Meselenin arka yüzünü irdelemeden önce bir iki noktanın altını çizeyim:
Sinan Çiftyürek / Diğer yazıları için tıklayınız
*Bilinsin ki, bu türkü burada böyle bitmez. Kerkük Irak/İran’a bırakılmaz. Üzülen halkımızın üzüntüsü, duruma sevinenlerin ise sevinci fazla sürmeyecek.
*Kendi birliğini Güney Kürdistan’ın parçalanması üzerinden kuran ve bunun için her türlü kirli oyun geliştiren İran’ın kendisi er-geç parçalanacaktır.
*İran’ın bizzat yönlendirdiği Irak ordusu ve çeteleri “Hewlerê de saldıracağız” basıncıyla Peşmergenin Kerkük’e dönüşünü engellemek istiyor. Kürdistan halkı ve siyaseti, İran’ın ölümü gösterip sıtmaya razı etme siyasetini yutmaz Hewler gidecek basıncıyla Kerkük’ten vazgeçmez.
*Ayrıca şunu da önemle belirtmek istiyorum; Kürdistan siyaset kadrosu, “Peşmerge kaçtı evine gitti, korkak, savaşamaz” türünden propagandadan uzak durmalı. Bu hem gerçeği yansıtmıyor hem de bumerang gibi sahibine dönme içeriğine sahip. Peşmerge artısıyla eksisiyle hepimizin. Zira Peşmerge güçleri, Haşdi Şabi ve Irak ordusundan kaçmadı, yüzleştiği İran planı nedeniyle siyaset ve askeri kurmaylarının emri gereği mevzilerinden ayrıldı. Bu tutum eleştirilebilir, eleştirilmeli de ama eleştirilecek olan Peşmerge güçleri değil siyaset ile askeri komuta kademesidir.
Kürdistan bağımsızlığa giderken, düşmanla işbirliği ve ihanet yaşandı, yaşanıyor!
Kerkük’te/Kürdistan’da son üç günde ne oldu? Başta yanıtlanması gereken soru budur. Bölgenin en büyük fitne-fesat gücü İran, YNK’nin ihanetçi kanadından da güç alarak bağımsız Kürdistan’a karşı darbe yaptı. Görünürde darbeyi Haşdi Şabi ve Irak ordusu yaptı ama esasta İran kendisi planladı, hatta doğrudan istihbaratıyla, ordusuyla yer aldı. Bugün Habur sınır kapısına yönelik Irak ve İran ordusunun ortak saldırı haberleri bunun başka göstergesi. Dolayısıyla Kerkük ve tartışmalı bölgeler, biçimsel olarak Irak’ın elinde olsa da esasta 16 Ekim gününden bu yana İran’ın kontrolüne geçti. Plan neydi?
Plan, İran’ın ana aktörlüğünde, diğer sömürgeci devletlerin de desteğiyle, Kerkük/Kürdistan karşıtı kurulan ittifakın YNK içindeki bazı ihanetçi komutanlarla da işbirliği içerisinde bağımsız Kürdistan hedefini baltalamak, engelleyemezlerse Güney Kürdistan’ı ikiye bölmek olarak özetlenebilir.
Plan nasıl işledi? İran, YNK içindeki işbirlikçi grupla birlikte başta bağımsızlık referandumunu sabote etmek istedi. Bunu da Kerkük İl meclisine, “bağımsızlık referandumuna katılmıyoruz” kararını aldırarak darbe yapmak istedi ancak bu darbe engellendi. Fakat başta Kerkük olmak üzere bağımsızlık referandumu sonucunu gören İran iyicene telaşlandı yeni arayışlara girdi. Irak özellikle İran ve Türkiye, tüm ekonomik, askeri baskılarına rağmen referanduma giden ve Kerkük dahil %93 oranla açığa çıkan bağımsızlık iradesi karşısında ürkmeye başladılar. Sömürgeciler esas olarak neden ürktüler?
Kürdistan devleti, bölgede bugüne kadar olmayan referanslarla sahne almaya aday olduğunu gösterdi. Böylece mezhep ve etnik olarak tekçi İran-Türkiye’den farklı olarak hem etnik hem inançsal bakımından çoğulcu ve eşit temsiliyetli yani yeni referanslarla doğacak olan Kürdistan devleti, sömürgecilerin “bekaları” için ciddi bir tehdit idi. Engellemek için harekete geçtiler, saldırı ve kuşatmaları devam ediyor, edecek.
Saldırının şekli de oldukça önemlidir. Fitne fesat İran kendileri doğrudan Kerkük/Kürdistan’ı işgale kalksalardı, başta PDK ve YNK olmak üzere tüm Kürdistanlıları birleştireceğini bildiğinden, YNK içindeki işbirlikçileri üzerinden içerden bölme yolunu seçtiler. Böylece İran, “bir taşla iki kuşu “vururuz” yani hem “Kerkük’ü savaşsız teslim alırız hem de PDK ile YNK arasında yeni Brakujîlerle Kürtleri içerden böleriz” dedi ve taktiğinde hâlihazırda Brakûjî hariç başarılı da oldu.
Plan, Peşmerge cephesinde bozgunun yanı sıra PDK-YNK arasında yeni bir brakûjîye yol açmayı içeriyordu ki bir yanıyla plan tuttu ve Haşdi Şabi çeteleri Kerkük’e savaşmadan girdiler. Bu planla İran, hem Irak Ordusu/Haşdi Şabi çeteleri kılığında işgale yöneldi hem de Kürdistan cephesini içerden bölme taktiğini YNK’li işbirlikçi kanat üzerinden 16 Ekim günü hayata geçirdi. Pavel Talabani ve Lahur Şêx Cengi gibi hain komutanlar eliyle Haşdi Şabi ve Irak Ordusuna Kerkük kapılarını savaşsız açması, İran planının bu yanıyla tutmasını sağladı. Böylece YNK’li bazı komutanlar denetimindeki peşmerge ile savaşmaktan vazgeçip Haşdi Şabiye yol vermekle Mir Bedirhan yegeni Ezdînşêr’in tavrını tekrarladılar!
İç savaşın şu ana kadar engellenmesi iyi ama Peşmergeye “savaşsız çekil” tavrı sorgulanmalı.
PDK ve genelde Kürdistan siyaset kadrosunun, YNK’nin yurtsever kanadı ile yeni bir Brakûjîyi engelleyerek İran planın bu yönünü boşa çıkarmaları elbette kritik ve dar bir zamanda belirlenmiş doğru bir politikadır. Ama tüm tartışmalı bölgelerden savaşmadan geri çekilip Irak ordusu ve Haşdi Şabi çetelerine boş alan bırakmaları yanlıştır, sorgulanmalıdır.
Ne, “dört sömürgeci devletin İran planı ve militan yönetimi altında Kürdistan’a koordineli saldırması;
Ne, ABD ve Batılı müttefiklerin emperyal çıkarları gereği, 16 Ekim darbesinde, İran elinin Irak ve Kürdistan üzerinde güçlenmesine hizmet eden politikaları;
Ne, “Irak ordusu ve Haşdi Şabi çeteleri, İran ile birlikte çok güçlü geldiler” beyanları;
Ne de; YNK komutanlarından olup ihanetçi ekipten yer almayan Cafer Şêx Mıstefa’nın; “Kerkük’te çekilmek hata değildi. İran ordusu saldırıya eşlik ediyordu. Peşmerge can güvenliği için geri çekildik. Bu hata değildi. Tüm sorumluluğu üzerime alıyorum” demesi “tartışmalı bölgelerden” çekilmelerinin gerekçesi olamaz. Bunlar, Peşmergenin IŞİD ile savaşta kazandığı Kürdistan kent ve ilçelerinden çekilmesini haklı çıkarmaz. Halkın beklentisi, 25 Eylül’deki büyük zaferin, saldırılara karşı korunmasıydı halen de öyle ve bunun için meydanlara çıkıyor. Halk kazanılmış mevzilerin korunmasında ihanetçilere rağmen kararlıydı ve burada PDK dahil tüm siyaset kadrosuna yönelik eleştiri ve tepkisi yerindedir. Burada sorgulanması gereken Peşmerge değil siyaset kadrosudur. Peşmergeye “savaş cephesinden geri çekil” diyen siyaset kadrosu ile birlikte tepedeki birkaç komutandır.
Tekrar vurgulayayım; PDK ile YNK’in yurtsever kanadı, bazı YNK’li komutanların ihanetinin yarattığı iç gerilimi düşürüp Brakûjî çatışmasını önlemekle büyük bir başarı gösterdiler. Özellikle PDK sorumlu tavrıyla büyük fesat İran’ın yaratmak istediği Kürtler arası iç savaşı engelleyip Kosret Resul/YNK’sinin yurtsever kanadını kazandı. Şunu da ekleyelim, bir yere kadar Kerkük ana Peşmerge gücünün YNK’den olması nedeniyle Kerkük’ten geçici çekilme de anlaşılabilir. Buraya kadar tamam ama PDK’nin belirleyiciliğindeki Mahxmur, Şengal… vb. “tartışmalı bölgelerden” de Peşmergenin savaşsız çekilmesinin izahı yoktur. Bunun siyasal hesabının anlaşılır gerekçeleriyle halklara verilmesi gerekiyor.
Ya ABD ile müttefiklerinin tavrı!
Olup bitenler, 16 Ekim’de olanların ABD’nin bilgisi dahilinde olduğunu gösteriyor. Olup bitenler, Yugoslavya’dan 6 devlet üreten ABD ve AB’nin mesele Kürdistan ve Katalonya olunca “Irak ve İspanya birliği” demelerinin çifte standartlığını ve çıkar yüklü politikalarını gösteriyor.
İlginç olan ABD’nin de İran’ın Kürdistan’daki darbe planına dolaylı da olsa destek olmasıdır. Zaten Irak ordusu ile Haşdi Şabi çetelerinin Kerkük’e saldırdığı gün Koalisyon’dan, “Kerkük’te saldırı yok, koordineli hareket var” demesi bu ilginçliği ve ABD tavrını sergilemişti. Son yaşananlar gösteriyor ki ABD, Irak-Kürdistan dengesinde, Irak rejiminden yana tavır aldı. Dolaysıyla hedef aldığı İran’ın, Irak üzerinden etkisinin artmasına açıkça göz yumdu hatta destek oldu. Elbette Kürdistan siyaseti, ABD’nin, İran’a yönelik bu siyasetinin arka planını ve YNK’lilerle Kerkük’ün Irak’a teslim edilmesinde izlediği politikayı not edecek. Bir şeyi daha yani ABD ile bölgede emperyal hesapları içerse de Rusya’ın bu zor süreçte Kürdistan lehine duruşunu da not edecek! ABD, İran ile arası gerilim iken ve Körfez ülkeleriyle birlikte İran etkisini sınırlandırma arayışındayken, neden Irak ve Kürdistan üzerinde İran elinin güçlenmesine göz yumdu hatta kapıyı araladı? Birden fazla soruyu akıla getiriyor.
*ABD, Suriye meselesinde belirsizlik devam ederken, Irak’ta nihai adıma yani bağımsız Kürdistan’a uzak mı durdu? Çünkü Güney Kürdistan’ın Irak’tan ayrılması, Suriye’nin parçalanması sürecini de tetikleyeceğini en iyi ABD biliyor. Suriye ise hali hazırda bundan uzak görünüyor ve hatta BAAS rejimimin güçlenmesi söz konusu.
*Bağımsızlık referandumunun kendisinin “zamanı değil” ısrarlarına, yapılınca da “meşru görmüyorum” tutumuna rağmen bağımsızlığa yönelen Kürdistan siyasetine “bak gör bensiz halini” diyerek mesaj mı verdi?
* Bunlara, “emperyal çıkarların ön plana çıktığını da eklemek gerekir. Terazinin bir kefesinde haklı olan, haklılığını bağımsızlık referandumu ile de meşrulaştıran Kürdistan; diğer kefesinde ise Arap ülkeleri, İran ve Türkiye’nin oluşturduğu şer cephesinin ağırlık merkezi! Emperyalist ABD ve müttefikleri çıkarları gereği bu şer ittifakına yakın durdular. Özellikle ABD, Kerkük ve “tartışmalı bölgeler” konusunda Irak rejimi ile aynı dili kullanarak Peşmergenin 2014 öncesine çekilmesi yönünde bir siyaset izledi.” (ÖSP açıklamasından) Özetlediğimiz bu üç nedeninin bütünü, ABD ve Batılı müttefiklerin tutumunu özetler.
Türkiye’nin tutumuna gelince
Türkiye’nin Kerkük/Kürdistan politikasını ise şöyle özetleyebiliriz; sırf Kürt anasını görmesin diye bölgede güçlenen İran hegemonyasının arkasında nal toplama konumuna düştü. Bunu da Türkiye düşünsün.
Şimdi ne olacak ne yapılacak?
Birincisi; Haşdi Şabi çetelerini ne Kürdistan, ne bölge, ne de dünya kabul etmez, taşıyamaz. IŞİD’in Şii versiyonu Haşdi Şabi kelle kesecek ve Kürdistan halkları, bölge ve dünya güç merkezleri de bunu seyredecek? Buna ancak aklından zoru olan inanır. Kerkük’te Humeyni fotoğrafları binalara asılıyorlarsa, bu durum Kürdistan siyasetini aşan arayışlara yol açacak.
Burada bizler açısından esas mesele, Haşdi Şabi değil Irak ordusu ile arkalarındaki İran’ın Kürdistan’dan çekilmesi ya da zorla atılmalarıdır. Dolayısıyla işgal altındaki kentlerimizde halkın Haşdi Şabi çetelerine gösterdiği tepkiyi esas Irak/İran ordularına göstermeleri lazım.
İkincisi; Haşdi Şabi çetelerinin doğrudan ya da Irak ordusu örtüsü altında Kürdistan işgalini sürdürmesi, hele hele bir de Hewlêr’e yönelmesi bağımsız Kürdistan sürecini daha erken tetikleyebilir. Çünkü hem %93 meşru halk desteği var hem de Haşdi Şabi çeteleri de bunu adeta dayatacak. Unutmayalım ki, IŞİD ile savaş üzerinden Güney ile Rojava’da, Kürdistan’ın sınırları çizildi. IŞİD’in Şii versiyonu Haşdi Şabi ile savaşta iki parçanın birliği gündeme gelebilir. Başta Güney ve Rojava olmak üzere tüm Kürdistani yapılar buna hazır olmalı.
Üçüncüsü; Silah zoruyla Kerkük gerçeğini değiştirmek isteyenler halkların iradesi gerçeğiyle yüzleşeceklerdir, yüzleşmeye başladılar bile. Halklar, Kerkük ve “tartışmalı bölgeler”in Kürdistan coğrafyası olduğuna 25 Eylül’de özgür iradeleriyle kararını verdiler. Kerküklü farklı halklar ve inançlar “Kerkük ortak kentimizdir ama coğrafik olarak Kürdistan’dır” diyerek her türlü tartışmaya noktayı koydu.
Dördüncüsü; önce YNK saflarındaki iç ihanetin aşılması siyaseten hedeflenecek, zaten Mesut Barzani de, “Şu anda ise, siyasi birliktelik, Kürdistan halkının birliği ve beraberliğini korumak adına tüm siyasi tarafların birlik olmasından yana ısrarcıyız” diyor. YNK kendi iç ihanetini temizlerken, PDK’de içindeki kimi kirli çıkar ilişkilerini ayıklamalı. Bu iç ayıklanma PKK’ye yansıyacak, yansımalıdır da. PKK’de, Güney-Rojava ortaklaşmasının gerekleri ve son yeni gelişmeler üzerinden İran ile ilişkilerini gözden geçirmeli.
Beşincisi; Kerkük’te ki tablo bir kez daha çıplak gösterdi ki; Peşmerge ve istihbarat, partilere bağımlı ayrı yapılanmalar olmaktan acilen çıkarılıp ulusal kurumsallaşma doğrultusunda yeniden şekillendirilmeli.
Sonuç olarak; şimdilik kazanan İran oldu lakin büyük fitne-fesat İran ve sömürgeciler bilsin ki, keser döner sap döner gün gelir hesap döner ve Kürdistanlılar yine hesap sorar. Irak’ı demiyorum çünkü Irak diye bir devlet yok büyük şeytan İran ile ihanet çeteleri ve yandaşları kaybedecek! Kaybetmeye başladılar bile!
Güneyli halkımız; tüm baskı, kuşatma, askeri tehditlere rağmen 25 Eylül’de bağımsızlık referandumu için sandık başına giderek %93 gibi oranla “evet” deyip özgür iradelerini dünya kamuoyuna ilan ettiler. Bölge devletleri, halklar ve dünya kamuoyu da bu iradeye saygı duyup tanımalı. Herkesi, işgalci Irak rejimine ve bölgesel hesapları olan İran ile diğer sömürgeci rejimlerin, hak-hukuk tanımaz saldırganlıklarına karşı tutum almaya çağırıyoruz. 19.10.2017