Enternasyonalizm fikri, işçi sınıfı örgütlerinin 1864’den 1943’e oluşturdukları üç Enternasyonal’de vücut bulacaktı.[22] Bu Enternasyonal’ler dünyadaki, işçi sınıfı ve onun mücadelesinin öncü rolünü kabul eden parti ve sendikaların oluşturduğu, bu örgütler arasında fikir alışverişini, eşgüdümü, ortak eylemi, dayanışmayı kurumsallaştırmayı hedefleyen uluslararası örgütlerdir.
ENTERNASYONALİZM ÜZERİNE NOTLAR[1 ]-3 / SİBEL ÖZBUDUN
“Sermayenin egemenliği enternasyonaldir.
Bu nedenle tüm ülkelerin işçilerinin kurtuluş
mücadelesi de ancak,
işçilerin uluslararası sermayeye karşı
ortak mücadelesi olduğunda başarılı olabilir.”[2]
ENTERNASYONAL’LERİN SERÜVENİ
Enternasyonalizm fikri, işçi sınıfı örgütlerinin 1864’den 1943’e oluşturdukları üç Enternasyonal’de vücut bulacaktı.[22] Bu Enternasyonal’ler dünyadaki, işçi sınıfı ve onun mücadelesinin öncü rolünü kabul eden parti ve sendikaların oluşturduğu, bu örgütler arasında fikir alışverişini, eşgüdümü, ortak eylemi, dayanışmayı kurumsallaştırmayı hedefleyen uluslararası örgütlerdir.
1864-1876 yılları arasında faaliyet gösteren Birinci Enternasyonal’in (Uluslararası İşçi Birliği) oluşumunda Karl Marx aktif bir rol üstlenmişti. Birinci Enternasyonal’de Britanyalı sendikalar, Fransız radikaller, İtalyan Cumhuriyetçiler ve Rus anarşistler yer almaktaydı. Birinci Enternasyonal, Marx’ın önderliğinde, Avrupa ve Amerika’da işçi hareketinin gelişim çerçevesini biçimlendirmede ve uluslararası işçi dayanışması, sendikal hareket, grev, siyasal eylem üzerine bir dizi karar almada etkili olmuştur. Yanısıra, Birinci Enternasyonal, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin ilgası ve sürekli orduların dağıtılması gibi bir dizi uygulamanın sosyalizme geçiş için aslî olduğunu tesis etmiştir.
Ne ki, Paris Komünü’nün çöküşünden sonra, kapitalizm dünya ölçeğinde yükselişe geçecektir. Kapitalizmin işçi örgütleri üzerindeki baskısı, iç tartışma ve bölünmeleri yoğunlaştırmaktadır. Bakunin çevresinde toplanan Anarşistler ile Marksistler arasındaki tartışmalar yoğunlaşır, anarşistler ihraç edilir ve Anarşist Enternasyonal’i kurarlar (1872). Bu koşullar altında örgütün merkezi önce New York’a taşınmış, ardından da Marx ve Engels, Enternasyonal’i lağvetme kararını almışlardır (1876).
İlk Enternasyonal’in deneyimi ve Almanya, Fransa, İtalya ve diğer Avrupa ülkelerinde Marksizm’den esinlenen işçi örgütlerinin hızla yayılması, Engels’i İkinci Enternasyonal’in (Sosyalist Enternasyonal) oluşturulmasında önayak olmaya yöneltti (1889). Sosyalist Enternasyonal, devrimci kuram ve pratiğin biçimlenişinde önemli bir rol oynamakla birlikte, dünya kapitalizminin kapitalist metropol ülkeleri kaçınılmaz bir paylaşım savaşına yönelttiği bir arka plana dayanmaktaydı:
“(…) Sosyal demokrasinin üst katmanları kapitalizmin baskısı altına girdi. Sosyal Demokrat partilerin ve kitlesel sendika örgütlerinin liderleri yönetici sınıfların alışkanlık ve yaşam tarzlarıyla kirlenmişti. Egemen sınıfla uzlaşma ve müzakere ikinci tabiatları hâline geldi. Farklılıkların uzlaşı aracılığıyla müzakere edilmesini alışanlık hâline getirdiler. Kitle örgütlerinin baskısı altında yaşam standartlarındaki istikrarlı yükselmenin sonsuza dek süreceğine inanıyorlardı. Liderler varoluş koşulları açısından kitlelerin bir basamak üzerine çıkmışlardı. Bu durum parlamenterlerin ve sendikaların üst katmanlarını etkiliyordu. ‘Koşullar bilinci belirler’ ve 1870 Komünü’nü izleyen barışçıl gelişme onyılları kitle örgütlerinin önderliğinin karakterini değiştirmişti. Sözde sosyalizm ve proletarya diktatörlüğünü destekler, enternasyonalizme sahip çıkarken fiiliyatta ulus devletlerini destekliyorlardı.”[23]
Lenin, Troçki, Rosa Luxemburg gibi Marksistler İkinci Enternasyonal’deki bu şoven eğilimlere karşı şiddetli bir mücadele yürütmüş, ne ki, Sosyal Demokrat partilerin Birinci Paylaşım Savaşı’nda kendi burjuvazilerini destekleme kararlılığı karşısında İkinci Enternasyonal’den koparak Üçüncü (Komünist) Enternasyonal’i (Komintern) kurmuşlardır (1919). Bu, aynı zamanda dünyada sosyal-demokrat/sosyalist partilerle komünist partiler arasındaki kopuş momentidir.
Lenin, Troçki, Rosa Luxemburg, Liebknecht, McLean, Connolly gibi Marksistler, İkinci Enternasyonal’den koptuktan sonra, kendilerini sosyal-şoven liderlerden ayırt edecek ilkeleri netleştirmeye giriştiler: Savaşın sorumlusunun emperyalizm olduğu; ulusların kendi kaderini tayin hakkının ilkeselliği; iktidarı ele geçirmenin zorunluluğu… Lenin, Birinci Dünya Savaşı’nın “tüm savaşları bitirecek savaş” olduğu savını emek patronlarının peri masalı olarak niteliyor ve ardından bir dizi başarılı sosyalist devrimin gerçekleşmemesi durumunda, insanlık yok olana dek ikinci, üçüncü… onuncu dünya savaşının kaçınılmazlığını vurguluyordu.[24]
Bu ilkeler, 1917 Sovyet devriminde hayat buldu. İlk sosyalist devletin çevresini sarmalayan kapitalist-emperyalist okyanusa karşı savunulması, devrimin büyük devletlerin manevralarıyla boğulmasını engellemek için onu Avrupa ülkelerine yayılması böylelikle acil bir görev hâline gelmişti. Bir yandan bu zorunluluk, bir yandan da Sosyalist Enternasyonal’in deneyimleri, Komintern’in çok daha merkezî bir çerçevede örgütlenmesine yol açmıştı.[25]
Ne ki Bolşevik Devrimin Batı Avrupa ülkelerinin işçi sınıflarında yol açtığı radikalleşmeye karşı, devrim Sovyetler Birliği sınırları dışında yayılamadı. Bu, Lenin’den sonra iktidara gelen Stalin’in, Sovyet devrimini Avrupa’ya yayma stratejisinden vazgeçerek “Tek ülkede sosyalizm” stratejisine, bir başka deyişle tüm çabanın “Sosyalist Anavatan”ın savunulmasına yöneltmesine yol açacaktı. Komintern, böylelikle, merkezî yapısının da etkisiyle temel hedefi Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin direktiflerini uygulayan bir aygıta dönüşerek etkisizleşti… Komintern 15 Mayıs 1943’de Stalin tarafından feshedilecekti.
Enternasyonal’lerin son bulması, işçi sınıfının uluslararası dayanışma girişimlerinin sonunu getirmemişti. SSCB’nin çeşitli ülkelerde sosyalizmi kurma çabaları ve ulusal kurtuluş hareketlerine desteği, ülke dağılana dek sürecekti: Rand Corporation’un 1985 tarihli bir analizine göre,[26] 1980’lerde SSCB toplam ekonomisinin yüzde 7 kadarını, özellikle Doğu Avrupa ülkeleri, Küba, Vietnam ve Afganistan’a yönelen ticarî sübvansiyonlar, doğrudan iktisadî ve askerî yardım, ihracat kredileri biçimindeki uluslararası desteğe ayırmaktaydı. Sovyet işçileri, Vietnam savaşı boyunca, Vietnam’a destek için günde 1 saat fazladan çalışmayı kabul etmişti örneğin…
Türkiye işçi sınıfı tarihi araştırmacıları, sınıfın tarihinde ne yazık ki enternasyonalizmin pek az örneğine rastlamaktadır. Türkiyeli işçiler, – belki dinsel inançların saflarındaki ideolojik ağırlığı, belki de kendini emperyalizmin mağduru olarak göstermeye meraklı Kemalist söylemin saflarındaki etkisi nedeniyle izole bir varoluşu yeğlemiş gözükmektedir.[27] Dayanışma grevleri, savaş karşıtlığı ve bu coğrafya için en yakıcı sorunlardan biri olan Kürt ulusal hareketini destekleme girişimleri Türkiye işçi sınıfı mücadelelerinde pek rastlanan tutumlar değildir.
-devam edecek-
N O T L A R
[1] 12 Aralık 2014 tarihinde Kızılay AKA-DER’de yapılan konuşma…
[2] V. İ. Lenin, Seçme Eserler, C:1, s.467-468.
[22] Troçki ve çevresinin 1938’de kurduğu, Troçkist partileri kapsayan Dördüncü Enternasyonal ise kitleselleşemeyecek/ kurumsallaşamayacaktı.
[23] “Brief History of Marxist Internationalism”, http://www.newyouth.com/index.php?option=com_content&view =article&id=118&Itemid=6
[24] “Brief History of Marxist Internationalism”, http://www.newyouth.com/index.php?option=com_content&view =article&id=118&Itemid=6
[25] “Komünist Enternasyonal kongrelerinin ve Yürütme Komitesi’nin bütün kararları, üye bütün partiler için bağlayıcıdır. Şiddetli iç savaş koşullarında faaliyet yürüten Komünist Enternasyonal, İkinci Enternasyonal’den çok daha merkeziyetçi bir tarzda örgütlenmelidir. Komünist Enternasyonal ve onun Yürütme Komitesi, doğal olarak, çalışmalarının her alanında, tek tek her partinin mücadele ettiği ve çalışma yürüttüğü farklı koşulları dikkate almalı ve bütün partiler için bağlayıcı kararları ancak bu tür kararların mümkün olduğu meselelerde benimsemelidir.” (Vladimir İlyiç Lenin, Komintern-Komünist Enternasyonal, Türkçesi: Ferit Burak Aydar, Agora Kitaplığı: 325, Nisan 2011.)
[26] Science Dergisi, 230: 997, 1985. Aktaran “Proletarian Internationalism”, http://www.marxists.org/ history/etol/intl.htm.
[27] Buna karşılık, başka ülkelerin işçi sınıflarının Türkiye’nin ulusal kurtuluş hareketi ve emek mücadelesiyle dayanışmasının pek çok örneği vardır. Ancak bunlardan belki de en çarpıcısı, savaşa karşı çıkan Yunan komünistlerinin İzmir-Balçova’da Yunan işgal ordusu tarafından kurşuna dizilişidir: ; “Sovyet Devrimi’nin de etkisiyle bütün dünyada kendisini hissettiren sosyalizm, Yunanistan’da da önemli bir taraftar kitlesine sahiptir. Yunan Komünist Partisi, 1919’da başlayan Anadolu işgaline karşı Yunanistan’da büyük bir direnç gösterir. Bu eylemler sonucunda “vatana ihanetten” yargılanan yüzlerce Komünist Parti üyesinden 117’si “Kardeşime kurşun sıkmam” “Anadolu’nun işgali emperyal bir oyundur,” dedikleri ve bu görüşlerinde ısrar ettikleri için Atina’da kurşuna dizilerek katledilirler.
Fakat İşgal Kuvvetleri’nin Anadolu’yu işgalini engelleyemezler. İngiliz ve Yunan Orduları ile İzmir’e çıkan 200’ü aşkın Komünist Parti üyesi, o dönemde İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nın merkezi de olan İnciraltı Sahili’nde aynı direnişi gösterirler ve yayınladıkları “Zito i Epanastasis” (Yaşasın İsyan) adlı Manifesto ile işgale karşı çıkışlarını sürdürürler. ‘Vatana İhanet’ suçu ile açılan davalarda yargılanan 200 sosyalist asker, görüşlerinde ısrar ettikleri için, 1921 senesi Ocak ayının ilk günü İzmir’de İnciraltı Sahili denilen bölgede Yunan askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledilirler. (Ömer Anar, “İzmirlilerin Kalplerine Gömülen Sosyalist Yunan Askerleri”, 27 Ekim 2014… http://www.birgun.net/news/view/izmirlilerin-kalplerine-gomulen-sosyalist-yunan-askerleri-baris-ve-dostluk-icin-olduler/7793)