Ana SayfaGIŞTÎÖlümünün üçüncü yılında Prof. Dr. Jemal Nebez’i anarken

Ölümünün üçüncü yılında Prof. Dr. Jemal Nebez’i anarken

Abuzer Bali Han / Sosyalist Mezopotamya, Sayı:11, Aralık 2021

Süleymaniyeli profesör ve yazar olan Jemal Nebez geride yüzden fazla yapıt bırakarak aramızdan ayrılışının 3. yılına  girdik. Mamoste Jemal Nebez 85 yaşında Almanya’nın başkenti Berlin’de hayata gözlerini yummuştu. Nerede ise yarım yüzyıla yaklaşan bir zaman içinde, Irak reisicumhuru olan Celal Talabani’nin gençlik ve hapis arkadaşı olduğu halde Irak’a ve Güney Kürdistan’a gitmeyişi çok manidardı. 

Prof. Dr. Jemal Nebez’i 1973 yılında Berlin Hür Üniversitesi‘nde ilk kez tanıdım. O dönemde aynı üniversitenin Siyasal Bilimler Fakültesi’nde Prof. Dr. Ferdinand Bütner‘in yanında okumuş ve sonra da “Osmanlıların Ortadoğu’daki Rolleri” üzerinde bir doktora çalışmasına başlamıştım. Bu arada adı geçen üniversitenin öğretim üyeleri olan Prof. Dr. Hakkı Keskin ve Ali Yurtagül’ün derslerine de katılarak Kürtler üzerine yapılan bazı seminerleri de vermiştim. Bu çalışmalarım pasaportumun alınarak, sonra da vatandaşlıktan çıkarılmamın nedenlerini teşkil etmişti. 

Jemal Nebez’in Kürtler üzerindeki çalışma ve seminerlerini dinlemek üzere birkaç kez ben de İranistik İnstitüsü’ne gitmiştim. Bu arada Kürtlerin Avrupa’da örgütlenmeleri üzerine bir seminerin verilmesi için Jemal Nebez’den bir öneri aldığımda, bunu gerçekleştirirken hoca ile de bir güven ortamı içinde yakınlaşmamız söz konusu oldu. Hoca, Sovyetlerin faşist Sadam Hüseyin’e yaptığı yardımları hep eleştiriyor, gerçek sosyalizmin kendisinin de kurucuları arasında olduğu Kajik Partisi‘nin tüzüğünde belirtildiği gibi olmasını savunuyordu…  

İranistik İnstitüsü’nde yapılan seminerlerde Jemal Nebez’i dinleyen kuzeyli bir Kürt daha vardı. O, bana çok şey soruyordu. Ben ise O’na hiçbir soru yöneltmiyor ve kuşkulu bir gözle ondan hep uzak durmaya çalışıyordum. Bir gün hocanın odasında üçümüz bir arada iken hoca O’nu bana şöyle tanıttı: “Bu arkadaşımız da Kuzeyli Kürtlerdendir. Samsur’un Kolik kazasının tanınmış ailelerinden Hemreş Reşo (Hamdi Turanlı)’dır. Sonraları O’nunla hem hemşeri hem de bir yurtsever olarak ilişkilerimiz ölene kadar devam etti. Hemreş Reşo’nun Osman Sebri ile olan akrabalık  ilişkilerinden dolayı ve Osman Sebri’nin eczacı oğlu Hoşeng Sebri hem arkadaşım, hem de Hemreş ile olan politik ilişkilerinden dolayı aynı ortamları Berlin’de paylaşıyorduk. 

Osman Sebri ile Jemal Nebez’in dostukları ise Şam’da 1954 yılından beri sürüp gelmekteydi. İkisinin de birbirine benzer yönleri vardı. Sonra Nebez’in bu yaklaşımı Berlin’de eczacı olan Hoşeng Sebri ile devam ediyordu. Bir üçlü ortam içerisinde birbirimize bağlı bir güven oluşturmuştuk. KDP’nin Berlin’de 2005 yılında Osman Sebri’nin yüzüncü doğum günü nedeniyle bir konferans hazırlaması, partinin Avrupa sorumlusu Dilşad Barzani’nin de konferansta hazır bulunması konferansın önemini artırmıştı. İki konuşmacıdan birisi de bendim. Hem hemşerisi hem de Osman Sebri‘nin divanını hazırlayıp basımını yapan biri olduğum için konferansa davet edilmiştim. Osman Sebri’nin 1930’lu yıllarda Güney Kürdistan’da misafir bulunduğu dönemde demokrat partinin ölüm fermanını uygulayacak olan iki peşmergenin kendisine “Senin gibi bir Kürt kahramanını öldürmek bize zor gelir!” demeleri üzerine yarın gelin demesi ile işi bitirir. O gece akşamdan kaldığı evi terk ederek, güneye doğru Araplar arasında geçecek olan üç yıllık tutsaklık macerası sonucu, ancak Beyrut üzerinden tekrar Suriye’ye dönebilir. Nerede ise Osman Sebri’nin bana anlattığı olayı konferansın gündemine taşıyacaktım. Son an verdiğim bir karar ile konferansın havası bozulmasın diye bu olaya değinmedim.

Yukarıda adı geçen konferansın dinleyicileri arasında Jemal Nebez de vardı. Bir ara Nebez söz alarak şöyle konuşmuştu: “Kürtler sağ iken hürmet etmedikleri değerli insanlarına, öldükten sonra bu konferansta olduğu gibi ölenlerin ardında methiyeler düzerler! Bu neye yarar! Osman Sebri, Şam‘da son yıllarını politik baskı ve hüviyetsiz olarak yoksulluk içinde geçirdi. O dönemde Kürt liderleri ise Şam’da devletin desteğiyle misafir kalmaktaydılar! Kürtler arasında kimin yurtsever ve kimin hain olduğu hep tartışıla gelir. Kürtler Şam’da yaşayan Osman Sebri’ye gereği gibi sahip çıkmadılar. Bu konferansta bu konuda vurgulanmalıydı!” diyerek sözlerine devam etmişti. 

Berlin’de Hoca‘ya yakın diğer bir kişi de Hüseyin Taşan olmuştu. Hoca yapamadığı tüm işlerini Hüseyin’e ve bana havale etmekteydi. Ara sıra da buluşarak Hoca‘nın dertlerine ve sohbetlerine ortak oluyorduk. O, hep Güneyli Kürt liderlerini sert eleştiriyor, liderler ise Jemal Nebez’e hep saygı ile yaklaşıyorlardı. Bu sert eleştiriler O’nun Kürdistan’a dönmesini zorlaştırıyordu. Bu konuda haklı olduğu halde kendisi ile aramızda kendisinin geri dönmesi sorun oluşmuştu. O, dönmemek için direnirken, ben ise O’nun yerinin Federe Kürt Devleti’ndeki bir üniversitede öğretim üyesi veya yöneticisi olmasını istiyordum. O, diri olarak değil göçüp gittikten sonra ancak Kürdistan’a gitti. 

Cemal Nebez ile birlikte Newroz Gazetesi’nin Berlin’deki Mala Gelê Kurdistan’ın salonlarında konferans ve seminerler de zaman zaman veriyorduk. Bu dönemde Kürtçe dil derslerini Mala Gelê Kurdistan’da verdiğimde Jemal Nebez’in eşine de Kürtçe dersler verirken aile ilişkilerimiz de gelişmişti…

Hoca ölmeden iki gün önce Hüseyin Taşan’a telefon etmişti. Otobüste düşüp sakatlandığını ve hastanenin adını vererek sormamı istemişti. Ertesi gün hastaneye gittiğimde orada olmadığını Hüseyin’e bildirdim. Bana: “Jemel Nebez tüm doktorların ısrarına rağmen imza vererek, hastaneden kendi isteğiyle ayrıldığını” bildirdi. Sebebi ne idi ki bu kadar ağır rahatsız iken kendi isteğiyle hastaneden ayrıldı? Hüseyin’e “Mahkemede önemli bir tercümanlık yapması için söz verdiğini!” söylemiş! Orada mutlaka bulunması gerektiğini vurgulamıştı.

Jemal Nebez, ulusal duyguları çok yüksek olan bir Kürt idi. Bir kez birisine bir buluşma sözü verdiyse mutlaka sözünde duran biriydi. Bana verdiği buluşmaların birisinde bulunamamıştı. Onun da bir gün önceden bana mazeretini bildirmişti.

Yukarıda anlatılan tercümanlık da nereden çıktı diye akla bir soru gelebilir! Jemal Nebez adını hiçbir zaman Arapça olan (C) ile yazmadığına şahidim. Hatta biri adres yazarken Jemal’i (Cemal) yazdığında bile düzeltme gereğini duyan biriydi. O sadece Arapça ve Farsça değil, İngilizce, Almanca’yı da anadili Kürtçe ve lehçelerini çok iyi bildiği gibi tümünü de yazılı ve sözlü olarak bilen bir dilci idi. O, 7-8 yaşlarında bile Kuran‘ı Kerimi tümden ezberlemiş bir hafızaya sahipti…

Prof. Dr. Jemal Nebez, İranistik Enstitüsü’nün en bilgili öğretim üyesiydi. O’nu tanıdıktan sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi‘nden doktora öğrenimini bırakarak İranistik’e geçmiştim. Enstitünün başkanlığını Prof. Dr. Gobrcht yapıyordu. Diğer öğretim üyeleri de  başkan gibi gününü gün yapan öğretim üyeleriydi. Hoca onları disipline etmek istiyordu. Ben Jemal Nebez’e: “Onlara karışma! Senin işini zorlaştırırlar” dedimse de hoca bir kez bir şeyi aklına koyduysa yapmaya çalışan biriydi. Nitekim üniversitenin disiplin kurulu Jemal Nebez için toplanacaktı. Yapılan toplantıda üniversitenin ausamt şeflerinden Kirmanşahlı arkadaşımız rahmetli Ahbar Weisi  ve 60 öğrenci Jemal Nebez’den yana davranmamıza rağmen, profesörler kurulu o zaman Sadam Hüseyin’in bursuyla Berlin’e gönderilen ve halen üniversitede bilimsel kariyeri olmayan birini Prof. Dr. Jemal Nebez’in yerine atadılar. O günden sonra ben de Jemal Nebez gibi bir daha İranistik Enstitüsü’ne uğramadım. Jemal Nebez de işsiz kaldiği için mahkemelerde tercümanlık yaparak geçimini sağlamaktaydı. 

Prof. Dr. İsmet Şerif Wanly’nin Berlin Kürt Enstitüsü Başkanı olduğu dönemlerde ben Jemal Nebez’in başkan olarak ikna edilmesini istiyordum. Bu görevi ben üstlenmiştim. Hocayı ikna da etmiştim. Kürt Enstitüsü adına D. Dara giderek ayda kendisine üç bin mark teklif edince (o dönemde Alman parası marktı), O da kendisine: “Sana benim para ile satılacağımı kim söyledi?” diyerek öneriyi geri çevirmişti. Parasız kalmayı kendisine teklif edilen işe tercih etmişti. Kendisine sorduğumda ise: “Sen bunu iyi bilmezsin” dedi. Sonra da konuşmasına şöyle devam etmişti: “Önce seni para ile elde etmek, sonra da dediklerini sana emir olarak sunarlar” demişti…

Jemal Nebez’in özellikleri saymakla bitmez! O’nu Selahaddin Üniversitesi’ne profesör olarak gitmesi için aracılık yapacaktım. Böylesi bir görevi haksızlıkların yapıldığı bir yerde yapamayacağını bana söyledi. Berlin’de bilim adamı ve PUK’un yurtdışı sorumlusu Dr. Kemal Fuat’ın arkadaşı olduğunu bazen üçümüz bir araya geldiğimizde onların gençlik anılarını anlatırken samimiyetlerini yakından görmüştüm. Bağdat’ta okurken Celal Talabani’nin yakın arkadaşı olan Jemal Nebez’i O, reisicumhur olarak Berlin’de tedavi edilirken de hocayı Irak Reisicumhurunu birlikte ziyaret etmeye ikna edememiştim. Elinde bu kadar fırsatı olan Jemal Nebez, tercümanlık için hastaneden çıkacak kadar O’nu zorunlu kılan neydi? Buna yanıt vermek çok zordu.

Dr. Jemal Nebez sadece çok dil bilen bir filolog olarak değil, O aynı zamanda dünyanın en büyük Kürdoloğu idi. O’na bu unvanı veren O’nun sağlığında hiç kimse çıkmamıştı. Fakat bir genel dilbilimci ve Kürdolog olarak ben O’nu dünyanın gelmiş geçmiş en büyük Kürdoloğu olduğunu imalı bir şekilde kendisine sağlığında söylemiştim. O, Kürt dilinin etimolojik sözlüğünü yazabilecek kadar geniş bir kelime hazinesine sahipti. Gerçi hoca bir gün bana bir kitap uzattı. Kitabın adı “Kürt Dilinin Etimolojik Sözlüğü” idi. Sevindim ve kendisini tebrik ettim. Kitap dar kapsamlı idi. Benim beklediğim sözlük hocayı Berlin Kürt Enstitüsü’ne almış olsaydık, kolektif bir çalışma ile ondaki hazineden yararlanabilirdik. Hasan Kaya Hoca, İstanbul Kürt Enstitüsü başkanı iken hocanın bu özelliğini kendisine bahsetmiştim. Fakat hiç birimiz hocaya gereği gibi yardımcı olamadık. O deha, engin ve o kadar da zengin bilgisiyle toprak anaya geri döndü. Kürtler bu alimden gereği gibi yararlanamadılar! Bir daha böylesi bir bilgin ne zaman geri gelir? Bu konuda kimse bir garanti veremez! Bu yazıda  Hoca’nın son iki gününe değinecektim. Hoca eve götürüldüğünde o gece tekrar fenalaşarak başka bir hastanenin yoğun bakımına kaldırılıyor. Görüşmek de yasak olduğundan, yoğun bakımda iken Hoşeng yine bana telefon ederek öğleye doğru hocanın teknik internet işi için teknisyenlerin O’nun evinde yanlarında olmamızı rica etti. Kendisi, kendi eczanesinde çalıştığı için kapatıp gidemiyordu. Bana yakın olan Jemal Nebez’in evine gittim. Eşi de evi bana teslim ederek hastaneye gitti. Evdeki iş bittiğinde ben de evi kilitleyerek kendi evime doğru yürüyordum. Eve yaklaştığımda telefonum çalındığında Hüseyin Taşan hastaneden beni arıyordu: “Sana acı bir haber vereceğim. Biz Jemal Nebezi 15 dakika önce kaybettik! Başınız sağ olsun” dedi. Eve girmeden hastaneye yöneldim. Vardığımda Hüseyin ile birlikte iki yurtsever daha üzgün bekliyorlardı. “Biraz önce zemin kata indirildi” dediler. 1 Aralık 1933’te Süleymaniye müftüsünün oğlu olarak dünyaya gelen Jemal Nebez, doğum gününden 8 gün sonra öğleye doğru 8 Aralık 2018 tarihinde Hakk’a yürüyerek aramızdan ayrıldı. Belki de babası Nakşıbendi şeyhi idi. Fakat kendisi bir sosyalist olarak kendini Zerdüşti olarak görüyordu. O, kendini Alevilere Êzdilere de yakın görmekteydi. Daha doğrusu o ezilenlerin safında olan biriydi. 

Hanımı ya da Jemal Nebez’in ifadesiyle arkadaşı Hanna O’na özgü bir dini tören istiyordu. Bu konuda düşündüklerini yapamadığını bana bildirince, iş günü olması nedeniyle yıkama işi ve dini tören işine yardımcı olmam için beni aradılar. Dr. Serwer ve eşi, Doğan Dede ve ben bir süre de eşi Hanna, Berlin Cem evinde hocayı Alevi dini deyiş ve dualarıyla sırladık. Hanımı O’nu maskelemek istiyordu. Bunun yapılma olanağı olmadığını söylediğimizde küsüp gitmişti. Üç kişilik bir dini tören ile O‘nu getiren cenaze arabasına geri bindirerek hastane morguna gönderdik! O’nu Kürdistan’a yolladığımızda Federe Devlet yöneticileri kendisine yaraşır biçimde O’na törenler yaptılar! Sonra da Süleymaniye’ye gönderilerek Zerdüşt dini törenine göre 40 yıldır görüp, ziyaret edemediği sevdiği toprağın bağrında gömdüler. 

Halbuki ben önce öğretmenimi, sonra da yoldaşım olan Jemal Nebez’i sağ iken Kürdistan’a göndermek istiyordum. O derdi ki: “Kürdistan özgür olmadıkça ben Kürdistan’a gitmem!” O, Kürdistan’ın kurtuluşunu özgür ve insanların sömürülmediği bir düzende arıyordu! O’nun özlem duyduğu düzen, Mazdak’ın kurmak istediği eşitlikçi sosyalist düzendi…  

Yıllar öncesi Newroz Gazetesi adına kendisiyle yaptığım Kürtçe röportajı Türkçe’ye çevirmiştim. Röportaj epeyce uzundu. Gönderilmeden önce görmesini istiyordum. Kendisinin Türkçe ve Osmanlıca bilmediğini söylemesine rağmen en ince gramatik değişmeleri birçok kez Türkçesini bana düzeltirmişti. Kendisine “hani sen Türkçe bilmiyordun” diye sorduğumda ise bana yanıt vermemişti! Bu röportajda 120 kadar çeşitli dillerde yapıtı olduğunu bana açıklamıştı. “Kürt Mensubiyeti“ adlı Almanca ve İngilizce yayımladığı bir yapıtının Türkçe çeviri ve basımı için  bana söylemişti. Yaptığım röportaj gibi çok defa Türkçesini değiştire değiştire bir türlü yayımına hazırlayamamıştık! Jemal Nebez, maddi olarak sıkıntıda idi. Bu sıkıntıyı yüzü aşkın basılmış kitaplarını imzalayarak giderebilirdi! Kitaplarını imzalayıp para karşılığında okuyucuya sunduğuna hiç tanık olmadım… 

Jemal Nebez, bilim insanı olarak çok değişik yönleri olan biriydi. O, mütevazi haliyle bir çocuğun bile önünde kalkacak kadar hassas biriydi. Hanımlara karşı özellikle de nazik ve hürmetkardı. Sahte devrimcilerden ve sahte Kürtlerden hiç hoşlanmazdı. Bunu da her haliyle gösterebilecek bir karaktere sahipti. Bir gün kendisine: “Mamoste resmi Alman devlet televizyonunda Kürtler ile ilgili bir program var. Mutlaka izle”  demiştim. Kendisinin yanıtı beni çok düşündürmüştü “Seyredemem! Çünkü evimde televizyon yok! Ayrıca benim televizyon seyredecek kadar vaktim de yok!” demişti.

Kürtler, televizyon seyredecek kadar vakti olmayan çağın bilim insanı olan Jemal Nebez’e sahip çıkmamış, O’na kol ve kanat gerememişlerdi. O, bilgilerinin çoğunu beraberinde alıp götürürken, sadece O’nun boynu bükük olan vatanı da gözyaşlarını dökmekten kendini alıkoyamıyordu! 

Hoca sağ iken göremediği hizmetlerinin karşılığını, O’nun Osman Sebri’nin 100. doğum gününde söylediklerini insanın aklına getiriyor! Fakat tüm bunlara rağmen bu yıl Süleymaniye’de hoca adına açılan bir müze ve onun vakfı tarafından yapılan bir konferansta Prof. Dr. Jemal Nebez’in ölüm yıldönümünde O’nun adına  düzenlenen konferansta Kürt bilim adamı Prof. Dr. Celilê Celil’in yaptığı hizmetlerden dolayı kendisine altın kalem ödülü layık görüldü. Her yıl hoca adına düzenlenecek olan bir etkinlikte bu ödül diğer yeni sahiplerini bulacak. Böylesi bir anma hocayı yeniden çalışmalarıyla memleketinde bir daha anılarak gündeme getirecek ve sağ olan Kürt bilim adamlarının  hizmetleri de daha sağ iken değerlendirilerek onurlandırılacak.

Her zaman hizmet ve eserleriyle yaşayacak olan Jemal Nebez’in çalışmaları ve onurlu duruşunun karşısında saygıyla eğiliyor ve anıyoruz. 

Kürt düşünürü Jemal Nebez onlarca daha yayınlanmış ya da yayına hazır kitabını geride bırakarak gurbet ellerde meşakkatli bir hayat sürdürerek aramızdan ayrıldı. Bu Kürt bilim adamının gözleri açık gitti! Zira hayal ettiği hiçbir düşüncesi Kürdistan’da halen yerine gelmedi! Birliği gerçekleştiremeyen Kürt siyasi liderlerine de oldukça kızgındı!

Kürt Bilgesinin bazı tanınan yapıtları:

– Kurd (Dirok û Kultura Wan) Bu yapıtı çok kez düzeltilerek yeniden basıldı.

-Present and Future of Kurdish Nation
-The Opressed Kurds and Their Moslem Brothers
-Bibliography of Religion of Yezidi
-Mir Muhammed Rewandizi
-Bir-i Nataw i Kurd, Kürd Ulusal Düşüncesi
-Kurdish Identity and the National Question of Kürdistan
-Çiroki Gerdaweke, oyun, W. Shaespeare çevirisi
-Palto, Gogol’un ünlü öyküsünün çevirisi
-Lala Kerim, roman, 1956, bi Kurdî-Nusini Kürdi be Latini, 1957
-Zimani Yekgirtuy Kurdi, 1979

-Kurdische Schriftsprache. Eine Chrestomathie moderner Texte,Verlag: Buske, Hamburg 1969.

-Sprichwörter und Redensarten aus Kurdistan, Verlag: NUKSE (National   Union of Kurdish Students in Europe), München 1970.

-Der Kurdische Fürst Mir-e Kora (Rawandizi) im Spiegel der Morgenländischen und Abendländischen Quellen Eine wissenschaftliche Abhandlung, Hamburg 1970.

-Kurdische Märchen und Volkserzählungen, Verlag: NUKSE, Bamberg 1972.

– Xwêndewarî be Zimanî Kurdî “Grundschulbildung in der kurdischen Sprache”, Bagdad 1957.

– Nusînî Kurdî be Latînî “Kurdisch schreiben mit lateinischem Alphabet”, Verlag: Çapxaney Me’arif, Bagdad 1957.

– Wergêran Hunere “Übersetzung ist eine Kunst”, Verlag: Çapxaney Jîn, Silemani 1958.

– Seretay Mîkanîk û Xomalekanî Made “Einleitung in die Mechanik und Eigenschaften der Materie”, Bagdad 1960.

– Zimanî Yekgirtûy Kurdî “Hin zu einer vereinigten kurdischen Sprache”, Verlag: NUKSE, BRD 1976

-Wişenamekî Etîmolojyay Zimanî Kurdî, ya sala 2008

– Fehengê Etimolojik ya Zıimanê Kurdi, Elmanya

– Hendêk le Kêşe Binretêkanî Qutabxaney Kurdî Sosyalîzm “Einige fundamentale Erwägungen über die kurdische Schule des Sozialismus”, Stockholm 1984.

– Govari Komonistawey‚ Yekêtîy Têkoşîn‘ (1944-1945) û Îdyolojîy Xurdeborjway Marksistî Kurd “Kommunistisches Magazin ‚Einigung des Kampfes‘ (1944-1945) und die Ideologie der kurdischen Kleinbourgeois”, Stockholm 1988.

– Rojanî Awareyîm le Swêsre “Mein Exil in der Schweiz”, Silemani 1999

Abuzer Bali Han

8 Aralık 2021

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights