Ana SayfaJIYANEnkaz başında bekleyen soru ve sorunlar

Enkaz başında bekleyen soru ve sorunlar

Pelin Ünker / DW Türkçe

Deprem şokunun üzerinden bir ay geçti. Enkaz başında yaşanan acılar ise yerini soru işaretlerine bıraktı: Kaç kişi kayıp? Sorumlulara ne olacak? Refakatsiz çocuklar nerede? Ya da yardımların neden geciktiği…

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin üzerinden tam bir ay geçti. Depremden sonra yaşanan çok sayıda skandala rağmen sorumlu kamu kurumlarından henüz kimse istifa etmedi ya da görevden alınmadı.

Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Kilis, Osmaniye, Gaziantep, Diyarbakır, Malatya, Şanlıurfa, Adana ve Elazığ’ı etkileyen depremlerde, resmi açıklamalara göre 45 binin üzerinde can kaybı yaşandı. Ancak kimlikleri hâlâ tespit edilemeyenler ve çeşitli nedenlerle kayıtlara girmemiş vefatlarla birlikte depremlerdeki ölü sayısının gelecek aylarda artabileceği öngörülüyor.

Adalet Bakanlığı DW Türkçe’nin depremler nedeniyle şu an kaç kişinin kayıp olabileceği ya da kaç kayıp başvurusu olduğu sorularını yanıtlamadı. Depremzedelerin sevdiklerine ölü ya da diri ulaşabilme çabaları sürüyor.

Bulaşıcı hastalık tehlikesi

Uzmanlar ayrıca bölgede yaşanan hijyen sorunu nedeniyle bulaşıcı hastalık tehlikesine dikkat çekiyor.

Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC), depremin yarattığı acil sağlık hizmetleri ihtiyacının yanı sıra, sekteye uğrayan tedavi süreçleri ve travmanın bulaşıcı hastalıkların yayılmasına yol açabileceği uyarısında bulundu. ECDC, gıdalar ve su yoluyla yayılabilecek hastalıklarla birlikte solunum yolu enfeksiyonları ve aşıyla önlenebilecek bulaşıcı hastalık potansiyeline dikkat çekti.

DW Türkçe’ye konuşan bölgedeki aile sağlığı hekimleri de sağlık çalışanlarına uygun koşullar sağlanmadığını, bunun da bulaşıcı hastalık riskini artırdığını anlattılar.

Afete müdahale yetersiz kaldı

Felaketin ilk saatlerinden itibaren yaşananlar kamu kurumlarının afete müdahalede yetersiz kaldığını gözler önüne serdi.

Yıkımın gerçekleştiği illere geç ulaşıldığı, arama kurtarma çalışmalarının yeterli olmadığı ve enkaz altında hayatta kalanlar için zamanın giderek daraldığı gibi çok sayıda nedenle eleştiri okları, afetlerle ilgili görev yapan İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’na (AFAD) çevrildi.

Arama kurtarma faaliyetleri için kritik olan saatlerde AFAD’ın bölgede olmadığını sahada görev yapan basın mensupları, sivil toplum kuruluşları ve enkaz başlarında yakınlarından haber bekleyen çok sayıda vatandaş dile getirdi. Yetkililer bu endişeyi iddia olarak nitelendirirken, deprem bölgesindeki her yere vaktinde ulaştıklarını öne sürdü. Bölgeye madenciler ve askerlerin ulaştırılması için talimatın neden geç verildiği, iş makinelerinin neden bölgeye ulaştırılamadığı soruları kamuoyunun gündemine gelirken, bu sorulara yetkililer tarafından bir yanıt verilmedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 27 Şubat’ta deprem bölgelerini ziyareti kapsamında Adıyaman’da yaptığı açıklamada çalışmaların yetersizliği ile ilgili itirafta bulundu. Erdoğan, “Maalesef ilk birkaç gün Adıyaman’da arzu ettiğimiz etkinlikte çalışma yürütemedik. Hava ve yol koşulları nedeniyle ilk günden gelemedik” diyerek yakınlarını kaybeden vatandaşlardan “helallik” istedi.

Yıkılan yapıların sorumluluğu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cuma günü yaptığı açıklamada “Şu an için yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı 214 bin binada 608 bin bağımsız bölüm belirledik” bilgisini verdi.

Deprem, konutların yanı sıra hastane, havalimanı, yurt gibi önem katsayıları nedeniyle daha dayanıklı olması beklenen kamu binalarına da zarar verdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın denetimi altında olması beklenen çok sayıda otelin çökmesi de gözleri Bakanlığa çevirdi.

Deprem bölgesine ulaşımı sağlayan otoyol ve köprülerin hasar görmesi arama kurtarma ekiplerinin bölgeye vaktinde ulaşmasını olumsuz etkiledi. Altyapı yatırımlarının yetersizliğe dikkat çeken uzmanlar, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın sorumluluğuna dikkat çekti. Göl havzasına inşa edilen Hatay Havalimanı depremden hasar gördüğü için 12 Şubat’a dek uçuşlara kapatıldı. İnşaatının yapılacağı dönem uzmanlar bu havalimanı için yer seçiminin yanlış olduğu uyarısını yapıyordu.

İnşaat faaliyetlerinin, yer seçiminden binalardaki taşıyıcı sistemlerle demir ve beton malzemelerinin kalitesine dek ruhsatlandırma ve denetim süreçlerinde merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin ciddi bir sorumluluğu bulunuyor. Afet bölgelerinde ise bu sorumluluk daha da büyüyor.

Afet önlemlerine uyulmadığı ortaya çıktı

Resmi belgelere göre AFAD sadece afete müdahalede değil afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması konusunda da yetersiz kaldı.

Binlerce kişinin öldüğü illerin hepsi için 2019-2021 yılları arasında AFAD tarafından İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) raporları hazırlanmıştı. Bu raporlar felaketin gerçekleşeceğini yıllar öncesinden haber veriyordu.

İlk İRAP raporu Kahramanmaraş’a aitti. Türkiye Afet Risk Azaltma Planı (TARAP) çerçevesinde hazırlanan 2020 tarihli raporda kentte 7,5 büyüklüğünde bir deprem olacağı öngörülmüştü. Raporda üç yıl önce yapılan tespitler 6 Şubat’ta tamamen gerçekleşti. AFAD’ın depremden etkilenen diğer iller için hazırladığı raporlarda da bu illerde denetimsiz kaçak binaların yanı sıra imar affının da tehdit unsuru olarak sayıldığı ortaya çıktı.

Son İmar Barışı düzenlemesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla 8 Haziran 2018’de yayınlanmıştı. Düzenlemeye göre imar mevzuatına aykırı durumlar “ev sahiplerinin beyanı doğrultusunda” kayıt altına alındı. Kahramanmaraş merkezli depremlerin etkilediği 10 ilde imar affı kapsamında verilen yapı kayıt belgesi sayısı 294 bin 166. Yıkılan binaların kaçının imar affından yararlandığı yetkililer tarafından açıklanmadı. Depremlerde çok sayıda yeni binanın yıkılması ise denetim süreçlerinde siyasi ilişkilerin etkisine işaret etti.

Soruşturmalar devam ediyor

Depremlerde yıkılan ya da üzerinde imara aykırı değişiklik yapıldığı öne sürülen binalarla ilgili soruşturmalar kapsamında şimdiye dek 957 şüpheli belirlendi.

3 Mart itibarıyla şüphelilerden 236’sı tutuklanırken, 330’u hakkında adli kontrol kararı verildi. Toplamda 181 kişi hakkında yakalama kararı çıkarılırken, 89 kişi hakkında da gözaltı talimatı verildi. Şüpheli olarak tespit edilenlerden 5’inin yurt dışında olduğu, 32 kişinin ise hayatını kaybettiği belirlendi. Ayrıca 82 şüpheli de ifadesi alınarak serbest bırakıldı.

Resmi verilere göre Antakya’nın ardından depremin en fazla yıktığı ikinci ilçe olan Nurdağı’nda aynı zamanda müteahhit olan Belediye Başkanı Ökkeş Kavak tutuklandı. Nurdağı’nda onlarca kişinin yaşamını yitirdiği site ve apartmanların müteahhitliğini yapan, aynı zamanda Nurdağı Belediye Meclis üyesi ve İmar Komisyonu’nda görevli Yunus Kaya da soruşturmalar kapsamında tutuklanan müteahhitler arasında yer aldı.

Söz konusu yapıların müteahhidinin Yunus Kaya’nın olduğunu DW Türkçe ortaya çıkarmıştı. Kaya’nın Nurdağı Belediye Başkanı Ökkeş Kavak’ın kardeşine ait inşaat şirketiyle ortak projeler yaptığı belirlendi.

Öte yandan DW Türkçe’nin araştırması, depremde onlarca kişiye mezar olan Nurdağı Oteli’nin sahibinin de Nurdağı Belediyesi’nin AKP’li meclis üyesi ve aynı zamanda Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Çevre ve Sağlık Komisyonu üyesi olan Mustafa Gökkaya olduğunu ortaya koydu. Gökkaya’nın tutuklandığına ilişkin bir bilgi kamuoyuyla paylaşılmadı.

Müteahhitlerin ardından soruşturmaların kamu görevlilerine uzanacağı tahmin ediliyor. Ancak Türkiye’nin yakın tarihindeki deprem soruşturmaları yıkılan binaların denetim ve izin süreçlerinde kusur ya da ihmali olan kamu görevlilerinin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı konusunda soru işaretlerine neden oluyor.

1999 Marmara depreminde kamusal sorumluluğu olan üst düzey yetkililer yargılanmazken, 23 Ekim 2011’de gerçekleşen 7,2 büyüklüğündeki Van depreminde de durum değişmedi.

Kamu kurumları bağış yaptı

Depremlerin ardından bölgede devlet dışında yardım toplayan sivil toplum örgütlerine çok sayıda vatandaş bağış yaparken, bu kuruluşlar iktidar çevrelerince hedef gösterildi.

Felaketin vurduğu 11 ilde depremzedelerin yaralarının sarılması ve yeni konutların inşası için devlet kurumlarına aktarılmak üzere organize edilen “Türkiye Tek Yürek” kampanyası da eleştiri konusu oldu.

Çok sayıda televizyon kanalının ortak yayınında düzenlenen gece sonunda 115 milyar 146 milyon 528 bin TL (6,1 milyar dolar) bağış toplandı. Bağışların yüzde 70’inden fazlası kamu kurumları tarafından yapılırken aralarında en dikkat çekeni Merkez Bankası’nın 30 milyar TL’lik bağışı oldu. Banka, bu bağışın Hazine’ye aktarılması gereken kârdan yapıldığını açıkladı. Teknik olarak Hazine’ye aktarılması gereken para, bağışla AFAD ve Kızılay’a aktarıldı. Benzer şekilde diğer kamu kurumlarının yaptıkları bağışlar da Hazine’ye aktarılması gereken paralardan oluştu.

İyileştirme çalışmalarında aksaklıklar

Afet sonrasındaki iyileştirme çalışmalarının süratle tamamlanması amacıyla gerekli faaliyetlerin planlanması ve koordine edilmesi sürecinde de aksaklıklar yaşandı.

Depremlerin ardından bölgede bulunan vatandaşlar, basın ve sivil toplum kuruluşlarının aracılığıyla barınma sorununun çözülemediğini dile getirerek yardım istediler. Bölgeye yeteri kadar çadır ulaştırılamaması tepkilere neden oldu. Çadır kentlerin kapasitesi yetersiz kalırken binlerce kişi bölgeden tahliye edildi.

AFAD’ın son açıklamasına göre bölgede kalanlar için 358 bin 37 çadır kuruldu. Konteyner kent kurulması için çalışmalar ise sürüyor.

Kızılay’ın çadır ve gıda skandalı

Depremlerin ardından bölgedeki yetersizliği konusunda eleştirilen Kızılay’ın ise çadır ve gıda gibi acil yardım malzemelerini ihtiyaç sahiplerine hemen ve doğrudan ulaştırmak yerine para ile sattığı ortaya çıktı. Cumhuriyet yazarı Murat Ağırel’in ortaya çıkardığı satış, çadırları Kızılay’dan satın alan Ahbap Derneği tarafından da doğrulandı.

Kızılay da eleştirilere karşı yaptığı açıklamada satış işleminin ‘afetzedelerin barınma ihtiyacının bir an önce çözülmesi’ için yapıldığını, ‘çadır üretiminin devamını sağlamak amacıyla da hammadde bedelinin kabul edildiğini’ bildirdi.

Kızılay’a tepkiler devam ederken bölgede sahra eczaneleri kurmak isteyen Türk Eczacılar Birliği’nin (TEB) de Kızılay’dan parayla çadır almak zorunda kaldığı öğrenildi. Kızılay’ın ayrıca depremzedelere yardım götürmeye çalışan yerli ve yabancı çeşitli sivil toplum kuruluşlarına sattığı malzemeler arasında sadece çadır değil aynı zamanda gıdanın da bulunduğu açıklandı.

Kızılay, web sitesinde kendini “Kâr amacı gütmeyen, yardım hizmetleri karşılıksız olan ve kamu yararına çalışan gönüllü bir kuruluş” olarak tanımlanıyor. Ancak dernek statüsünde olan ve İçişleri Bakanlığı’nın denetimine bağlı olan Kızılay şu anda en az 11 şirket, 11 Genel Müdür ve bir CEO ile holdingleşmiş durumda.

Basın ve ifade özgürlüğü

Kahramanmaraş merkezli depremler Türkiye’nin afet konusundaki eksikliklerini gözler önüne sererken medyaya uygulanan baskı da arttı.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) bölgedeki vatandaşların durumunu gösteren deprem yayınları nedeniyle Halk TV, Tele 1 ve FOX TV’ye ceza verdi. RTÜK üyesi İlhan Taşcı’nın aktardığına göre çoğu deprem dönemindeki yayınlar olmak üzere RTÜK’ün televizyonlara kestiği cezaların parasal karşılığı 7 milyon 990 bin lira.

Sosyal medyada depremle ilgili provakatif paylaşımlar yaptıkları iddiasıyla ise 138 kişi gözaltına alındı.

Hükümete yönelik tepkiler tribünlere de taşındı. Önceki hafta sonu bir gün arayla oynanan maçlarda hem Fenerbahçe hem de Beşiktaş taraftarlarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümeti istifaya davet etmesi ve bu çağrılara verilen tepkiler tartışmalara neden oldu. Protestolara katılan Fenerbahçe taraftarlarına 2 Mart’ta “seyirden men” cezası verildi. Bu uygulamaya Türkiye Barolar Birliği’nden (TBB) tepkiler geldi.

Deprem felaketinin ardından Ahbap ve Türk Eczacılar Birliği’ne çadır sattığı ortaya çıkan Kızılay’ı protesto etmek isteyen Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyeleri ve Emekçi Hareket Partisi üyeleri ise yaptıkları eylemlerde polisin sert müdahalesiyle karşılaştı.

Devlet kontrolünde olmayan çocuklar

Kahramanmaraş merkezli iki deprem, çok sayıda bebek ve çocuğun da tüm hayatını etkileyecek bir sürece dönüştü.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 1 Mart itibarıyla, enkaz altından çıkarılmış, refakatçisi olmayan 1911 çocuğun kayıt altına alındığını, başvurucuların kimlik kontrolü ve doğrulaması sonrasında 1543 çocuğun ailesine teslim edildiği açıkladı. Bakanlık, 95 çocuğun tedavisinin ardından bakanlık tarafından korumaya alındığı kaydetti. Bakanlığın açıklamasına göre kayıt altına alınan çocuklardan 81’inin kimliği ise henüz tespit edilemedi.

Depremlerin ardından kamuoyunda bölgedeki bazı çocukların tarikat ve cemaatlere yönlendirildiği iddiaları gündeme geldi. Bakanlık bu iddiaları yalanlasa da Halk TV’nin video haberi, İstanbul’un Beykoz ilçesi Çavuşbaşı Mahallesi’nde 60 refakatsiz çocuk için 3 tane villa ayarlandığını, çocukların bu villalara yerleştirildiğini ortaya koydu.

DW Türkçe’nin haberiyle ise Sakarya’da dokuz depremzede çocuğun, annelerinin yanından alınarak müftülüğe ait olan, ancak işletmesi İsmailağa Cemaati’ne bağlı vakıf tarafından yürütülen bir yatılı Kur’an kursuna verildiği öğrenilmişti. Söz konusu haberin ardından çocuklar tekrar annelerinin yanına verildi.

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği, iki olayla ilgili suç duyurusunda bulundu.

Öte yandan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) cinsel istismarla mücadele amacıyla kurulan komisyonda deprem bölgesindeki çocuklar gündeme geldi.

Komisyonda konuşan Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği (İMDAT) Başkanı Prof. Oğuz Polat, doğal afetlerde ortaya çıkan temel sorunların başında çocuk kaçırma ve istismar olgularının geldiğine işaret ederek “Bölgede yaygın bir söylem var ki, çocuk kaçırma olgularında dikkat çeker örneklerin çok fazla olduğu ve benzeri başka istismar olayların da yaşandığı çok gündemde” şeklinde konuştu.

UNICEF’in tahminlerine göre ise depremler Türkiye ve Suriye’de 5 milyon çocuğu etkiledi.

Çevre tahribatına ilişkin soru işaretleri

Felaket sonrasında başlatılan enkaz kaldırma işlemleri, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve AFAD koordinasyonunda ilgili Valilikler tarafından gerçekleştirilirken çevre, inşaat ve jeoloji alanında uzman meslek odalarından sürecin sağlıklı işletilmediğine dair uyarılar geldi.

Saha çalışması yapan uzmanlar, bölgede planda yazıldığı şekliyle uygulanmayan yıkım çalışmaları olduğunu ve enkazların geçici alanlara bırakıldığını tespit ettiklerini belirtti. DW Türkçe’ye konuşan TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Sami Teymurtaş, Oda olarak Kahramanmaraş’ta yürüttükleri fay hattı inceleme çalışmaları sırasındaenkaz kaldırma çalışmalarında çıkan hafriyatın Aksu Havzası’na döküldüğünü tesadüfen tespit ettiklerini söyledi. Gaziantep Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Yusuf Acar da DW Türkçe’ye, Adıyaman’da yaptıkları incelemelerde iki noktaya enkaz dökümü yapıldığını tespit ettiklerini, Bakanlığa sorduklarında ise “Geçici olarak buraya döktük. Buradaki güvenliğini jandarma sağlıyor” yanıtını aldıklarını aktardı.

17 Ağustos 1999’da gerçekleşen Marmara depreminde 13 milyon ton atık enkazla birlikte kaldırılmıştı. Kahramanmaraş merkezli 10 ilde ağır hasara yol açan depremlerde bertaraf edilmesi gereken atık miktarı henüz bilinmiyor.

Deprem bölgesinde ne kadar enkazın hangi alanlarda ve nasıl bertaraf edildiği kamuoyuna açıklanmadı. Bölgede asbest uzmanlarının görevlendirilip görevlendirilmediğine ilişkin de resmi bir açıklama yapılmadı. Sürecin dışında tutulduklarını ifade eden meslek odaları, çalışmaların sağlıklı yürütülmemesi halinde çevre ve sağlık risklerinin artacağı konusunda uyarıyor.

Yeni inşaat çalışmaları

Depremzedeler için konut yapımına hemen başlanması ise uzmanların tepkisini çekiyor. Konut yapımının 14 Mayıs’ta yapılacağı öngörülen seçimler öncesinde iktidar tarafından bir propaganda aracı olarak kullanıldığına ilişkin eleştiriler artıyor.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un açıklamasına göre 3 Mart itibarıyla depremden etkilenen 11 ilde 21 bin 244 konutun yapımına başlandı.

DW Türkçe’ye konuşan şehir planlama, inşaat, deprem ve jeoloji alanında çalışan uzmanlar, yeni inşa edilecek konutlarla ilgili sürecin hızlı ilerlediğine dikkat çekerek, uzun vadeli ve katılımcı olması gereken planlamaların rant siyasetinin bir parçası olmaması gerektiği uyarısı yaptı.

Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Özgür Orhangazi, depremde rant odaklı politikaların bir sonucu olarak ortaya çıkan yıkımın, yeni bir rant fırsatı olarak görüldüğüne işaret etti. Türkiye’de resmi milli gelir rakamlarına göre 1998-2021 yılları arasında inşaat ve gayrimenkul faaliyetlerine 2,2 trilyon dolar ayrıldı.

Depremlerin ardından başlatılan konut çalışmaları, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası’nın iki yıl önce gündeme getirdiği ve CHP ve HDP tarafından TBMM’ye sunulan, “Fay Yasası Teklifini” de akıllara getirdi. Kentlerin fay haritalarının ortaya çıkarılması ve buralara konut yapımının yasaklanmasını öngören kanun teklifi, Meclis’ten geçirilememişti. Meclis tutanakları da depreme yönelik önlemlerle ilgili muhalefet tarafından verilen çok sayıda soru önergesinin iktidar tarafından yanıtlanmadığını ortaya koydu.

Ekonomi de ağır hasar aldı

Türkiye tarihinin en ağır kayıplarının verildiği deprem felaketinin ülke ekonomisi üzerinde yaratacağı etkiye ilişkin tartışmalar da devam ediyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre depremden etkilenen 11 ilden oluşan bölgenin GSYH içindeki payı yüzde 9,8 seviyesinde bulunurken bölge yaklaşık 14 milyonluk bir nüfusu barındırıyor. Afet bölgesinde ekonomi hem tarım ve hayvancılık hem de başta tekstil, demir çelik ve enerji olmak üzere sanayi üretimi üzerinde şekilleniyor.

Dünya Bankası, Kahramanmaraş depremlerindeki doğrudan maddi hasarı 34,2 milyar dolar olarak hesapladı. Bankanın Afet Sonrası Genel Acil Hasar Tahmin Raporunda (GRADE), bu miktarın 2021 GSYİH’sının yüzde 4’üne denk geldiği belirtilerek doğrudan hasarın yanı sıra enkaz kaldırma ve yeniden imar maliyetinin bu miktarın iki katını bulabileceği tahminine yer verildi.

GRADE raporunda ayrıca 1 milyon 250 bin kişinin evlerinin yıkılması, ağır ya da orta derece hasar alması sonucu evsiz kaldığı kaydedildi.

Depremin ekonomiye etkisi üzerine ayrıntılı bir araştırma yayımlayan eski Hazine Müsteşarı Dr. Mahfi Eğilmez de enkaz kaldırma-hafriyat, konut yapım-onarımı ve altyapı onarımından oluşacak toplam maliyeti 46,2 milyar dolar hesapladı. Bunun 27 milyar dolarının konut yapımı olduğunu belirtti. Hükümetin yapacağı nakdi yardımların da 2,46 milyar dolara ulaşacağını hesaplayan Dr. Eğilmez’e göre, depremin toplam maliyeti 48,7 milyar doları bulacak.

Uzmanlara göre hükümetin faiz indirimi politikası ile birlikte depremin yarattığı yıkım sonrası pek çok mal ve hizmete duyulan ihtiyaç, enflasyonda da yukarı yönlü etki yapacak. DW Türkçe’ye konuşan ekonomist Dr. Murat Kubilay, enflasyonun yılı en iyi ihtimalle yüzde 50 seviyelerinde kapayacağını öngördü.

Seçimlere az bir zaman kaldı

Depremlerden sonra koordinasyon ve planlamada eksiklik ve yanlışlıkları ortaya koyan tablo, iktidara yönelik eleştirileri artırırken, Türkiye cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine gidiyor.

Felaket, siyasetçilerin seçim kampanyasına kısa bir süre ara vermesine de neden oldu. Kamuoyu neredeyse sadece seçim tarihini ve muhalefetin olası adayını tartışırken 11 ilde meydana gelen deprem Türkiye’nin gündemini sarstı.

Ancak seçim kampanyası yeniden başlamış görünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son süreçte deprem sonrası devlet tarafından verilen destek ve yardımlarla yeni konut yapımını öne çıkaran açıklamaları dikkat çekiyor. Erdoğan 1 Mart’ta yaptığı bir konuşmada muhalefeti eleştirerek seçimlerin her şeye rağmen 14 Mayıs’ta yapılması gerektiğini söyledi. Cumhurbaşkanı’nın 10 Mart’ta seçim tarihini resmileştiren bir kararname yayınlaması bekleniyor.

DW Türkçe

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights