17 Mayıs 1639'da imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması ile başlayan ve 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile devam eden Ortadoğu depreminde henüz fay hatları kırılmadı, taşlar yerine oturmadı.
Otuz milyon olan Kürtlere siyasi statüyü fazla görenler, nüfus ve yüzölçümü bakımından Diyarbakır'dan çok çok küçük olan 290 bin nüfuslu, yüzölçümü 3.355 km² olan KKTC'ye bağımsızlık istiyorlar.
Metin Turan çifte engelli. Öncelikle 24 yıllık mahpus. Ağırlaştırılış müebbetlik. Hâlen Bafra hapishanesinde yatıyor. “Yatıyor” lafın gelişi. Metin Turan yatmıyor, çalışıyor. 2018’den bu yana çok sayıda öykü ve romanı yayınlandı.
Türkiye’de artık yüz yıl önceki masalların anlatısı değil, devrimci bir kopuş perspektifinin zamanı gelmiştir. Bunun yegâne yolu da Kürtlerin ulusal ve sınıfsal mücadelede özneleşmesi ve eleştirinin halkların özgür eşitliği üzerinden inşa edilmesidir.
Özgürlüğünden mahrum bırakılmak, bir cezadır; ama bir insanı üç adımlık, havasız, ışıksız, rutubetli bir hücrede yıllar boyu tek başına kalmaya mahkûm etmek, ceza değil işkence kapsamına girer…
Başta ana muhalefet olmak üzere, muhalefetin önemli bir kesimi Lozan'ın vatanın tapusu mu değil mi tartışması ve hafifliği ile meşgul. Oysa yüz yıl sonra bilimsel olarak Lozan Antlaşması'nın Mezopotamya ve Türkiye halklarına ne verdiği ne vermediği üzerine konuşulsa Kürtlerin ne demek istediklerini anlayacaklardır.
Devlet artık ‘Üzerimde silah baskısı varken, silahların gölgesinde Kürt meselesinde adım atamazdım’ diyemez. Atılması gereken acil adımların başı Kürt dilinin eğitim-öğretim dili ve Türkçe’nin yanı sıra resmi dil yapılmasıdır
Türkiye'de olup bitenlerin dışarıdan nasıl göründüğü hükümetin umurunda değil. Yıllardır bu umursamaz, suçlayıcı tavrı gören Brüksel'de, "Artık Türkiye ile konuşulacak bir şey yok" fikri her geçen gün artarak devam ediyor.