini alamamış, ortaya çıkacak yeni durumlara denk gelen planlarını yapmamış. Örneğin ikinci turda ne yapacaklarını bilemediler. Üç dört gün bekleme durumunda kaldılar.
Bütün eleştiri ve eksikliklere rağmen, Kürdistan’da durum daha derli topluydu diyebiliriz. K. Kılıçdaroğlu’nun son iki haftada Kürtleri rencide edercesine yaptığı propagandaya rağmen Kürdistan’da kayıplar sınırlı kaldı. Bu da HDP-Yeşil Sol, Emek ve Özgürlük İttifakı ile Kürdi İttifakın ellinden gelen her şeyi yapmasıyla oldu. Bu tutum Kürtlerin ve onların dostlarının özgürlüğe ve demokrasiye olan inançlarından kaynaklanıyor.
Emek ve Özgürlük ittifakının dolaysıyla HDP-Yeşil Sol Parti’nin hemen hemen bütün Kürdistan’da oy kaybetmesi üzerinde önemle durulması gereken bir durum. Bütün Kürt politik yapıları bu konuda hassas davranmak durumdalar. Aslında bu gerilemeyi sadece bu seçime indirgememek lazım. Özellikle kayyumlarla başlayan süreci iyi takip etmek gerekir. On binlerce Kürt politikacı rehin alındı. Büyük bir kesimi hala rehin. Binlercesi yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Seçim süreci boyunca her gün parti büroları basıldı tutuklamalar devam etti. Parti çalıştırılmadı. Ek olarak Kürdi söylem ve istekler gündemi belirlemedi. Bütün bu gelişmeler Kürdistan seçmenini olumsuz etkiledi. Elbette Türk Solu ile çalışmak ortaklaşmak önemlidir olmalıdır da. Burada eşit yurttaşlık vurgulanmalı Türkiyelileşme ve Kürdistanlılaşma aynı paralelde olmalı. Biri öbürünün önünü kapatmamalı. Türkiye partisi olmak tek yönlü olmamalıydı. Türkiye kökenli partiler kendi bölgelerinde Kürdistan ve Kürtleri daha çok öne çıkarmalıydı. Yani Kürdistanlaşmayı savunmalıydılar. Bunu yapmadılar veya yapamadılar. Oy kayıplarının bir yönü de buydu.
TİP’li arkadaşlara gelince samimi bir şekilde Kürdlerle çalışmak istiyorlarsa bugünkü politikalarını yeniden gözde geçirmeliler. Türk solundaki bir çok partinin yaptığı gibi, Kürdistan solunu inkar etmekten vazgeçmeliler. Kürdistan’da Türk sol hareketinden bağımsız gelişen; Kürdistan solunu kabullenmelidirler. Dolaysıyla 60’lı yıllardan sonra ilk kez sosyalistleri meclise taşıyacağız gibi temelsiz iddialardan vazgeçmeli, bu tavrıyla Kürdistanlı sosyalistleri, komünistleri rencide (ki amaçlarının bu olmadığına inanıyorum ancak yansıması buydu) ettiklerini anlamalıdırlar. Özür dilemelidirler. Beraber çalışma, ortak hareket etme, karşılıklı kabul ve eşit olma ilkesiyle olur.
Biz Kürdler kürdistani politikaları yeniden daha geniş bir şekilde öne çıkarmalıyız. Kürd politikası (ya da politikacısı) ile Kürdistanlı kitle birbirini tekrar anlamalı. Aynı dili konuşmalıyız. Kürtlerin ortaklaşması seçimlerle sınırlı olmamalı. Bugünden itibaren neler yapacağımızı her boyutta tartışmalı, hatalarımızı ve başarılarımızı tespit etmeliyiz. Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi İttifakını güçlendirmeliyiz. Kuzeyde başlayacak bir bütünleşme hareketi Kürdistan’ın öbür parçalarını da mutlaka etkileyecektir. Kısa sürede bir araya gelip sorunlarımızı tartışmazsak bugünkünden daha zor günlerle karşı karşıya kalabiliriz.
Devlet, AKP-MHP diktatörlüğü boşuna Hüda-Par’ı ittifaka alıp meclise sokmadı. Devlet ve Cumhur İttifakının yeni planları arasında Hüda-Par, PDK (Partiya Demokrate Kurdistan) ve diğer birkaç irili ufaklı parti ve kurumla kendi Kürtlerini yaratmak var. Örneğin yerel seçimlerde birçok il veya kasabada Hüda-Par adı altında aday gösterebilirler. Kürdleri birbirine düşürmek için Hüda- Par’a yakın olan kimseleri kayyum olarak atayabilirler. Bu ve benzeri gelişmelerin önüne geçebilmek adına şimdiden bunları tartışıp konuşmalı. Ona göre stratejiler ve çalışma metodları geliştirmelidir.
06.06.2023