İnsanlar, başta kendilerine olmak üzere çevrelerindeki A’dan Z’ye her şeye bir isim vermişlerdir. Her insanın, her coğrafyanın, her yerleşim yerinin, her çiçeğin, her böceğin, her yolun, köprünün, her hayvanın, her nesnenin vb. isminin kendine has bir anlamı, kökeni, yapısal özellikleri ve tarihçesi vardır.
Bu nesneleri birbirinden ayıran en önemli şey isimleridir.
Orijinal isimler insanlık tarihi kadar eski olup, insanlığın, uygarlığın ve kültürün izlerini yansıtır.
Bu coğrafyada asırlarca yaşamış ve hâlâ yaşamakta olan halkların varlıkları inkâr edilmiş; bununla beraber onların coğrafyalarının, yerleşim yerlerinin isimleri de Cumhuriyet’le birlikte değiştirilerek Türkçeleştirilmiştir.
En fazla isim değişikliğine Kürtlerin, Ermenilerin, Rumların, Gürcülerin, Süryanilerin ve diğer azınlıkların yaşadıkları coğrafya ve yerleşim alanları maruz kalmıştır.
Yeni isimlerin halk tarafından yeterince benimsendiği söylenemez. Halk hâlâ eski isimleri kullanmayı tercih etmektedir.
Hüseyin Avni Alparslan (1877-1921), kaleme aldığı “Trabzon İli Laz mı Türk mü?” adlı kitabında şöyle der:
“Ülkemizin sahibi olmak istiyorsak, en küçük köyün adını bile Türkçeye çevirmeli ve Ermenice, Yunanca veya Arapça biçimlerini bırakmamalıyız. Ülkemizi ancak bu şekilde kendi renklerine boyayabiliriz.”
Yani ötekilerin kimliklerini, kültürlerini, hafızalarını, renklerini yok etmeliyiz.
Belleklerini boşaltıp millîleştirmeliyiz!
Yer isimlerinin değiştirilmesi işlemleri, İçişleri Bakanlığı’nın 1940 yılı sonlarında hazırladığı 8589 sayılı genelge ile resmileşmiş ve böylece “yabancı dil ve köklerden gelen, kullanılmasında büyük karışıklığa yol açan yerleşim yerleri ile tabii yer adlarının Türkçe adlarla değiştirilmesi” süreci başlatılmıştır.
1949 yılında çıkarılan 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu ile yer adlarının değiştirilmesi işlemleri yasal bir dayanağa kavuşmuş, ardından 1957 yılında da bir “Ad Değiştirme İhtisas Kurulu” kurulmuştur.
İl Genel Meclisleri kendilerine tanınan yetkiye dayanarak yabancı isimleri değiştirmişlerdir. Böylece aynı zamanda bir kültür ve uygarlık kıyımı yaşanmıştır.
Dışarıdan ve içeriden gelen tepkiler nedeniyle, 1978 yılında “tarihi değeri olan yer adlarının da değiştirildiği” gerekçesiyle uygulamaya belli bir süre ara verilmiştir.
Sadece 12.000 köy ismi ve 28.000 yerleşim yeri adı değiştirilmiştir.
1927’de İstanbul’da Türkçe olmayan sokak, cadde ve meydan isimlerinde kapsamlı bir değişikliğe gidilerek 6.215 isim değiştirilmiştir.
Sevan Nişanyan, 3600 civarında Ermenice coğrafi yer isminin değiştirildiğini tahmin etmektedir.
“Kızıl, Çan, Kilise” gibi Hristiyanlığı çağrıştıran adlar da değiştirildi. Örneğin:
- Kızıl Kilise (Erdağı) köyü
- Kızıl Çakçak (Akyaka) ilçesi
- Kızıl Çakçak (Kayadibi) köyü
- Kızıl Kule (Hisarönü) köyü
Bu isimler alakasız, köksüz ve ruhsuz adlarla değiştirildiler.
Diyarbekir (Diyarbakır), Canik (Samsun), Gazi Ayıntap (Gaziantep), Dersim (Tunceli), Smirna (İzmir), Cebeli Bereket (Osmaniye), Menteşe (Muğla), Kırkkilise (Kırklareli), Ararat (Ağrı) gibi il isimleri de değiştirilmiştir.
Yer isimlerinin en fazla değiştirildiği iller şöyledir:
- %92 Şırnak
- %89 Siirt
- %88 Artvin
- %86 Hakkâri
- %80 Bayburt
- %79 Rize
- %78 Trabzon
Türkiye, UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı)’nun 20 kurucu üyesi arasında yer almaktadır. UNESCO Kurucu Yasası’nı 16 Kasım 1945’te imzalamıştır.
UNESCO’ya rağmen geçmişi asırlara dayalı binlerce isim tarihten silinmiştir.
Kürt, Gürcü, Tatar, Çerkez, Laz gibi isimlerin “bölücülüğe meydan vermemek” amacıyla değiştirildikleri öne sürülmüştür. Çünkü bu halklar inkâr edilerek yok sayılmaktadır.
6-21 Haziran 1941 tarihinde yapılan Birinci Coğrafya Kongresi de yer isimleriyle ilgili yapılan değişikliklerin temel dayanaklarından biri olmuştur. Bu kongrede Türkiye topraklarına “Anadolu” denilmesi kararı alınmıştır.
Sonuç olarak, bu kadim kimlikli isimlerin ırkçılığa kurban edilerek Türkleştirilmeleri bir devlet ve kültürel kırım politikasıdır. Örneğin bir sokağın adı, orada bulunan kiliseden dolayı “Kilise Sokak” iken, değiştirilerek aynı sokakta bulunan fırından dolayı “Fırın Sokak” yapılmıştır. Sadece bununla da yetinilmemiş, birçok önemli tarihi eser de yok edilmiştir. Yerleşim yerleri kimliksizleştirilmiştir.
Bu kırım, kimliksizleştirme ve hafızasızlaştırma politikalarının pek başarılı olduğu da söylenemez. Yöresel halklar hâlâ kendi aralarında, eski isimleri kullanmaya devam etmektedir.
Kaynakça
Harun Tunçel
Wikipedia.org

![Adalet: Antropolojik Bir Bakış[1]](https://rojnameyanewroz3.com/wp-content/uploads/2025/10/kuzey-sentinel-yerlileri-696x392.jpg)
