Ana SayfaNIVÎSKARÊNÖzgürlük arayışı mı teslimiyet mi? 

Özgürlük arayışı mı teslimiyet mi? 

Hüsnü Gürbey / Yazarın diğer makaleleri 

İnsan, fiziksel yapısından dolayı, doğanın en güçsüz canlısı iken, beynini kullanmasıyla, dünyanın her yerinde, her ikliminde ve her ortamında uyum sağlayarak yaşamayı başardı. Bu başarı onun lehinde mi, aleyhinde mi olduğu tartışma konusu…. 

Şöyle ki, bir insanı yaşadığı ortamdan alın, bir bataklığa yerleştirin.  İnsan çevreye uyum sağlama becerisinden dolayı, bir müddet sonra o bataklığa da alışır ve siz onu o bataklıktan kurtarmak istediğinizde size tepki gösterir, isyan eder. Çünkü o bataklık artık onun cenneti olmuştur. 

İnsanın bireysel olarak nitelendirdiğimiz bu özelliği, toplumsal yaşamda da aynen kendisini yansıtır. Asırlar boyudur, devlet bilincinden ve bağımsızlıktan uzak yaşayan toplumlar, devletleşmeyi ve kendi kendilerini yönetmeyi unutmuşlardır: İllaki birinin boyunduruğunda, birilerinin denetiminde yaşayacaklardır. Özgür bir vatanda, özgür yaşamak onlara ters gelir: Birine bağımlı yaşamayı, yok sayılmayı, aşağılanmayı kanıksamışlardır. Siz onlara ne kadar devletleşin, kendi kaderinizi kendiniz tayin edin deseniz de bu sözler onlara anlamsız gelir. Tıpkı bataklığa alışan insanı, oradan kurtarmaya çalıştığınızda göstereceği tepkinin aynısını gösterir. 

Yazılı tarihsel geçmişleri olmayan toplumların, toplumsal hafızaları ya yoktur ya da çok zayıftır. Özellikle Kürtler için bu tespit geçerlidir. Kürtler fazla uzağa gitmeden 1990’larda yaşanan acı olayları bugün unutmuşlardır. Kendilerine yaşamı haram eden ve hatta kendilerine dışkı yetirten paramiliter bozkurtların liderini, bugün barışın yegâne temsilcisi olarak ilan etmişlerdir; onu göklere çıkarmakta, teşekkür üstüne teşekkür mesajlarını yaymakta bir beis görmüyorlar. 

Şu soruyu da sormadan edemiyor insan, barış bu kadar kolaydıysa, bugüne kadar niçin harekete geçmediniz, neyi bekleniyordunuz veya bugün ne değişti? 

Bu soruların cevabı hiçbir zaman verilmeyecektir. 

Türkiye tarihine baktığımızda ise, etnik sorunlar, hiçbir zaman barışçıl koşullarda ve özgür iradeyle çözüldüğü görülmemiştir. Bulgar sorunu, Makedonya sorunu ve Ermeni sorunu birer örnektirler. Çerkes sorunu, Kurtuluş Savaşı’nın başında hem de Çerkesler eliyle ezilerek çözülmüştür, Kürt sorunu ise uzun yıllar inkâr edilerek günümüze kadar ertelenmiştir. Bugün de Çerkeslerde olduğu gibi, Kürt eliyle halletmeye çalışmaktadır ama bu kez ezerek değil, daha akılı bir yöntemle, yumuşak gücünü kullanarak… 

Türkiye uzun zamandır ısrarla sürdürdüğü sert gücü kullanmada istenilen sonucu alamayınca, sert ve yumuşak güç kaynaklarının oluşturduğu bir karışım olan “akıllı gücü” kullanmak daha mantıklı görünmektedir. Zira muharebeleri kazanmanın savaşları kazanmaya yetmediği ortaya çıkmıştır, zafer ancak halkın gönlünün kazanılmasıyla mümkündür. 

Öyle anlaşılıyor ki iktidar sahipleri İmralı üzerinde Kürtlerle “Yumuşak Güç “mücadelesini vermektedir. 

Nedir Yumuşak Güç: 

İlk kez 1990’lı yıllarda Amerikalı siyaset bilimcisi Joseph S. Nye tarafından ortaya atılan bu kavrama göre, istenileni zor kullanmak veya satın almak yerine modern teknolojik iletişim araçlarını da kullanarak halkı kazanmak ve kendi saflarına çekme becerisidir. Yumuşak güç bir milletin beynini ve gönlünü ele geçirmek için kullanılan güçtür. Başka bir ifadeyle “Yumuşak Güç” hedef aldığı milletin özgür iradesini ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. 

Doğu toplumları duygusal toplumlardır, lidere ve güce tapar onları kutsallaştırırlar. Halkların bu zayıf yönlerini kullanarak beyinlerini ve gönüllerini istismar ediyorlarsa -ki öyle görünüyor- fena aldanırlar. Tarihi deneyimlerden biliyoruz ki, putlaştırılan liderler, sonradan halklarına büyük zararlar vermişlerdir ve tarih tekerrürden ibarettir. Her ne kadar Marks, “Tarihsel büyük bütün olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Birinci kez trajedi, ikinci kez komedi olarak” dese de coğrafyamızda tekrarlan her olay hep trajik olmuş, büyük acılar yaşanmıştır. 

Kürtlerin özgür iradesine başvurulmadan kapalı kapılar ardından sürdürülen pazarlıklarda, şayet bir halkın özgürlüğü ve geleceği pazarlanıyorsa, şimdiden söyleyeyim her iki tarafta kaybedecektir. Çünkü bir halkın özgürlüğü, kapalı kapılar ardından üç-beş kişi tarafından pazarlanamaz. Zira Kürt halkı, tarihte olmadığı kadar uluslararası kamuoyu tarafından tanınmakta ve saygıyla anılmaktadır. Kürtler uluslararası arenada sahip oldukları bu prestiji iyi değerlendirmeleri gerekir. 

Günümüzde uluslararası toplumu etkilemenin ve yönlendirmenin en önemli araçlarından birisi de kamu diplomasisidir. Özellikle diasporadaki Kürt örgütleri halkımızın çıkarlarını savunma, meşrutiyet sağlama ve dış kamuoyu oluşturmada önemli rol üstlenmeli ve halkımızı statüsüz bırakacak her türlü girişimi yerinde ve zamanında deşifre etmelidir. Unutulmasın ki günümüzde en etkili diplomasi ülkeler arası ilişki de değil, halklar arasında kurulan ilişkiye dayanır. Oyuncu Melisa Sözen, 2017’de yayınlanan ve YPG bağlı YPJ’li bir Kürt kadın savaşçıyı canlandırdığı dizideki rolüyle Kürt diplomasisi açısından önemli bir görev ifa etmiştir. 

Eskiden savaşlar tankla-tüfekle yapılırdı; günümüzde ise iletişim, imaj, ikna, algı savaşları yaşanmaktadır. Kendini anlatmanız, tanıtmanız, gücünüzü ortaya koyabilmeniz, izlediğiniz politikaların doğruluğuna kamuoyunu ikna etmeniz, onların desteğini almanız gerektirmektedir. 

Kürtler bugün halklar arası kurulan diplomaside iyi bir konumdadırlar ve bunu en iyi kullanarak Kürt halkının özgürlük arayışını heba etmemelidirler… 

4.3.2025  

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights