Tarih tekerrür eder mi? Tartışılıyor, daha üzerinde bir uzlaşmaya varılmış değil. Fakat şunu biliyoruz; benzer koşullar, benzer eğilimler üretir; yani yasalar ve eğilimler arasında her zaman doğrusal ilişkiler vardır.
Hüsnü GÜRBEY / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Aradan çok uzun bir süreç geçmesine rağmen Fransa’nın uluslaşma süreci ile Kürtlerin uluslaşma süreci arasında paralellikler vardır. Fransa bu süreci Jeanne d’Arc gibi yurtsever genç bir kızın coşkulu çabasıyla nasıl aştığını kitaplarda okuyoruz.
Fransa’da uluslaşma süreci başlangıcında feodal beyler, lordlar, dükler, baronlar oldukça güçlüdürler; her biri kendi başına birer yarı bağımsız devlet gibidirler. Kral -Doğu’nun aksine- eşitler arasında ancak birincidir. Bu durum XIV. yüzyıldan itibaren burjuvazinin gelişmesiyle beraber kral lehine değişmektedir; başında mutlak krallıkların bulunduğu ulusal devletler doğmaktadır. Her doğumda olduğu gibi, ulusal devletin doğuşu da sancılıdır. İngiltere ile Yüzyıl Savaşları (1337-1453) sırasında, feodal beylerin en güçlülerinden biri olan Burgonya Dükü, İngiltere ile ittifak kurarak Fransız Kralına büyük kayıplar verdirir. Burgonya’nın Fransa’nın bir parçası olmasını isteyen Jeanne d’Arc, düke şöyle bir mektup yazar: “Jeanne sizin… Fransa Kralıyla uzun, doğru ve güvenli bir barış yapmanızı istiyor… Bütün yüreğimle, kutsal Fransa krallığına karşı savaşmamanızı rica ediyorum” diyecektir.
Jeanne, Fransa halkına, Fransız ulusal duygusunu aşılar. Kralın davasını, ulusal dava haline getirir ve herkesi kendisi kadar yürekli ve istekli olmaya çağırarak ulusuna hizmet eder. Jeanne’in “bir damla Fransız kanı döküldüğünü gördün mü saçlarım diken diken oluyor” sözlerini işten değişik saflardaki gençler, ulusal birliğin her şeyden daha önemli olduğu bilinciyle harekete geçiyorlar. Böylece Fransa’da ulusçuluk, bölgeciliğin yerini alır. Birleşik bir krallığın başında güçlü bir hükümdar egemenliği çağı başlar.
Kürtlerde; Zarife Xanım’dan (Alêşêr’ın eşi) Leyla Kasım’a, Arîn Mirkan’a, Leyla Güven’e kadar sayısız kadın kahraman yetişti, ama hiçbirisi Jeanne d’Arc misyonunu yerine getiremedi.
Rojava’da, Kürt kadınları IŞİD karşısında bütün dünyayı hayran bırakacak bir kahramanlık destanını yazdılar, yine olmadı.
Kürtler, önce aşiretçilikten, şimdide bölgecilikten, particilikten ve “Serok”çuluktan bir türlü kendilerini kurtaramıyorlar.
Bu ne çelişki ne aşılmayan bir açmazdır.
Kişisel hırslar, ulusal davanın önüne geçmiş.
Bu yüzden kanlarıyla, canlarıyla kazandıklarını ya tek tek kaybediyorlar ya da tehlikeye atıyorlar.
Kahramanlık çağı da değil ki, bir Jeanne d’Arc beklensin!
Geçmişin deneylerinden biliyoruz; halkların tarihinde, çözümsüz sorun yoktur.
Kartacalıların ünlü komutanı Hannibal (İ.Ö. 247-183/181) o ünlü sözleriyle: “Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız.” (Latince: Aut viaminveniam aut faciam.)
Başka çare var mı?
22.12.2020