Kendine Münhasır Laiklik 

Laiklik terimi ilk defa İngiltere’de 16. yüzyılda, papaz olmayanların da kiliseleri yönetebilmelerini isteyen fikir akımını ifade etmek için kullanılmıştır. 

Laiklik Fransa’da 1870 yılından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. 

Batı uygarlığının kendine has fikri ve siyasi gelişimi çerçevesinde laiklik ortaya çıkmıştır. 

Batıda ihtiyaçtan doğan laiklik, İslam coğrafyasına aslı değiştirilerek, içeriği boşaltılarak, amacından saptırılarak laiklik diye yutturulmaya çalışılıyor. 

Laiklik: Türk Dil Kurumu sözlüğündeki tanıma göre, “Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan kişi veya kurum” diye tanımlanır. 

Bu tanımdan anlaşıldığına göre devlet bütün inançlara eşit mesafededir. 

  • Türkiye’deki okul sayısı: 67.000 
  • İmam Hatip Okulu sayısı: 5.138 
  • İlahiyat Fakültesi sayısı: 125 
  • Hastane sayısı: 1.220 
  • Sağlık ocağı sayısı: 6.300 
  • Cami sayısı: 85.000 
  • Kilise sayısı: 270 
  • Cemevi sayısı: 100 
  • Doktor sayısı: 77.000 
  • Din görevlisi sayısı: 90.000 

Türkiye’de her 900 kişiye bir doktor düşerken, her 780 kişiye bir din görevlisi düşüyor. 

  • Türkiye’deki kütüphane sayısı: 1.435 
  • Almanya’daki kütüphane sayısı: 11.000 
  • Devlet tiyatrosu olan kent sayısı: 13 
  • Kur’an kursu olan kent sayısı: 81 
  • Kur’an kurslarının toplam sayısı: 3.852 
  • Türkiye’de 1 opera, 11 bale, 10 heykel, 18 resim, 18 sinema, 38 tiyatro derneği vardır. 
  • Cami yaptırma derneği sayısı: 35.000 
  • İçişleri Bakanlığı’nın bütçesi: 96.4 Milyar 
  • Ticaret Bakanlığı bütçesi: 56 milyar 
  • Dışişleri Bakanlığı bütçesi: 39 milyar 
  • Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi: 130 milyar 

Bu bütçe 8 bakanlığın bütçesine denk ve 22 üniversitenin bütçesine eşittir. 

İşte laik Türkiye’nin gerçek laiklik tablosu budur. 

“Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganı atanlar ya işin farkında değillerdir ya da bu gerçekliği görüp kabullenemiyorlardır. 

Dünya üzerindeki tek “Laik – Müslüman” ülke olmakla övünenler büyük bir yanılgı içindedirler. Ülke İslam’ın yeşiline boyanmıştır. 

Demokrasiyle laiklik birbirini bütünler. Demokrasinin olmadığı yerde laiklik, laikliğin olmadığı yerde de demokrasi olmaz. 

Onun içindir ki yüzyıllık cumhuriyette laiklik ve demokrasinin varlığı/yokluğu hep tartışıla gelmiştir. 

Türkiye’de dinle devlet arasında sıkı bir ilişki vardır. Devlet dini esasları kendine göre belirler. Dini kurumlar da devlete hizmet ederler. 

“Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman laik olmamıştır. Dinle devlet işlerini ayırdım, demiş ama birtakım işlerini din üzerinden halletmekte hiçbir sakınca görmemiştir.” (Ümit Kıvanç) 

Dinin, devlete ve iktidara karşı tehlikeli olduğu ve rakip olarak görüldüğü anda ya toplumsal etkinliği kırılmış ya da kendisinden yararlanılarak tehlike savuşturulmuştur. Buna örnek olarak Refah Partisi’nin siyaseten tasfiye edilmesi ve birçok tarikatın kollanıp korunması, palazlanması, AKP iktidarına zemin hazırlanması verilebilir. 

Yüzyıllık bir cumhuriyette hâlâ Aleviliğin “sapkın bir mezhep” olarak görülmesi, Yahudi karşıtlığının her geçen gün yükselmesi, kiliselerin ya yıkılması ya da camilere dönüştürülmesi, havraların esamesinin zaten okunmaması, Diyanet İşlerinin sadece Hanefilik mezhebine hizmet etmesi, bütçesinin sekiz bakanlığın bütçesine denk bir kurum olması, sayıları binlerle ifade edilen Kur’an kursları, zorunlu din kültürü dersi ancak ve ancak “kendine münhasır” bir laiklikle anlatılabilir. 

Laiklik gündeme geldiğinde, meşruiyetine, statüsüne, sınırsız yetkilerine ve verdiği siyasi mesajlarla Diyanet İşleri Başkanlığına kimse laf edemiyor. 

Cumhuriyet, şeriat tehlikesini savuşturduktan sonra kendine münhasır laiklik anlayışıyla, yani “resmi laiklik” anlayışıyla dinin ve Müslümanların Hanefi Mezhebinin menfaatlerini en iyi şekilde korumuştur. Şafiler, Aleviler, gayrimüslimler devletin generallik, valilik, genel müdürlükler gibi önemli devlet kademelerinde görev alamazlar. 

Sisteme, rejime muhalif olmayan İslami siyasi parti, tarikat, dernek, vakıf vb. ödüllendirilir, muhalif olanlarsa ezilirler. 

Sol ve komünizm karşıtlığı, İslamcılığın Türk sağıyla bütünleştiği, belki de devletin bekası için bir projeydi. 

Dün “Komünistlikle Mücadele Polisi” kurmayı önerenlerin önerisi bugün kabul edilmiş gibi sol partilere nefes aldırılmıyor. 

Sonuç olarak asıl dert, mesele siyasal İslam “Din elden gidiyor” diyerek koltuğa (iktidara) sıkı sıkıya yapışmış bırakmak istemiyor, Kemalistler de olmayan laikliği “Laiklik elden gidiyor” diyerek koltuğa (iktidara) sahip olmak istiyorlar. Ortada olmayan laiklik eziliyor. 

Elbette ki demokratik bir ülkenin olmazsa olmazları laiklik ve demokrasidir. 

Yazarın diğer makaleleri 

Verified by MonsterInsights