Hüsnü Gürbey / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Hür Dava Partisi (Hüdapar) Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, 18 Eylül 2024 tarihinde YouTube’ye düşen demecinde; “Anayasanın 4. Maddesine” karşı olduklarını, bu maddenin kaldırılmasını istediklerini söyleyince Türkiye’de kıyamet koptu.
Vay sen nasıl böyle bir demeç verirsin?
Sen kimsin, nesin gibi hakaretvari sözler…
Siyasi düşünce olarak, Hüdapar ile zıt kutuplardayız: Pek çok konuda bir araya gelmemiz, fikir birliği etmemiz söz konusu değildir. Olamaz da!
Ancak, toplumun bazı temel-tarihsel sorunları var ki bunlara değinenleri de tu-kaka edemeyiz; aksine sorunun varlığını kabul eder, çözümüne katkıda bulunuruz.
Yüzyıllık Cumhuriyet tarihi boyunca, Anayasalar hep bir sorun olarak karşımıza çıktı. Başka bir ifadeyle Anayasalar, Türkiye’de yaşanan sorunların baş nedenidir.
1921 Anayasası’nı bir kenara koyarsak, 1924 Anayasası’ndan başlamak üzere 1982 darbe Anayasası’na kadar ve günümüzde devam eden kısmen değiştirilmiş Anayasaya kadar, bütün anayasalar, anti-demokratik bir ortamda, ırkçı-tekçi bir anlayışla ve çoğu da darbeci askerler tarafından düzenlenmiş ve halka bir plebisit anlayışıyla zorla benimsetilmiştir.
Buna itiraz eden var mı?
Konuyu basite indirgeyerek anlamamız için, ilk önce Anayasa’nın ilk dört maddesine bir bakalım:
“MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.
MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, Beyaz Ay Yıldızlı Al Bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.
MADDE 4- Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”
Şimdi burada, konuyu çok da uzatmadan bir şey üzerinde duracağım: O da 3. Madde’de geçen, “Dili Türkçedir” sözcüğüne bir bakalım.
Bir devletin dili olmaz/olamaz: Devletin ancak resmi dili olur. Hatta Kanada, Hindistan gibi çok uluslu pek çok ülkede, birden fazla resmi dil vardır. Derseniz ki Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dili Türkçedir; buna kimsenin itirazı olmaz. Çünkü bir devlette konuşulan birden fazla dil ve diyalekt vardır. Siz bu dilleri ve diyalektleri inkâr edemezsiniz. İnkâr ettiğiniz takdirde, sizler anti-demokratik bir anayasanın taraflısı olursunuz.
Resmi dillin önemi şundandır; ülkede yaşayan tüm etnik halkların veya grupların dillerinin varlığını kabul etmişsinizdir. Etnik diller vardır, özgürdür, eğitim dâhil her türlü işlem o dillerde yapılabilmektedir: Ancak resmi dil Türkçedir. Amenna!
Şimdi bu anti-demokratik maddeyi, sizler, değiştirilmesi için teklifte dahi, bulunamazsınız. Böyle bir anlayış olabilir mi? Türkiye bu anti-demokratik maddeyle, toplumsal iç sorunlarını nasıl çözer, uygar dünyada layık olduğu yeri nasıl alır veya nasıl Avrupa Birliği’ne (AB) üye olabilir.
Tabi sorun sadece dilde değildir, Anayasa’nın başlangıç ilkelerinde buna benzer anti-demokratik çok ilke vardır. Örneğin; “2. Maddede; “Atatürk milliyetçiliğine bağlı,” yine 3. Maddede; “ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” gibi içeriği muğlak, demokrasi ve toplumsal gelişmeye engel ve aynı zamanda askeri darbelere ve çatışmalara zemin hazırlayacak olan bu ilkelerin değiştirilmesi için teklif dahi edilmez oluşları, Türkiye için büyük bir handikaptır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkeleri sayılan; “insan haklarına saygılı, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti” oluşuna hiç kimsenin karşı çıkmayacağı aşikârdır; karşı çıkanları ise kaale alınmayacak kadar azınlıktadırlar.
Demek ki sorun, Hüdapar’ın çıkışı değildir: Türkiye’nin çözüm bekleyen anti-demokratik anayasa sorunudur.
Anayasalar, ilahi vesikalar değildir, insan yapımıdır; zamana ve ihtiyaçlara göre yenilenir veya değiştirilir.
Anayasanın, dördüncü maddesinde yer alan; “ilk üç maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” sözü zaten başından itibaren anti-demokratiktir.
Yaklaşık 200 yılık anayasal mücadele geleneği olan Türkiye’nin, geleceğini böyle bir maddeyle ipotek altına alması, doğrusu şaşılacak bir durumdur.
20.9.2024