Ekonomide, bilimde, içme suyunda, eğitimde, kültürde ve benzerlerinde olduğu gibi, sağlıkta da liberalizm tam da atı arabanın arkasına koşmaktır. İşte bu atı arabanın arkasına koşma değil midir, dünya insanlığının çoğunu mutlu olmaktan men etme, oysa insanlığın mutlu olması için her şey mevcutken.
Fevzi Kartal / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Şu liberalizm denilen özelleştirmeler öyle bir lanse edildi ki birey ve toplumun özgürlüğü seviyesine, düşünce özgürlüğü seviyesine indirildi. “En son liman başka yol yok” ki, bilinçli olarak kapitalist entelijansiya tarafından lanse edildi. Fetişleştirilerek bireysel özgürlük, düşünce özgürlüğü seviyesine indirildi vb bu gibi. Kapitalist entelijansiyanın adamları tarafından örneğin Fransa’da bukalemun gibi günlük kılık değiştiren dünün sosyalisti, sosyal liberal ve hemen arifesinde liberal ve de benzerleri Jacques ATTALI gibileri, hükümetlerin danış adamları, şu liberalizm denilen meleti her derde deva gösterdiler. Bilinçli olarak alt yapısı yıllardır hazırlandı.
Bunun öyle bir melet, hayatımızı zehirleyen olduğu yavaş yavaş su yüzeyine çıkmaya başladı, gören gözler ve algılayan beyinler için. Hâlâ bu melet liberalizmi savunan prof unvanlı kafalara rastlamak epeyce mümkün. Ki, bunlarında mülkiyetini araştırdığınızda mal varlıkları tabir caizse “etli butlu”. Cebinin hesabını düşünen sözüm ona bu “entello”ların da neden liberalizmi savundukları anlaşılır.
17. yy’da Adam SIMITT ve RICARDO tarafından ortaya sürülen liberalizm teorisi yani ekonomik liberalizm denilen aslında, bu heriflerin kitaplarını ulusların zenginliği vb gibi okuduysanız fiyatların arz ve talep bazında pazarda kendiliğinden belirlenmesi yani sadeleştirirsek dedemin bit pazarında sattığı malları müşteri ile pazarlık etmesi, “Ver üçe !” “Olmaz!” “Dört nasıl olur?” “Olmaz!” “Peki 4,5?” “Verdim gitti!” El sıkışıp ayrılmak! Peki, siz hiç Caffour şu bu mağazalarında, AVM’lerde böyle pazarlık eden gördünüz mü? O zamanların ekonomik işleyişi ile günümüz ekonomilerinin işleyişi arasında bir benzerlik yoktur. Açık pazarlarda bir şeyler satanın pazarı gibi hiç de değildir. Zenginler tarafından her şeyin fiyatı onların uzmanları tarafından belirleniyor. Gidin bir doktora şu kadar param var beni tedavi eder misiniz dediğinizde, doktorun cevabı şu olacaktır; öyle ise hastaneye gidiniz. Ya da Caffour mağazasından bir şeyler alın, Türkiye’de bolca var bu mağazadan, kasaya gittiğinizde paranız çıkışmasın, kasiyerin cevabı; öyle ise bazı malları geri raflara diziniz olacaktır. Özcesi her şeyin tekelleştiği, tekellerin ulusal sınırları aşıp başka tekellerle birleştiği (fusion) aradığınızda merkezlerinin nerede olduğu belirsiz kimin eli kimin cebinde değil, bu “görünmez el”ler tarafından belirlenmektedir; oysa öyle söylendiği gibi pazarda görünmez eller tarafından fiyat belirlenmemektedir. Ki, bu söylem tamamen yalan ve manipülasyondur. Ekonomide o söyledikleri görünmez el finans oligarşilerinin elleridir.
Hal ve haller böyle olunca liberalizm ekonomik anlamda seyirciyi oyalamaktır. Şeyleri olduğu gibi göstermemektir yani tam da bir okimordur. Sömürüyü gizlemek için yalan ve manipülasyondan başka bir şey değildir. Yalanın inandırıcı olması içinde prof unvanlılar eli ile bu yalan söylemi dillendirilir.
Sağlık alanında şu melet Kovid-19 günlerinde Fransa’dan söz edersek; bu ülkede yıllardır basın ve her türlü kanallar kullanılarak özelleştirmenin önce ideolojik hazırlıkları yapıldı. Özelleştirilmiş sağlık sektörünün daha verimli olacağı yalanı Sosyalist Parti döneminde dillendirildi. Adının sosyalist olması bizi aldatmamalı!
Jacques ATTALI gibi CAC 40 Fransa’da 40 zenginler kulübü devletinin adamlarının inteligensiyası aracılığı ile önce sosyal liberalizm yavaş yavaş liberalizm hayata geçirildi, kamusal sektör yavaş yavaş ortadan kaldırıldı. Şimdi bu yalancı ve manipüleci sözüm ona sosyal demokrat görünen bu ATTALI gibileri liberal CB MACRON’a danışmanlık yapmaktadırlar perde arkasında.
Sondan söyleyeceğimi başından söylersem sağlık gibi önemli bir konuyu nasıl olurda kamuya ait göremeyiz? Sağlığı nasıl olurda özelleştirebiliriz? Nasıl olurda pazar konusu, rant konusu yapabiliriz? Olacak iş mi? Kovid-19 günleri kamu sağlığının önemini bize göstermiş olmadı mı? Bakınız şu kepazeliğe serbest liberal çalışan doktorlar hep kaçtılar dükkanları kilitli çalışmıyorlar. Kapitalist rantçılar gibi barınaklarına mı sığındılar. Hani kıvançta ve tasada ortaktık.
%16 oyla (1) seçilmiş Fransa CB’nin ilaç sanayileri baronları ile nasıl da işbirliği yaparak Kovid-19’a karşı kullanılabilecek ilaçların satımını engellediği internet numerik yazılarda, (2) eleştirel yazılarda eleştirildi. Sözüm ona büyük basından bir ses çıkmadı. Peki bu ilaçların piyasaya sürülmelerini engellemek insan soykırımı değil de nedir? Bunların açığa çıkarılıp yargılanması gerekmiyor mu?
Eskiden azda olsa kamu halk sağlığı vardı, ki buda yine sivil toplum kuruluşlarının ve sendikaların baskısı, güçler dengesi (le rapport de force)’nin sonucu idi. Son yıllarda hastanelerde yatak sayısı azaldı, her türlü sağlık aletlerinde azalma oldu, doktor sayısı bile azaldı, Romanya’dan, Afrika’dan getirilen çok ucuz bir maaşla çalışan doktorlarla takviye edildi. Hastahanelerin pür hali melali böyle. Kamuya ait sağlık servisi hiçleştirildi, özelleştirmek için. Halkın ilgi alanının özelleştirilmiş yerlere çevrilmesi için yapıldı bunlar. Hastanelere gidenler adeta özel yerlere gidiniz dercesine teşvik edildi. Bu özellerde meydanda yoklar, istisnalar hariç hepsi kaçtı. Şimdi bu tasa günlerinin geçmesini bekliyorlar, kıvanç günlerinde yeniden yeryüzüne çıkmak için diyelim. Nerede o sizin Serment d’hippocrate (Hipokrat yemini)leriniz? Şimdi o MÖ 377’de Larissa’da, (Yunanistan) ölen Hippocrate çıkıp gelse yüzünüze tükürmez mi?
(3) Pitié Salpêteière Hastanesinin başhekimi Nörolog doktor François SALACHAS şunları söyledi; “Notre Dame’ı kurtarmayı biliyorsunuz. Aynı hızla kurtarmanız gereken devlet hastaneleri yok oluyor. Bize güvenebilirsiniz ama bizim size güvenmemiz için kanıta ihtiyacımız var. Biz çalışanlar olarak her şeyi yapıyoruz. İşin sonundayız acil olarak halk hastaneleri acil servisine finansal yardım yapılmalı (…).”
Yine bütün basın ve yayın kuruluşlarının belirttiğine göre Prof. Dr. Didier RAOULT mikrobiyoloji üzerine çalışmalar yapan, salgın ve bulaşıcı hastalıklar üzerine bir çok yazıları olan Marsilya Hastanesinde çalışmalar yapıyor. “Açık sözlü, sözünü esirgemeyen” bu profösör coronavirüsünü tedavi eden bir ilaç bulduğunu ileri sürüyor, hemnde 2019’da bulmuş. Şu ilaçlar Hydrochloro, Azithromycine (antibiotik), Viricine Sulfate de zinc. Bu ilaçları ABD’de Trump’ın da onayını alan virolog Dr. Zalenko, Dr. RAOULT’un bu metodunu (4) 350 hasta üzerinde denemiş olumlu sonuçlar almış.
Sözüm ona seçilmiş plütokrasinin ve hükümetin adamları ve ilaç üretiminde karar vericiler kümesinde bulunan Lévy ve Buzyn çifti Dr. RAOULT’un bulduğu ilaçların pazarlanmasını engelliyorlar mesnetsiz bahaneleri ile. Bir imza kampanyası da başlatılmış durumda https://www.petition-chlooquine.fr/ (birkaç günde 350.000 imzayı geçti). Monsieur Lévy’nin laboratuar çalışmaları için (5) Çin’e giden (6) delegasyonda da varmış le Monde Gazetesi’nin yazdığına göre ama Le Monde ne şiş ne kebab yansın misali bir yazı kaleme almış ki, başkaca ne beklenirdi ki zaten bu sermayedarların eline geçen gazeteden.
Bu konuda Fransa ikiye bölünmüş durumda. Resmi sağlık düşüncesine evet diyenler; resmi düşüncenin dışında olanlar. Bende, yıllardır sağlığı özelleştiren resmi düşünceye değil de gayri resmi düşünceye delilleri ile kanıt getirenlerin ileri sürdüklerinin doğruluğuna güveniyorum. Hipokrat yeminine sadık kalmış sağlık sektörünün özelleştirilmesine kaşı çıkan bu karşıt öneriler getiren doktorlara güveniyorum. Tıpta gerçek bir bilim olmadığı için her araştırmacı farklı farklı bulgulara varabiliyor ve her araştırmacı diğer bir araştırmacının ileri sürdüğü argümanları kendi argümanları ile çürütmeye çalışabiliyor ve de resmi Tıp düşüncesi hayır şu şu argümanlardan dolayı Dr. RQOULT’un bulduğu ilaçlar yeterli değildir diyerek piyasaya sürdürülmesine karşı çıkıyor, karar vericiler kartını kullanarak. Oysa bu karar vericiler ne “dümbelek”ler çeviriyor. Ben kendi adıma bu karar vericilerin bilime de, tıp bilimine de tekel koyduklarını düşünüyorum. Özetle bunlara güvenmiyorum. Bunlar sahte gülüş ve sırıtmaları mimikleri ile her türlü meletliği yaparlar mı yaparlar diyorum.
Evet, çok söze gerek yok, şu liberalizm denilen melet virüs kapitalist sistemin acilen A’ dan Z’ye yok edilmesi gerekiyor. Bu melet, rantçı, her şeyde kar arayan kapitalist sistem ve onun üretim ve tüketim anlayışı ortadan kalkmadan biz insanlığa, bütün canlılara ve doğaya rahatlık yok. Bu sistemin hali pür melali böyle olunca; RADİKAL BİR ELEŞTİRİ olmazsa olmazdır. Denenmedik bir ismi kalmadı bu melet sistemin; medeniyet seviyesi denildi, mansur medeniyet denildi, sosyal devlet denildi, Keynenizm denildi, Marşal planı denildi, sosyal liberal denildi, liberalizm denildi, reform etmeye de gelmiyor. Peki, geriye ne kaldı? Daha hangi adlar bulacaklar bizleri “yemesi” için.
2014 yılı için GSMH’den sağlık sektörüne ayrılan pay yüzdelik olarak bazı devletler için, hepsini yazmaya gerek yok, bir ortalama örnek seçerek yazıyorum az “sosyal devlet”ten çok sosyal devlete varıncaya kadar.
Tabi bu veriler 2014 yılına ait, aradan 5 yıl geçmiş, şimdi istatistiği bile yok. İnternet’ten aradım bulamadım.
Genel Harcama Halk Sektörü Özel Sağlık sektörü(7)
% % %
Almanya 11,3 8,7 2,6
ABD 17,1 8. 2 8. 9
İsveç 11,9 10 1. 9
İsviçre 11,7 7. 7 4
Fransa 11,5 9 2,5
Türkiye 5,4 4,2 1,2
Cuba 11,4 10,6 0,5
Bu harcamaların bir de iç pratiği var o da çok adaletsiz. Küba’nın bir kamu sağlığı uyguladığı biliniyor ki, belki bu nedenle ilerdeler. Dünyanın birçok ülkesine yardımda bulunabiliyorlar; tek partili sistemi saymaz isek. Gerçi çok partili icazetli partiler çoğulculukta bir işe yaramıyor.
Türkiye’deki “kısmette ne varsa o olur” sağlık anlayışı sektörü ne durumda?
Onlar da önceden her şeyi biliyorlarmış; amma velâkin (…) miş (!)
Mehmet BARLAS’ın 13 Nisan 2013 Sabah Gazetesi’ndeki yazı’sı şöyle:
“BAŞYAZI
Türkiye bir pandemiye karşı 2019’un Nisanındaki bir genelge ile hazırlanmıştı.
N”eye niyet / Neye kısmet diye bir deyiş vardır ya (…). Bu deyiş “Pandemi” konusunda gerçek oldu. Çünkü Türkiye bir pandemiye yani bir salgın hastalığa hazırlıklıydı. Ama bu hazırlık “İnfluenza”ya karşı yapılmıştı. Derken kısmette Koronavirüs çıktı karşımıza(…). Bu genelge ile daha sonra bir Pandemik Ulusal Hazırlık Planı yapılması için karar alınıyor, valilerin koordinasyonunda “Pandemik İnfluenza” ile hazırlık planı yapılmasına karar veriliyordu (…)”.FK. 13 04 2020
Dipnotlar:
1-CB Macron oy kullananların %16’sı ile seçilmişti.
2-Newsletter, 09 04 2014
3-Figaro Gazetesi, 28 02 2020
4-Newsletter, 09 04 2020
5-Newsletter, 09 04 2020
6-Giletes Jaunes’ların 320 sayfalık bildirgesinde de bu delegeden söz ediliyordu. Demek ki “komplo teorisi” denilse de hükümet çevrelerince, “bir bit yeniği var”.
7-“Tasa”günlerinde “Pır” diye kaçanlar sektörü denilseydi daha da uygun düşerdi. Ya da Hippocrate yeminine ihanet edenler sektörü.