Son gelişmeler Üçüncü Dünya Savaşı’nda Ortadoğu’dan sonra bir de Kafkasya cephesinin açıldığını gösterdi. Azerbaycan-Ermenistan Savaşı dünyada egemen olan savaş politikalarının yeni alanıdır. Bir süre devam eden karışıklı çatışma ortamı çok hızlı bir şekilde savaşa dönüşmüştür. Karabağ meselesinin uzunca yıllar çözümsüz kalması tarafları yıllardır gergin ve karşılıklı bir sürtüşme durumunda bırakmış en son da savaşa zorlamıştır. Başka bir başlık altında incelenmesi gerekir ancak kısa bir değinmenin de faydalı olacağı kanısıyla değinmeden geçemeyeceğim bir meseledir Kızıl Kurdistan.
Hasan Işık / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Bu bölge için “Kürdistan” adı ilk defa 1921 yılında, Kürdistan kazasının kurulmasından 2 yıl önce Bolşeviklerce kullanılmıştır. 21 Temmuz 1923 tarihinde Bolşevik lider, Azerbaycan KP MK sekreteri S. Kirov’un başkanlığında, Azerbaycan MYK ve Azerbaycan Halk Komiserleri Sovyeti’nin ortak toplantısında Kürdistan kazası oluşturmak kararı onaylanmıştır. Temmuz sonunda Azerbaycan MYK tarafından Kürdistan kazasının merkezi Piricahan köyü olarak belirlenmiştir. Sonradan kaza merkezi Laçin olmuştur.
1923’te kurulmuş ve Şuşa doğumlu Azeri Bolşevik Hüsnü Hacıyev Yürütme Komitesi Başkanlığı’na getirilmiştir. Karıkışlak, Kelbecer, Kubadlı, Koturli, Kürthaci ve Murathanlı olmak üzere 6 daireden (nahiye) oluşmaktaydı.
1926’da Kızıl Kürdistan nüfusu 51.200 kişi olup %73,1’ini Kürtler ve % 26’sını Azeriler ve diğer etnik gruplar oluştursa da nüfusun %92.5’inin anadili Azerice ve sadece %6.1’inin anadili Kürtçe olarak saptanmıştır. Nahçıvan (Sadarak ve Culfa rayonunun Teyvaz köyündeki) Sünniliğe bağlı Kürtler ile farklı olarak Kızıl Kürdistan’daki Kürt nüfusunun büyük çoğunluğu Şiiliğe mensuptu.
Sovyetler Birliği’nin yönetim sisteminin değişmesiyle Kızıl Kürdistan 8 Nisan 1929’da feshedilmiştir.
Esasında her iki devletin savaştığı yer aslında aynı Mahabad gibi Sovyetlerin Kürtlerin ağızlarına birazcık bal çaldıkları daha sonra burunlarından fitil fitil getirilen Kürdistan parçalarından birisidir.
Tekrar konuya dönersek aslında savaşın bir anda cereyan etmesi Türkiye’nin politikalarıyla yakından ilgilidir. Bir de işin diğer boyutu Azerbaycan ve Türkiye’nin saldırılarına rağmen Dünyadan destek göremeyen Ermenistan’ın neden bu durama düştüğü.
İlk akla gelen Rusya’nın kendi bahçesinde kendi dininden olan bir ülkeyi bu şekilde saldırılara maruz bırakmayacağıydı. Peki, ne oldu da Türkiye ve Azerbaycan bu savaşı yaparken Ruslar ve diğer ülkelerden cılız tepkiler dışında bir ses çıkmadı. Devletler elbette ki attıkları her adımda kendi çıkarlarını esas alırlar peki bu savaşta kimlerin ne beklentisi ve planı var bunlara başlık başlık bakarsak tablo her rengiyle gözümüze çarpar.
Türkiye tarihi boyunca ırki ve stratejik olarak Azerbaycan’ı kendisine yakın görmüştür. Bu savaşta Azerbaycan’ın yanında durması doğaldır. Peki, bu savaşta çıkarına bakarsak aslında çok da bir çıkarı olmayacağa benziyor. Türkiye’yi yöneten AKP-MHP ortaklığı ergen imam hatipli mantığından kurtulamadığı için bu savaşla Turan ülkesinin kapılarını araladığını düşünüyor. Bir dönemler İslam coğrafyasının liderliğine soyunan Türkiye Ortadoğu’daki başarısızlıklarından sonra yönünü bu seferde Turan’a çevirmiştir. Bu savaşla hem Rusya’yı köşeye sıkıştırıp tavizler koparmayı hem de Ortadoğu’da sağlayamadığı hegemonyayı Kafkaslarda sağlama hayalleri kurmaktadır.
Elbette ki bu bir NATO (Gladio) operasyonudur, destek aslında Batıdan gelmektedir.
Rusya ise Ermenistan’ın son yıllarda Batıya yaklaşması özellikle Fransa ile olan ilişkilerinden dolayı Ermenistan’ın biraz burnunun sürtmesini istemekte bundan dolayı sessiz kalmaktadır. Ancak taktiksel bu sessizlik elbette çok devam etmeyecek Rusya’nın stratejik refleksleri gündeme gelecektir.
İran bu durumdan en çok rahatsız olan ülkelerin basında gelmektedir. Geçenlerde İran yetkilileri Türkiye’nin bölgeye Suriye’den getirdiği cihatçıları getirdiğini iddia ettiler. Ayrıca İran’da yüzde 20 civarında bir Azeri nüfusu yaşamakta. Geçtiğimiz günlerde Azerilerin bir grubu kendilerinin Kuzey İranlılar değil Güney Azerbaycanlılar olduğu açıklamaları İran’ı ciddi oranda rahatsız etmiştir. Ayrıca yine İran’ın iddialarına göre pek çok Azeri Van üzerinden Türkiye’ye gidip oradan da Ermenistan’a karşı savaşmaktadırlar. Tüm bu gelişmeler İran’ı derinden rahatsız etmekte.
Türkiye’nin yeni bir cephede girdiği bu savaşın sonu çok ağır olacak, bedeller ödetmeye gebe gibi. Savaşın itici gücü Amerika elini bölgedeki müttefikleriyle Kafkaslara atmış görünüyor.
Görünen tablo şu ki Türkiye ve Azerbaycan bu savaşta başarılı olurlarsa bir sonraki cephe Azerbaycan ve Türkiye’nin bir taraf olduğu İran ile savaşı, işte bu realite bölgeyi daha da içinden çıkılmaz bir hale sokacak büyük trajedilere yol açacaktır. Ancak unutulmaması gereken ise her zaman ateşle oynayan bir gün kendi evini de yakabilir.