”Yarenin (yarin) yanağı dahil her şey ortak!”tır diyen ve servet denen mal birikimine son vermek isteyen Mazdek’in düşündüğü düzen dünyada bir türlü kurulamadı. Mazdek’in kurmak istediği düzeni “Yarin yanağından gayrı, her yerde, her şeyde hep beraber diyebilmek adına!..” yola çıkan Şeyh Bedreddin de daha amacına erişmeden yarı yolda kalmıştı! Dünya’da sosyal adaleti temel alan eşitlikçi ve herkesin kardeşçe bir arada yaşayacağı bir düzeni Lenin, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde tam yerleştirecek iken, servetleri ellerinden alınan sermaye sınıfı ve aristokratların bir kiralık adamı tarafından öldürülmesi olayı gerçek bir işçi sınıfı yönetiminin kurulmasını da engellemişti!..
Abuzer Bali Han / Yazarın diğer yazıları için tıklayınız
Mazdek’ten (6. Yüzyıl) Bedreddin’e ve O’ndan da Lenin’e uzanıp giden sosyal adaletçi bilimsel sosyalizmin uygulanışı hiçbir zaman istenilen düzeyde uygulanma ortamına erişemedi. Gerçi eski Sovyetlerde Lenin döneminde halkın kendi kendini yönetmesi ve sosyal adaletçi bilimsel sosyalizmin uygulanışı, ilk gerçek uygulama ortamını bulmasına rağmen, Lenin’in erken ölümü, bu dünya düzeninin kurulmasını bir kez daha bilinmeyen bir tarihe ertelemişti!.. Lenin’in kurduğu eşitlikçi düzen ilk darbelerini Stalin döneminde alır. Sovyetler Birliği bir halklar cumhuriyeti olarak Lenin tarafından temeli atılırken, O’nun ölümünden sonra Stalin, birçok yanlış uygulamalar yaparak sosyalizmi rayından çıkarır. Bu yanlış uygulamalardan birini Stalin, Kürtlere uygulayarak onlara büyük bir haksızlık yapar. Başkenti Laçin olan Kızıl Kürdistan Cumhuriyeti’ni yıkan Stalin, cumhuriyetin sınırları içinde yaşayan Kürt halkını başta Sibirya ve Kazakistan olmak üzere Orta Asya cumhuriyetlerine sürgün eder. Stalin, yine buna benzer bir hatayı Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluşunda (1946/1947) Kürtlere yapar. Sovyetler Birliği, genç Kürt Cumhuriyeti’ne yaptığı askeri yardım ve dayanışmayı geri çekerek, Kürtleri İran Şahı ve İngilizlerin insafsızlığına terk ederler. Sovyetlerin yıkılma yıllarına yakın dönemlerde ise (1975) sözde komünist yönetimler Arap Baas Partisi lideri faşist Sadam Hüseyin’i destekleyerek, verdikleri Mig savaş uçaklarıyla, özgürlükleri için direnen Kürtlerin üstüne bombalar yağdırarak, sosyalist bir düzen kurmadıklarını yaptıklarıyla kanıtlamışlardı!..
”Yarenin (yarin) yanağı dahil her şey ortak!”tır diyen ve servet denen mal birikimine son vermek isteyen Mazdek’in düşündüğü düzen dünyada bir türlü kurulamadı. Mazdek’in kurmak istediği düzeni “Yarin yanağından gayrı, her yerde, her şeyde hep beraber diyebilmek adına!..” yola çıkan Şeyh Bedreddin de daha amacına erişmeden yarı yolda kalmıştı!
Dünya’da sosyal adaleti temel alan eşitlikçi ve herkesin kardeşçe bir arada yaşayacağı bir düzeni Lenin, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde tam yerleştirecek iken, servetleri ellerinden alınan sermaye sınıfı ve aristokratların bir kiralık adamı tarafından öldürülmesi olayı gerçek bir işçi sınıfı yönetiminin kurulmasını da engellemişti!..
Tüm haksızlıkların yapıldığı, insanların sömürüldüğü günümüzün dünyasında emek ve sermaye çelişkisi ise son safhasına erişmiş. Savaşlar, milyonlarca iş bulamayan işçiler, ürettikleri ürünlerin karşılığını alamayan köylüler günden güne çığ gibi çoğalmaktalar! Elbette buna dur diyebilecek Mazdek, Şeyh Bedreddin ve Lenin gibi birileri çıkacaktır! Böylesi bir ortamın üçüncü dünya savaşından sonra oluşması ise kaçınılmaz bir durum arz etmektedir!..
1980’li yılarda Newroz Gazetesi’nde önce tefrika olarak, sonra da “Jiyana Lenin” adlı Kürtçe basılan bir kitapta Lenin’in yaşam öyküsünü uzun uzadıya yazmıştım. Bir süre önce Newroz Gazetesi’nde “SOSYALİZMİN BABASI MAZDEK’TEN MODERNİTEYE KÜRTLER I,. II., III.,” adı altında Mazdek’in toplumsal değişimde servetin eşitçe halka bölüşmesini, fakir ve zengin kavramlarının sona ermesi, herkesin eşit ve barış içinde yaşama girişimine değinmiştim. Herkes gücünce çalışacak, ihtiyacı kadar ortak maldan pay alacaktı!.. Bu tarihin ilk eşitlikçi düşünürü Mazdek, aynı zamanda servetin ortak bölüşülmesinden yanaydı. Diğer bir deyişle zengin ile fakir arasındaki uçuruma son verecekti. Dünya tarihinde ilk kez böylesi komüncü bir düşünceyi dile getiren Mazdek, Zerdüşt Peygamberinin dini olan Zerdüştlüğü yayan din adamlarından biriydi. İran ve Med İmparatorluğu toprakları üzerinde ilk kez sosyal adaleti ve eşit gelir dağılımını savunan Mazdek, Hürrem ve Babek gibi şahsiyetler toplumsal direnişin fitillerini ateşleyen dünya devrimcilerinin arasında yer aldılar. Bu her üç kişi İran-Sasani hükümdarlığının halka yaptığı zülüme, halkın isyan edişinin öncülüğünü de yapmışlardı.
Yüzyıllardan bu yana emek ve adalet mücadelesini veren halk önderlerinin kahramanlık destanları halk arasında dilden dile dolaşarak, yaktıkları aydınlanma meşalesi 15. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’da isyan eden, halka önderlik yapan Simavnalı Kadıoğlu Şeyh Bedreddin kapmıştı! Şeyh Bedreddin, halkı yöneten ve ezen çağdışı yöneticileri şu sözlerle ifade etmişti: „Hayatı ve dünyayı kendi küçük dünyaları ile sınırlı tutanlar, onlar bizi anlayamazlar!“ diyordu. Bu sözleri korkmadan devlete karşı haykıran adam Şeyh Bedreddin’in bizzat kendisiydi.
Biraz özlüce de olsa bu yazıda O’nun kişiliğini irdelersek istiyorum. Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin, Anadolu’da adı en az Pir Sultan Abdal kadar bilinen, zulme karşı korkmadan baş kaldıran bir halk önderi olarak tanınır. Doğduğu yer olan, babasının kadılık yaptığı Simavna kasabası şimdiki Yunanistan toprakları içinde kalır. Birçok kişi gibi O’nun doğum tarihi için çelişkili tarihler verilir. Üzerinde karar kılınan ise son olarak mezar taşına yazılan 3 Aralık 1359 tarihi O’nun doğum tarihi kabul edilir.
Babası Osmanlı komutanı olarak Samona’nın (Simavna) hem kadısı, hem de kale komutanıydı. Annesi ise Dimetoka Kalesi Rum Beyi’nin kızı olup sonradan Müslüman olan Melek Hatun’du. Şeyh Badreddin, babasının mesleği nedeniyle tarihte „Simavna Kadısı’nın Oğlu“ diye tanınır. Edirne’nin Osmanlılar tarafından alınmasından sonra ailesi ile buraya yerleşir. Şeyh Bedreddin, ilk tahsiline babasının yanında başlar. Daha sonraları Şahidi Hoca’dan ve Mevlana Yusuf’tan ders alır. Koca Efendi diye de bilinen Bursa Kadısı Şeyh Mahmud ile oğlu, Musa Çelebi’nin I. Bayezid’in refakatinde Edirne’ye gelmeleri üzerine, astronomi ve matematik alanlarında büyük şöhret kazanan Musa Çelebi ile birlikte Koca Efendi’den ders almaya başlar. Sonra Mevlana Yusuf’un yanında fıkıh öğrenimine de devam eder. Yukarda belirtildiği O, şehzadelere özgü olan iyi bir eğitim görür. Bu gördüğü bilgi dalları O’nu halk arasında bir „Şeyh“ mertebesine eriştirir…
Nitekim Musa Çelebi, 1411 tarihinde çağının en bilgin insanlarından biri olarak Şeyh Bedreddin’i kazaskerliğe getirir. O dönemde kazaskerlik ilmiye sınıfının en yüksek derecesinde bulunan devlet görevlisi anlamını taşıyordu. Bu rütbe bugünkü askeri anlamda mareşal, sivil anlamda ise vezir rütbesine eşitti. Sadrazam (başbakan) ise devletin en büyük memuru olan şeyhülislamlar, kazaskerler içinden seçilirdi. İlk defa Sultan Birinci Murad Han döneminde askeri sınıfın dini ve hukuki işlerine bakmak üzere bu makam oluşturulmuştu. Şeyh Bedreddin, bilgi ve deneyimi sayesinde böylesi bir makamı elde etmişti!..
Şeyh Bedreddin’in kazaskerliği döneminde Osmanlı tahtında Musa Çelebi bulunuyordu. Başta azınlıklar olmak üzere tüm halk egemenlerin baskısından bunalmış ve isyan edecek düzeye gelmişti. Anadolu halkının çoğunluğunu Türkler teşkil ettiği halde, Osmanlı tarihini sarayın gözüyle yazan tarihçi Hayrullah Efendi, Şeyh Bedreddin eylemine katılan Türkler için şu sözleri saf eder: „İdraksız Türkler!“ der. Bu sözlerin devamı ise: “Börklüce Mustafa nam şahıs Aydın tarafına geçip orada bulunan etrak-i bi- idraki (kafasız, aptal Türkler) adı geçen şeyhin meslek ve mezhebini tasdike davet eyledi!” diye yazarak, ezilen halkı küçümseyen ifadeler kullandığı tarihte önemli bir örnek olarak Osmanlı ve saray çevresinin kendilerini Türk saymadıkları anlamında olan bu sözleri tarihe kaydetmişti!..
Osmanlı yönetiminin Hıristiyan aristokratlara gösterdiği hoşgörüye karşılık Türk ve Türkmenlere acımasızca ve onları aşağılayarak davrandığı tarihsel bir gerçektir. Yine Osmanlıların çöküş dönemine rastlatan ve memleketi ayakta tutma çabalarını sürdüren Jön Türkler Hareketi, Mithat Paşa, Ziya Paşa ve Namık Kemal’in Türkçülüklerinden dolayı başlarına gelmedik bela kalmamıştı!..
Devşirme ocaklarında yetişen birçok paşa gibi Yörgüç Paşa, Kızıl Koca Türkmenlerinden olan, eşkıyalık ettiği öne sürülen 4 kardeşi ve onların 400 kadar yandaşını hile ile yakalayıp, 4 kardeşi öldürdükten sonra, adamları olan 400 kişiyi de bir mağaraya kapatıp hunharca dumanla boğdurarak öldürmüş ve mallarını da yağmalatmıştı. Bu gibi kanlı olaylarla Osmanlılar kendi halkını sindirmekle uğraşırken, devlet yönetimi de gittikçe zayıf düşmüştü.
Şeyh Bedreddin’i Şeyh Bedreddin yapan sadece O’nun yüksek makamda oluşu değildi. O dönemdeki toplum için çok yeni olan sözler ve bunların toplumda uygulanış biçimi geniş halk kitlelerinin dikkatini üzerine çekmişti. O’nun:“Başka halklar üzerinde baskı uygulamak, özünde kendi halkı üzerindeki baskıyı gizlemeye ve unutturmaya yöneliktir!“ sözleri Osmanlı yönetimi için söylemiş olduğu doğru teşhisti. Hak, adalet ve eşitlikten bahsederken:“Ay ve güneş herkesin lambasıdır! Hava herkesin havasıdır! Su herkesin suyudur. Ekmek neden herkesin ekmeği değildir?“ diyerek adaletsiz gelir dağılımını irdelemeye çalışıyordu. Bu yeni görüşlere köylüler, fakir ve fukaralar sahip çıkarak Şeyh Bedreddin’in ve adamlarının etrafında örgütlenmişlerdi.
Şeyh Bedreddin:“Beni kara toprakta değil, hakikati anlamış insanların yüreklerinde arayın!. Ben de halimce bir Bedreddinem!“ diyerek Anadolu halklarının yüreklerinde yer etmesini başaran bir önderdi. Günümüzden altı yüz yıl kadar önce yaşayan Şeyh Bedreddin, o dönemin en büyük düşünürlerinden biri olarak fikirlerini korkmadan ileri sürmüş ve düşünceleri için korkmadan devlete baş kaldırmasını bilen biriydi. Toplumsal adaleti Anadolu’da ırk, din ve inanç farkını gözetmeksizin gerçekleştirmek için O, baş kaldıranların önderiydi. Düşündüğü gibi bir yönetimi kurmak için Anadolu ve Balkanlarda yaşayan ezilen Türk, Rum, Yahudi, Ermeni, Kürt ve diğer halklardan tüm emekçileri bir araya toplayarak eğitmesini bilen ve onları isyan ettiren bir halk önderiydi. Tarihte Şeyh Bedreddin, Osmanlı yönetimine karşı Anadolu’da en büyük köylü ayaklanmasını başlatan biriydi. Halka hitap ederken:“Gerçek iktidar, insanlar üzerinde değil, yürekler üzerinde kurulur.“ derken O, sevgi, barış ve adaletin önce yüreklerde yer etmesini ve daha sonra da bunları topluma mal edecek bir düzeni hep beraber kurmak için elele vermenin önemini vurguluyordu…
Şeyh Bedreddin halkın durumunu gözlemek için önce Karaman ve Germiyan Beyliklerinin topraklarına gider. Gittiği yerlerde kendini tanıtmamakla beraber gerçek gözlemlerde bulunur. Ege bölgesinde Menderes Vadisi boyunca ilerleyerek Aydın’a ulaşır. Menakıbname’ye göre, yolu üzerindeki Nizar köyünde en önemli müritlerinden biri olan Börklüce Mustafa ile ilk kez tanışır. Daha sonra Tire üzerinden İzmir’e geçer. Menakıbname’de İzmir’den, Hıristiyan nüfuslu Ceneviz hakimiyetindeki Sakız Adası’na geçtiği söylenir. Kütahya ve Domaniç üzerinden Bursa’ya yaptığı yolculuğu sırasında ise Sürme Köyü’nde diğer önemli bir adamı olan Torlak Kemal’i tanır. Sonra Rumeli’ye geçerek Edirne’ye yerleşir. Şeyh Bedreddin burada kendisini ziyarete gelenlerle görüşerek faaliyetlerini genişletir. Bu faaliyetleri Osmanlı Devleti’nin parçalanıp şehzadelerin birbirleriyle mücadele ettiği bir döneme denk gelir. İlim ve erdemi etrafta duyulmuş olan ve Edirne’de hükümdarlığını ilan eden Musa Çelebi tarafından 1411 yılında Şeyh Bedreddin kazasker olarak tayin edilir. Çelebi Mehmet, kardeşi Musa Çelebi karşısında galip gelip 1413 yılında hükümdar olunca, Şeyh Bedreddin kazaskerlik görevinden alınır, ilim ve erdemine saygı duyulduğundan maaş bağlanarak İznik’te bir nevi zorunlu olarak oturmasına izin verilir.
Şeyh Bedreddin, gezilerinde tanıdık adamları olan Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in Aydın ve Manisa’da isyan hazırlıklarını hızlandırdıklarını öğrenir. Şeyh Bedreddin, bir durum değerlendirmesini yapmak üzere, hacca gitmek bahanesiyle önce Kastamonu’ya gider. Kastamonu’dan da Karadeniz yoluyla Eflak voyvodasının yanına geçer. Şeyh Bedreddin, Eflak’tan ayrılarak Osmanlı topraklarına bağlı olan Bulgaristan’daki Silistre, Dobruca ve Deliorman yöresindeki Türkmenlerin arasında çalışmalarını hızlandırır. Ayaklanmanın merkezi olarak Deliorman bölgesini seçer. Şeyh Bedreddin, artık Osmanlı’nın gidişatından hiç memnun değildi. Halk da beceriksiz yönetimlerden usanmıştı.
Bu durumu gözden geçiren Şeyh Bedreddin ve arkadaşları peş peşe rastlayan üç ayrı yerde ayaklanma çıkartırlar. Börklüce Mustafa, bazı tarihçilere göre ilk kez 1415 yılında 6 bin kişilik bir güç toplayarak isyanı başlatır. Börklüce’nin arkadaşları arasında Anadolu’da ezilen Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi olan savaşçılar da vardı. Osmanlı ordusuna karşı kendilerini savunmak zorunda kalan Börklüce Mustafa ve arkadaşları, günümüzde İzmir’in Karaburun olarak bilinen sahada toplanırlar. Burada yapılan savaşta Osmanlı ordusu komutanı Süleyman Paşa’yı ve ordusunu darma dağınık halde yenilgiye uğratırlar. Bu savaşta ordu komutanı Süleyman Paşa da öldürülür. Bunun üzerine Osmanlı Padişahı Mehmet Çelebi, Saruhan Beyi olan Ali Bey’i Aydın’a vali olarak tayin eder. Ali Bey de aynı yerde yapılan çarpışmalarda Börklüce ve arkadaşlarına yenilir. Beraberinde kalan az miktardaki Osmanlı askerleriyle Manisa’ya çekilir.
Bu yenilgilerden bıkıp öfkelenen Sultan Çelebi Mehmed (I. Mehmed), oğlu Murat ve veziri Beyazıd Paşa’yı isyanları bizat bastırmak için görevlendirir. Beyazit Paşa, acımasız ve kan akıtmayı seven bir padişahtı. Yeni komutanlar isyan bölgesine gelirken yolda rast gele önlerine gelen suçsuz, günahsız ihtiyar, kadın ve çocuk demeden hepsini kılıçtan geçirerek öldürürler…
Şeyh Bedreddin taraftarları ile Osmanlı orduları karşı karşıya geldiklerinde, düzenli ordu birlikleri isyancılara göre hem sayıca hem de savaşma yeteneği bakımından daha deneyimliydi. Börklüce Mustafa’nın güçleri düzenli ordu karşısında daha önceki savaşlarda verdikleri zayiatlar nedeniyle daha fazla dayanamazlar. İsyancıların çoğu yapılan savaşta öldürülür. Geriye kalanları ise sağ olarak esir alınırlar. Börklüce Mustafa da sağ yakalananlar arasındaydı. Börklüce Mustafa’nın gözü önünde tüm sağ yakalanan adamları kılıçtan geçirilerek öldürülür. Bu manzarayı Börklüce Mustafa’ya seyrettiren komutanlar sonunda O’nu da bir deveye bindirerek çarmıha gererek öldürürler!..
Ayaklanmanın önderlerinden bir diğeri olan Manisalı Torlak Kemal’di. Torlak Kemal’in başını çektiği isyancıların yenilgisi Şeyh Bedreddin ve yanındakilerin moralini tamamen bozar. Bu moral bozukluğu isyana katılanlar arasında yayılarak, isyancıların dağılmasına neden olur…
İsyanların yenilgiye yol açmasına neden olan dönemde Şeyh Bedreddin, İsfendiyaroğlu’nun yanında bulunuyordu. Yenilgi haberlerinden sonra O, Türkmenlerin yoğun olduğu Deliorman bölgesine geçer. Burada büyük bir ordu toplama çalışması daha başlangıçta iken bir baskın sonucunda Şeyh Bedreddin yakalanır. Yakalanan Şeyh Bedreddin, yargılanmak üzere Serez’e gönderilir. I. Mehmet Çelebi’nin huzurunda toplanan özel bir mahkemede Şeyh Bedreddin, ulema tarafından yargılanır. Sonra kısa bir mahkemeden sonra Şeyh Bedreddin’e idam cezası verilir. Şeyh Bedreddin için: “Kanı helal, malı haram!” fetvasıyla 18 Aralık 1418’de Serez’de çıplak olarak asılmak suretiyle cezası infaz edilir!.. Bu idam cezası uzun süre asılı kaldıktan sonra, indirilerek Şeyh Bedreddin taraftarlarınca gömülür.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra 1924’te gerçekleşen mübadelede, Simavna’daki tekkesinin bahçesinden kemikleri alınarak Topkapı Sarayı’nda çinko bir kutuda bir süre muhafaza edilir. Sonraları 1961 yılında İstanbul’da Divanyolu üzerindeki II. Mahmud türbesine gömülür.
Anadolu’da haksızlığa ve zulme baş kaldıranlar sadece Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa, Torlak Kemal’ler değildi. Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Dadaloğlu ve diğer onlarca Anadolu isyanının önderleri hep zulme karşı çıkarak, insanca bir yaşam için savaştılar. Ser (Baş) verdiler, lakin yollarından geri dönmediler! Bu isyanların takipçileri ise 1960’lı yıllardan bu yana Anadolu’da haksızlığa ve zulme isyan ederek, insanca bir düzen, sosyal ve gerçek bir adaletin yerleşmesi için uğraşı vermekteler! Bu yolda savaşarak, nice canlar kendi halkları için ölerek aramızdan ayrıldılar! Elbette ölen canlar, dökülen kanlar boşa gitmedi. Zira onların çabalarıyla, Anadolu’da adaletsizlik herkesi rahatsız edecek boyutlara tırmandı! Adaletsizliğe çare bulmak da herkese düşen güncel bir görev!.. Öyle ise haydi adaletli bir Türkiye için hep beraber ileri!..
27 Haziran 2017
Kaynak: Şeyh Bedreddin Destanı, Nazım Hikmet
Newroz Gazetesi, SOSYALİZMİN BABASI MAZDEK’TEN MODERNİTEYE KÜRTLER I,. II., III
Jiyana Lenin, A. Balî, Weşanên Rê, 1980