Ana SayfaNIVÎSKARÊNİttihat Terakki Cemiyeti ve Kürtler

İttihat Terakki Cemiyeti ve Kürtler

Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

İttihat Terakki, II. Abdülhamit’in istibdat rejimine karşı Osmanlı devletinin çöküşünü engellemek amacıyla kurulan ve bu minvalde faaliyet gösteren gizli bir ihtilal komitesidir. Bu cemiyet 1889 – 1918 tarihleri arasında faaliyet yürütmüştür. Meşrutiyetin ilanı, 31 Mart vakası, Bab-ı Ali baskını, 1. Dünya Savaşı gibi Osmanlı tarihine damga vuran olaylarda yer almıştır. 3 Haziran 1889 tarihinde İstanbul’da beş Askeri Tıbbiye Öğrencisi tarafından İtalyan Carbonari Cemiyeti örnek alınarak İttihad-ı Osmani Cemiyeti adıyla kurulmuştur. Bu cemiyetin kurucuları 1-) İbrahim Temo (Arnavut) 2-) Abdullah Cevdet (Kürt) 3-) İshak Sükuti (Kürt) 4-) Mehmet Reşit (Çerkez) 5-) Hikmet Emin’dir (Türk). Bu cemiyet başlangıçta tıbbiye, harbiye, mülkiye öğrencileri arasında bir düşünce kulübü görünümündeydi. Bu öğrenciler Fransa’da yaşayan Ahmet Rıza Bey ile bağlantı kurdular. Cemiyet Ahmet Rıza Bey tarafından yönlendirilmeye başlandı. Cemiyet daha çok tanındı ve yönetim karşıtları arasında daha fazla örgütlenerek yandaş toplamaya başladı. Ahmet Rıza Bey Fransa’da Fransız İhtilali’nden etkilenerek cemiyetin adını Nizam ve Terakki olarak değiştirmek istedi. Diğer cemiyet üyeleri cemiyetin adında İttihat’ın yer almasında ısrarcı oldular. Böylece İstanbul’dakilerin İttihat’ı ile Ahmet Rıza Beyin Terakki’si bir araya getirilerek İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) oldu. Cemiyet üyeleri İstibdat rejiminin yıkılmasını, 1876 Kanun-i Esasi’nin yeniden yürürlüğe konmasını ve Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın yeniden açılmasını istiyorlardı. Ayrıca Abdülhamit’in bir an önce tahttan indirilmesi gerektiğine inanan yurt içindeki örgüt üyeleri ile bu konuda acele edilmemesi gerektiğini düşünen Fransa’daki örgüt üyeleri ve Ahmet Rıza Bey arasında görüş ayrılığı çıkmıştı. Örgüt adını ilk kez 30 Eylül 1895 yılında İstanbul’da Ermeni olayları sırasında duvarlara afiş yapıştırarak, bildiriler dağıtarak duyurdu. Ermeni protestolarının çatışmaya dönüşmesi cemiyetin aradığı fırsata dönüştü. 120 askerin hayatını kaybettiği 172 Ermeni’nin öldüğü bu olayda yönetimi suçlu bulan cemiyet üyeleri halkın yönetime karşı harekete geçmesi konusunda bildiri dağıtmaya başladılar. Cemiyetin yaptığı bu eylem Abdülhamit’i kızdırdı. Sorumlu olan cemiyet üyeleri bir bir tutuklanmaya başlandı hapse atıldılar, sürgüne gönderildiler. Sürgün edilen üyeler bir yolunu bulup Paris’te toplandılar. Cemiyetin merkezini Paris’e taşıdılar. Faaliyetlerini burada sürdürmeye başladılar. Belli bir süre sonra Osmanlı baskısından dolayı cemiyet Paris’ten çıkarıldı. Yayın organı Meşveret’in kapısına kilit vuruldu. Yeni merkezlerini Belçika’nın Brüksel şehrine taşıdılar. Oradan da çıkarılınca bu kez merkezlerini İsviçre’nin Cenevre şehrine taşıdılar. Burada kurdukları Osmanlı Gazetesi aracılığı ile Abdülhamit aleyhine propaganda yapmaya başladılar. Cemiyet üyelerine Avrupa’da Jön Türkler deniliyordu. Abdülhamit İttihatçıların Avrupa’daki çalışmalarından rahatsızdı. Bu işi barış yoluyla halletmeğe karar verdi. Cemiyetin çalışmalarını sonlandırmak için Ahmet Celalettin Paşa’yı Avrupa’ya gönderdi. Cenevre’de cemiyet üyeleri ile görüşen Ahmet Celalettin Paşa kendilerini tatmin edecek reformların yapılacağı ve haklarındaki kovuşturmalara son verileceği, kendilerine tekrar memuriyet verileceği aksi takdirde çalışmalar devam ederse vatandaşlıktan çıkarılacakları, bir daha yurda dönmelerine izin verilmeyeceğini bildirerek Mizancı Murat Beyi ikna etmeyi başardı. Cemiyet üyelerinden birçoğu İstanbul’a döndü bir bölümü de Osmanlı devletinin çeşitli yurtdışı temsilciliklerinde görevlendirildiler. Ahmet Rıza Bey, Doktor Nazım ve çevrelerindeki bir grup Avrupa’da kalarak çalışmalarını, eylemlerini sürdürdüler. İttihat ve Terakki Cemiyeti bir dönem için dağılmış oldu.

20. YÜZYILDA İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ

20. yy’a girildiğinde 1904 Japon-Rus savaşında kazanan tarafın meşruti monarşi ile yönetilen Japonya’nın olması ve Abdülhamit’in reform vaatlerinin yerine getirilmemesi, bunların bir aldatmaca olduğu anlaşılınca İttihat Terakki Cemiyeti üyeleri uzun bir süre sonra tekrar ayağa kalktılar. Bunun yanı sıra farklı ideolojilere sahip bazı cemiyetlerde ortaya çıktı. 1906 yılında Talat Paşa tarafından Selanik’te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti hızla taraftar bulmaya çalışarak adını duyurmaya başladı. Cemiyete katılanlar arasında Cemal Bey, Enver Bey, İsmet Bey, Kazım Bey gibi 3. Ordu mensubu askerler de bulunmaktaydı. Meşrutiyetin ilanını sağlamak, hükümete karşı gizli eylemlerde bulunmak amacı taşıyorlardı. Bu cemiyet 27 Eylül 1907’de İttihat ve Terakki Cemiyeti ile birleşmiştir. Şam merkezli olarak kurulan aralarında 5. Ordu subaylarının ve Mustafa Kemal’inde bulunduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti 1906’da kuruldu.1907’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’yle birleşti ve ll. Meşrutiyet’in ilan edilmesinde rol oynadı. İttihat ve Terakki Cemiyeti padişahı reformların önünde engel olarak görüyordu. Vatanı kurtarmak adına bugün olduğu gibi gerçeklerin üzerini kapatarak imparatorluğun hetorojen yapısını inkar ederek Arnavut, Bulgar, Makedon ve Ermeni’yi… yok sayarak eşitlikten uzak Osmanlıcılık yapıyorlardı. 1908 yılına girildiğinde Balkanlarda etkinliğini artırmak isteyen Rus İmparatorluğu ile Ortadoğu’yu ele geçirmek isteyen ve Hindistan gibi deniz aşırı sömürgelerini kontrol altında tutmak isteyen İngiltere arasında Estonya’nın Başkenti Reval’de 9 Haziran 1908 yılında bir görüşme gerçekleşti. Rus İmparatoru II. Nikolay ile VII. Edward arasında gerçekleşen bu görüşme ile Ruslar İngilizlerin sömürgesi olan Hindistan üzerinde hak iddia ediyorlardı. İngilizler ise Kırım’da imtiyaz talep ediyorlardı. Bu iki ülke aralarındaki bu sorunları çözmek için bir araya geldiler. Ayrıca hasta adam olarak gördükleri Osmanlı İmparatorluğunu Balkanlardan söküp atmak istiyorlardı. Bu görüşme Osmanlı İmparatorluğunu doğrudan ilgilendiriyordu. Abdülhamit bu görüşmeye çok önem veriyordu. Ama bütün çabalarına rağmen bu görüşmeye engel olamadı. Reval görüşmeleri sonucunda önemli sonuçlar elde edilmişti. 1-) İngiltere Rus Çarlığına Balkanlardaki Panslavizm politikasını uygulaması için alt yapı hazırladı. Balkanlardaki birçok halk sonraki yıllarda ayaklanacak, Osmanlı’ya karşı isyan edecekti. 2-) Ruslar boğazlar çevresinde rahat bırakılacaktı. 3-) İran iki ülke arasında paylaşıldı. Kuzeyi Rusların güneyi ise İngilizlerin hâkimiyeti altına girdi. 4-) İngiltere’nin Kürdistan’a yönelik politik ve stratejik önceliği petrol ve Musul’un çevresine egemen olmak. Kürdistan’a hakim olarak Hindistan gibi deniz aşırı sömürgelerine güvenli bir şekilde ulaşacak ve hakimiyetini sağlama alacaktı. 5-) Irak, Güney Sudan, Mısır İngilizlere bırakılmıştır. 6-) Almanlar üzerinde baskı artırıldı. 7-) II. Meşrutiyetin ilanı için zemin hazırlandı. 😎 Jön Türklerin popülerliği arttı.

ENVER BEYİN İSYANI

Reval görüşmeleri sonrası Abdülhamit’in pasif ve yanlış dış politikasından dolayı Osmanlı İmparatorluğunun parçalanacağı düşüncesi İttihat Terakkicilerde güçlendi. Reval görüşmesini Abdülhamit’e karşı siyasi propaganda malzemesi olarak kullandılar. Bu da ihtilal sürecini hızlandırdı. Eğer meclis açılır Hristiyanlara eşitlik verilirse Makedonya elden çıkmaz, ülkenin bütünlüğü sağlanır diye düşünüyorlardı. Selanik’te Binbaşı olan Enver Bey ve ihtilal hazırlığı yapan İttihatçılar çalışmalarına hız verdiler. Bunun haberini alan Abdülhamit Selanik Merkez Kumandanı olan Nazım Beye konuyu araştırması için yetki verdi. Nazım Bey yaklaşmakta olan ihtilalin kokusunu alınca cemiyet üyesi Enver Bey eniştesi olan Nazım Beye suikast düzenlemeye karar verdi. 11 Haziran günü gerçekleştirilen başarısız suikast sonucu Divan-ı Harbe sevk edilen Enver Bey emrindeki askerlerle dağa çıkarak isyan başlattı. Enver Beyden iki gün sonra Niyazi Bey dört gün sonra Eyüp Sabri Bey dağa çıkarak isyana destek verdi. Abdülhamit bu isyan karşısında başarısız olunca 23.07.1908 Meşrutiyeti 2. kez ilan etti. Enver Bey bir anda hürriyet kahramanı oldu. Meclisin tekrar açılması ile çoğunluğu oluşturan İttihat ve Terakki cemiyeti sadrazam olarak kendilerine yakın olan Kamil Paşa’yı atadılar. Bu dönemde kaynayan Balkanlarda Bosna Hersek ilhak edilmiş, Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmişti. Kamil Paşa Hükümeti Balkanlarda gelişen olaylara karşı adeta seyirci kalmıştı. Bu gelişmeler padişah yanlısı olanlara İttihatçılara yüklenmelerine ve onlara karşı çıkmalarına fırsat doğurmuştu. Bu durum İttihatçılara muhalif olan Serbesti Gazetesi Baş Yazarı Hasan Fehmi Beyin suikast sonucu öldürülmesi İstanbul’da infiale sebep oldu. Hasan Fehmi’nin cenazesi monarşi yanlıları tarafından büyük bir kitlesel gösteriye dönüştürüldü. Kalabalık Yıldız Sarayı’na yürümeye başladı. Abdülhamit’ten meşrutiyetin kaldırılmasını, şeriatın geri getirilmesini Abdülhamit’in yeniden ümmetin başına geçmesini meyhanelerin kapatılmasını, Müslüman kadınlarının sokaklarda tek başlarına dolaşmalarını yasaklamalarını istediler. Yeni rejime karşı gelişen bu tepki tarihe 31 Mart Vakası olarak geçen isyana dönüştü. Bu olay karşısında çaresiz kalan hükümete karşı Abdülhamit sadrazam değişikliğine gitti. Hareket ordusu isyanı bastırdı 30 kadar isyan elebaşısı idam edildi. Daha sonra Hareket Ordusu sıkıyönetim ilan ederek Yıldız Sarayı’nı kuşattı. Abdülhamit tahttan indirilerek Selanik’e sürgüne gönderildi. Yerine V. Mehmet Reşat getirildi. Mehmet Reşat iktidarın elinde bir kukla olmaktan ileri gidemedi. Yapılan Kanuni Esasi değişikliği ile siyasi güç tamamıyla meclise geçti.

I. Dünya Savaşı’ndaki yenilginin kesinleşmesinden sonra Talat Paşa hükümeti 8 Ekim 1918 tarihinde istifa etti. 1 Kasım’da yapılan olağan üstü kongrede İttihat ve Terakki Cemiyeti kendini feshederek Teceddüd Fırkası adıyla yeni bir parti kurulmasına karar verildi.

İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ VE KÜRTLER

İttihat ve Terakki Cemiyeti başlangıçta devletin anayasal düzene tekrar kavuşmasını, Meclisi Mebusan’ın açılmasını amaçlayan gizli bir dernek olarak kuruldu. Bu derneğin beş kurucusundan ikisi Abdullah Cevdet ve İshak Sükuti Kürt. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat ve Terakki Fırkası adını almıştır. 1913 Bab-ı Ali baskınından sonra yönetime hakim olmuştur. İttihat ve Terakki’nin başa geçmesinden sonra Kürt sorunu farklı bir boyut kazanmıştır. 4-9 Şubat 1902’de Paris’te yaptıkları kongrede tüm etnik ve dini gruplara ıslahat vaadinde bulunan ve her halkın kendi diline geleneklerine ve dinlerine göre yaşaya bileceklerini söyleyen İttihatçılar 1909 yılında kabul ettikleri programlarında her etnik yapının ilkokullarda kendi anadilleri ile eğitim yapabileceklerini belirtmişlerdir. İttihatçıların vaatleri farklı etnik yapılara ait bazı aydınlar ve yazarlar tarafından çeşitli açıklamalar ve yayınlarla desteklenmiştir. Bunlardan biride Ziya Gökalp’in 1909’da yayınlanan Peyman Gazetesi’nin 12. sayısındaki bir yazıdır. Bu yazıda şu ifadeler yer almaktadır. “Kürtlerin yalnız bir derdi vardır. O da cehalettir. Bu derdin dermanı okumak, yazmak ve dünyayı öğrenmektir. Bundan böyle Kürtçe kitaplar yazılacak. Kürtçe gazeteler neşr olunacak, mekteplerde Kürtçe lisanıyla ilim ve marifet öğretilecek. O zaman Kürtler de zengin olacaklar, bahtiyar olacaklar.” 1902’de yapılan ve içlerinde Kürt temsilcilerinin de bulunduğu İttihat ve Terakki’nin Paris Kongresindeki vaatlerinden ve de Gökalp’in Peyman Gazetesi’ndeki yazısından yola çıkılarak cumhuriyetin kurulmasından öncede bazı Kürt aydınlarının taleplerinin olduğu ve bu taleplerin “kimlik” ve “dil” üzerinde yoğunlaştığı söylenebilinir. İttihat Terakki Fırkası yöneticilerinin ekseri çoğunluğu Balkan, Kafkas, Dağıstan… gibi dışardan ülkeye göç etmiş ailelerin bireyleriydiler. İttihat Terakki’nin ilk dönemlerinde uygulanan Osmanlıcılık ve İslamcılık ilkeleri ile siyaset yapılırken Kürt coğrafyasında da ciddi bir heyecan ve sempati uyandırmış, taraftar toplamışlardı. Daha sonraları iktidarda kalabilmeleri için Pantürkist politikalar izlediler. Bu politika değişikliği Kürt aydınlarını, siyasetçilerini, ileri gelenlerini rahatsız etmeye başladı ve Kürt milliyetçiliği kavramı ortaya çıktı. Oysa Mustafa Kemal’in Misakı Milli içinde formüle edilmiş hedefi Türk ve Kürt mili hudutlarıdır. Kürt halkının Osmanlı’daki ilk yasal örgütü 1900 yılında kurulan “Kürdistan Azm-i Kavı Cemiyeti”dir. Osmanlı sınırları içindeki ilk legal Kürt gazetesi “Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi”dir. 22 Nisan 1898’de Kahire’de ilk Kürtçe gazete olan “Kürdistan” yayın hayatına başlamıştı. Midhat Bedirhan ve Kardeşi Abdurrahman Bedirhan İstanbul’da yayımlamak istedi. Osmanlı yönetiminin izin vermemesinden dolayı sürgünde Kahire’de çıkarıldı. O dönemde İttihat ve Terakki’nin yayın organı olan “Osmanlı Gazetesi” ile “Kürdistan Gazetesi” arasında büyük bir paralellik ve yardımlaşma görülüyordu. Kürdistan Gazetesi bir süre İttihat ve Terakki’nin matbaasında basıldı. Zaman zaman Midhad Bedirhan’ın makaleleri Osmanlı Gazetesi’nde yayınlanmıştır. Bu dönemde bütün Kürtler Meşrutiyet’ten ve birlikten yana bir uğraş içindeydiler. II. Meşrutiyet’ten sonra kurulan ilk Kürt organizasyonu “Kürt Teavvün ve Terakki Cemiyeti”dir. 1909 yılında Kürt kulüplerine (dernek) çeşitli zorluklar çıkarılmış ve sonunda kapatılmışlardır. Bu olay İttihat Terakki ve Kürtlerin arasını açmıştır. Türkçülük ve milliyetçilik yanları ağır basmıştır. İttihat ve Terakki yönetimi başarısızlığa uğradıkça ve Türk olmayan halklara karşı dost olmayan politikasını uyguladıkça muhalefet güçlendi ve Kürtler de genellikle İttihat ve Terakki karşıtı olan Hürriyet ve İtilaf Fırkasında yer aldılar. Kürtler 1912 genel seçimlerinde Bedirhan’i ailesinden Hasan Paşa’yı Siirt ilinden milletvekili seçtiler. İttihat ve Terakki’nin meclisteki ezici çoğunluğu ve baskıları sonunda Hasan Paşa’nın milletvekili seçilişi geçersiz sayıldı. İttihat ve Terakki bütün seçim bölgelerinde zora başvurdu ve kendi gönlünce bir seçim yaptı. Kürtler Osmanlı’dan ayrılmak istemiyorlardı. Herkes gibi eşit, diline ve kültürüne sahip çıkarak Osmanlı’nın bir parçası olan Kürdistan veya İttihat Terakkicilerin ifadeleriyle bir” Vilayet-i Şarkiye” talepleriydi.

Sonuç olarak İttihat ve Terakki’nin ittihatçılık ruhu yüzyıllık cumhuriyetin kılcal damarlarına kadar sirayet etmiştir. Ülkenin siyasi tarihine son derece vahim geleneklerin oluşmasına, yerleşmesine ve kökleşmesine de neden olmuştur. Her on yılda bir yapılan darbe, muhalif basının susturulması, muhalefet partilerinin vatan haini olarak görülmesi ve suçlanması, vatanın dış güçler tarafından bölüneceği paranoyası gibi. Bugün olduğu gibi iktidarlar eksikliklerini, yanlışlıklarını, başarısızlıklarını… kabullenmeyerek kendilerini “Pirüpak” görüp bütün başarısızlıkların sebebini muhalefete yüklüyorlar, olmazsa sebep dışarda aranır, yani illaki bir sebep, bir düşman bulunur.

Bu makale: Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 13 / Aralık 2022 (PDF) yayınlanmıştır.

KAYNAKÇA

İttihat Terakki ve Kürtler – Naci Kutlay

Osmanlı’nın son yüzyılında Kürtler – Nihat Karademir

Tarihin Arka Odası – Murat Bardakçı

Fırat Üniversitesi yayını – Mehmet Süleyman Önder

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights