Ana SayfaNIVÎSKARÊNEMPERYALİST GERİCİLİK VE İDEOLOJİK MEVZİLERİN KORUNMASI

EMPERYALİST GERİCİLİK VE İDEOLOJİK MEVZİLERİN KORUNMASI

Komünist partinin örgütsel-çizgisel inşası, devrimci kadroların yaratılması-kazanılması, sınıfa ve geniş kitlelere öncülük, burjuvaziyle politik arenada karşı karşıya gelişler vs. tüm bunlar partinin ortaya çıktığı ilk andan itibaren iktidarı almayı (kitlelere yaslanarak-onlara öncü olma anlamında) merkezinde tutan uzun soluklu, aktif sürdürülmesi gereken hazırlık dönemleridir. İktidar perspektifi; güç dengesine göre tayin edilmiş bir görüş olmayıp sınıflar mücadelesinin teorisi olan Marksizm’in en başından ortaya koyduğu temel stratejik noktadır. Bu savunuya sahip olmadan, hatta savunulsa dahi sadece savunu düzeyinde bırakılarak, ona uygun pratik faaliyet, örgütsel şekilleniş önüne koymayarak Komünist Parti olunamaz.

Örgütsel olarak ortaya çıkışın ilk anları; tarihin hiçbir evresinde, dünyanın hiçbir coğrafyasında devasa-yığınsal desteğe sahip bir güç olma şeklinde gelişmemiştir. Gelişmesi de beklenemez, eşitsiz bileşik gelişim yasası; sınıflar mücadelesinde burjuvazinin lehine bir başlangıç çizgisi yaratmıştır. Komünist partinin, sınıf örgütlerinin; burjuvazinin örgütlerinden (devlet, ordu, kolluk, parti vs.) sonra ortaya çıkma durumu (ve halen de devam etmekte) eşitsiz savaşım koşullarının, egemen sınıfın hakimiyet gücünün yansımasıdır. Dünyanın hiçbir yerinde burjuvazi sınıf olarak bile aynı oranda gelişmiyorken; dünyanın hiçbir yerinde sınıf mücadelesi de aynı zaman çizgisinde, aynı çatışma derecesinde gelişmiyor ve doğaldır ki yine aynı anda komünist örgütler kurulmuyor. Bu arada gözden kaçırmamak gerekir ki; sınıf örgütleri, komünist partiler ortaya çıktıkları gibi kalmıyor yozlaşarak olur veya burjuvazinin azgın terörü karşısında dağılma yaşayarak olur tarih sahnesinden çekile de biliyorlar. Sadece partiler değil işçi sınıfının devleti olma özelliğine sahip partileri aşan sınıf örgütleri için de geçerli bir durum bu.

Partinin ilk anda ortaya çıkışının güçsüz bir içerikte olması elbette ki o partinin çalışma alanını, çalışacak kadro gücünü dar bir çerçevede tutacaktır. Fakat bugünkü güçsüzlük, geçmiş dönemlerin devrimlerine öncülük eden örgütlerin başlangıç noktasıydı. Yığınların öncüsü olma, iktidarı alma iddiası ve bu iddiaya sıkı sıkıya bağlı kalınarak tüm tarihsel fırsatlar, bütün politik atılımlar bu eksende değerlendirilerek, kadro yapısı, örgütsel şekilleniş, çalışma biçimi gibi temel hatlar bu çizgide oturdukça güçsüz başlangıç noktasından; burjuvazinin sonunu getiren güce ulaşıldı. Elbette bu gelişim çizgisi düz ve doğrusal olarak hep ileri yönde (öznel olarak arzulanan, çabalanan bu olsa da) gelişmedi. Geriye düşüşler, gericilik döneminde yaşanan dağılmalar, örgütsel sorunlar, kadro yetersizlikleri, fırsatların yeterince değerlendirilememesi gibi durumlar hep oldu. 21. yüzyılda Komünist bir partiyi, sınıf mücadelesini tartışan komünistler; tarihi kendileriyle başlıyormuş gibi algılamaktan kaçınmaları gerekir. Bugün yaşadığımız süreçlerin tarihsel süreklilik içinde yeri olduğu gibi aynı zamanda benzer gericilik dönemlerine özgü (yaşanma şekli 20. yy da farklı olabilir ama öz olarak aynı) yansımaları da tarih içerisinde var.

İçinden geçtiğimiz süreç; her şeyden önce siyasal gericiliğin modern hali olan emperyalist gericilik dönemidir. Bu gericilik dönemini, ondan önceki tarihsel gericilik döneminden ayıran en temel özellik; evrensel çapta oluşu (ki kendileri buna küreselleşme diyor), tüm kıtaları, o kıtalarda sömürülen tüm proletaryayı, yine o kıtalarda öncülük etme uğraşında-çabasında olan tüm komünist devrimcileri etkileme gücüdür. Emperyalist gericiliği daha önceki gericilik biçimlerinden ayırırken yalnızca kara parçası olarak coğrafik anlamda geniş alanları, tüm evreni kapsaması açısından değil bu genişlikte gericiliğin (uluslar arası burjuvazinin küresel-bölgesel) birliğinin tüm dünyayı sarmasının sınıf mücadelesine ve onun öncüsünün koşullarına yönelik politik-pratik hatta ideolojik açılardan çok yönlü, kapsamlı olumsuz etkilerini kast ediyorum. Emperyalist gericilik 1914’lerde emperyalist savaşla kendini gösterse de onun bugüne gecikmeli gelişinin nedeni Ekim Devrimi’ydi. Ki ardı sıra başkaca devrimler, ulusal kurtuluş mücadeleleri vb. dinamikler kendini göstermeye başladı. Bugün burjuvazi, devrimci hareketin ve sınıf hareketinin gelişmesi ihtimali karşısında tüm bu tarihsel sürecin hıncını çıkarırcasına ve teknolojik imkanlarını da dahil ettiği bir kesitte kendini donatıyor. Emperyalist gericiliği, devrim korkusu uzun bir süre dizginlemiş olsa da; çürüyen, bürokrasinin basit bir aparatı haline gelen işçi devletlerinin ortadan kalkması mücadelenin koşullarında, sınıfın bileşiminde, mekansal boyutunda bir bütün olarak her şeyin saldırı anlamına gelen bir süreç başlamış oldu. Tarihsel olarak bu süreç 1990’lar ile şimdi içinde bulunduğumuz ve devam etmekte olan 2020’ye uzanan süreci kapsıyor.

Emperyalist gericiliğin yüklenmesiyle birlikte başta ideolojik mevzilerin terk edilmesiyle çatlakla oluşmaya başladı. Kapitalizmin sonsuz ve tek sistem olduğu şeklinde ideolojik hegemonyanın pompaladığı görüşler her yerden basınç oluşturunca; esasında önceleri de nasıl Marksist oldukları tartışmalı olan birçok kesim bayraklarını değiştirdiler. Kimileri ise dogmatik düzeyde –geçmişte de olduğu gibi- bürokratik rejimlerin çöküşünü sorgulamak yerine kapitalizmin suçlanması ile sınırlı bir savunu alanı yarattılar. Bu dönemde öne çıkan en temel noktalar; devrimci mücadeleden kaçış, geniş kitlelerin umutsuzluğa-yılgınlığa sürüklenmesi, kapitalizmi evcilleştirme-reforme etmeye çıkan öneriler-programlar, örgütlenmeye olan uzaklık, devrimci birey ve örgütlerde dejenerasyon şeklinde kendini gösterdi. Emperyalist gericilik; karşısında dağılan ve çözülen yapıları, yenilgiyi kabullenen yeni düzende yer edinmeye çalışan akımları gördükçe ideolojik egemenlik aygıtlarını daha fazla hakim kıldı. İdeolojik egemenlikle paralel olarak; sömürü ve rekabet alanlarının genişletilmesi, geniş ölçekte sermayenin yeniden kendini üretimi, sınıfı ve devrimci hareketi denetleme mekanizmalarının güçlendirilmesi, özellikle tüm kıtalar üzerinde ‘demokrasi havarisi’ olarak gezinen ABD’nin işgalleri gibi adımlar atıldı. Elbette emperyalist gericilik yalnızca ABD’de değil geriden gelen Rusya’da, Soğuk Savaş’ın eski müttefikleri olan Avrupa’da cisimleşti. Yine Asya’dan Çin ve Japonya’yı da bugün gelinen süreç içerisinde dahil edebiliriz.

Emperyalist gericilik döneminde ve elbette eşitsiz bileşik gelişimde bölgesel güç olma heveslisi alt-emperyal yapılarla birlikte dünyanın içinde bulunduğu tabloda; bölgesel savaşlar, mülteci sorunu, göçler, ekolojik krizler, salgın hastalıklar, toplumsal bunalım, intiharlar, işsizlik, geleceksizlik, ırkçılığın yükselişi, kadın düşmanlığı, bağnazlaşma, radikal dinci-mezhepçi-ırkçı terör örgütlerinin ortaya çıkışı, toplumun soyut gündemler üzerinden düzenli olarak kutuplaştırılması daha bir yığın sorun bu gericiliğin yalnızca bir ülke sınırları içinde değil tüm dünya üzerindeki yansımalarıdır. Ki bugün herhangi bir ülkede, bölgede yaşanan süreçler kaçınılmaz olarak küresel bir soruna dönüşüyor. Emperyalist gericilik döneminin devrimci hareket üzerinde temelde iki önemli etkisi var:

a) İdeolojik Mevzileri Terk Ediş 

b) Örgütsel Planda Güçsüzleşme ve Güçsüzlük Saplantısı

Bu iki etki karşılıklı olarak birbirini beslemektedir. İdeolojik mevzileri terk ettikçe; üzerinde güçlenilecek zemin ortadan kalkmaktadır. Örgütsel planda güçten düştükçe, güçsüzlük saplantısı geliştikçe ideolojik mevzileri daha fazla terk etme yönelimi gelişmektedir. Eğer bugün dünyanın herhangi bir yerinde güçlü bir örgüt yaratabilme tartışması yapacaksak bunun ilk koşulu, ideolojik mevzilerin korunmasıdır. Emperyalist gericilik dönemine ve onun etkisi altında olan toplum, aydın, akademi, yazar-çizer çevresi üzerinden yansımalarına karşı koyuşun başlangıç noktası burasıdır. Mevcut gericiliğe güç getiremiyor olmak, ideolojik mevzilerin korunması gerekliliğini daha acil bir görev haline getirir. Akıntıya karşı mücadele süreçlerinde sağlam bir örgüt olarak ayakta kalabilmenin, kadroları, ilişkileri koruyabilmenin tek yolu ideolojik mevzilerin korunabilmesidir. İdeolojik mevzilerin korunması bir başka deyişle devrimci bir teoriye, devrimci bir ideolojik çizgiye sahip olmak –gericilik döneminde ise sahip çıkmak- her şeyden önce devrimci örgüt, devrimci kadro, devrimci politika ve pratik süreçlerin örgütlenebilmesinde kalkış noktasıdır. Mevzileri korumaktan kast edilen tutuculaşmak değildir; sapmaların, dönekliğin ve tasfiyeciliğin önünü alan devrimci temelleri, varlık sebebini koruyan bir pozisyonda durmaktır.

Politika, örgüt, kadro, strateji, taktik gibi temel bileşenler kaynağını ideolojik çizginin karakteristik özelliklerinden alır. İdeolojik çizgi, o çizgi üzerinde yürüme netliği-kararlılığı yitirildiğinde veya en ufak bir bulanıklaşmaya maruz kalındığında neyin üzerine politika yapacaksınız, neyi üzerine örgüt inşa edeceksiniz, çizgisiz veya çizgisi net olmayan bir örgüte neyin kadrosunu örgütleyeceksiniz?

Gerçeğin devrimci olduğunu, bilimsel diyalektik yöntemin devrimci olan gerçeğin anlaşılması ve dönüştürülmesi anlamına geldiğini kavrayan Marksistler; yaygın kabul gören veya etkisi devrimci görüşlerden daha yaygın olan yaklaşımlar karşısında eğilip bükülmemelidir. İdeolojik mücadelenin; Marksizm’in tarihsel ve teorik gelişiminde, Marksizm’i rehber edinen Bolşevik Parti’nin Ekim Devrimi’ni örgütlemesinde özel bir yeri vardır. Marx ve Engels; Hegelciliğin etkisinden Almanya’da, Proudhonculuğun etkisindeki Fransa’da, Lenin Narodniklerin, Menşeviklerin, ekonomistlerin, legalist Plehanovcuların etkisindeki Rusya’da ideolojik mücadele yürütmeseydi eğer Marksizm’in gelişiminden bahsedemezdik. Elbette tüm bu isimler yalnızca düşünsel tartışmalarla sınırlı bir süreç yürütmediler, eş zamanlı olarak ideolojik gücü pratik yaşamda vücut buldurarak ideolojik mücadeleyi tamamlayan en temel noktayı oturttular.

İdeolojik mücadele ve ideolojik mevzileri terk etmeme gücün doğrultusunda pratik örgütsel faaliyet, kitlelere dönük çalışmayla birlikte götürülürse haklı olmanın, gerçek olmaya, bir güç olmaya dönüşebilme olanağı vardır. Dönüştürücü bir süreci başlatamayan ideolojik mücadele eksik kalacak, ideolojik mevzileri terk etmeme sadece doğruları ve gerçeğe uygun görüşleri ifade etme ile sınırlı olacaktır. Gerçeğin bilimsel yöntemle kavranışını kendine temel alan sağlam, tutarlı, açıklayıcı ve bütünlüklü bir ideolojik çizgi; az-çok, dar-geniş demeden ama azı çok yapmaya, darı genişletmeye doğru sınırlarını zorlamayı prensip edinen süreklileşmiş-istikrarlı bir faaliyet içinde kaçınılmaz olarak örgütsel güç kaynakları, kadro-ilişki rezervleri, toplumsal etkisi sıçramalı bir şekilde gelişim gösterecektir.

Devrimci inat ve devrimci sabır ekseninde, mücadelenin uzun soluklu olduğunu kavrayarak; güçlenme alanlarını, güç biriktirme noktalarını yakalayabilmek ve en önemlisi de kalkış noktasını oluşturan mevcut dar gücü ne şekilde kullanmak gerektiğini çözmek gerekiyor. Çünkü ne zaman başlarsak, nereden başlarsak başlayalım güçlenmeye doğru güçsüzlükten kalkarak ilerleyeceğiz. Başlarda ifade ettiğim gibi fakat bugünkü güçsüzlük, geçmiş dönemlerin devrimlerine öncülük eden örgütlerin başlangıç noktasıydı.

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights