Akıl yetisi, yani doğru düşünme yetisi, vicdan ve merhamet duyguları kişiden kişiye, toplumdan topluma, devletten devlete, bir ulustan diğer başka bir ulusa göre, bir sınıftan başka bir sınıfa göre değişir, ki bu yeti ve duygular tamamen bir dünya görüşü ve bakış açısından hareketle bir pozisyon sağlar. Katil Kenan Evren’in, onun uzantıları Tansu ÇİLLER, RTE ve kulları(nın) akıl, vicdan ve merhamet duyguları aynı değildir. Barışçıl düşünen birisi ile Hitler ve şürakâsının aklı, vicdanı ve merhameti aynı olamazdı savaş karşıtları akıl yetisi, vicdanı ve merhameti duygularıyla.
Hitler aklına karşı, halklar ölmemek için evrensel meşru müdafaa hakkı aklı yetisini, vicdan ve merhamet duygularını kullanarak ve de doğal ortak savunma dürtüsünü kullanarak Hitler barbarlığının daha da fazla ilerleyişini durdurdular ki daha fazla insanın hayatlarını kayıp etmesinin önüne geçtiler. İşte KOBANE’de yapılan da IŞİD ve RTE aklına, vicdanına ,merhametine ve ortaçağ mezhepler savaşı zihniyetine karşı KOBANE halkının Kürdü, Arabı, Türkmeni, Ezidisi, Ermenisi, Çeçenin yaptığı ortak akıl pozisyonu meşru müdafaa savunmasıdır. Çocuğunu, canını, namusunu, onurunu, gururunu evini, evininde içerisinde olduğu asırlardır yaşadığı yurdunu savunmaktadırlar.
Herkes aklını ve vicdanını kendine göre beğenir ama savunduğu aklın ve vicdanın bir meşruluğunun olması ve de bireye topluma ve toplumlara zarar vermemesi, adaletli ve eşitlik ilkeli olması lazım; hele de Kobane gibi durumlar açısından meşru müdafaa temelinde olması gerekir ki buna doğru düşünme yetisi denilsin. Bir şehri, bir bölgeyi, bir ülkeyi işgal ederek kadınları, çocukları alıkoyarak yapılan vahşete nasıl doğru düşünme yetisi diyebiliriz? Kadınları, kızları “cariye” olarak alıkoymaya Kuran böyle emrediyor diye aklımızın ve vicdanımızın süzgecinden geçirmeden nasıl “hurra “ diye saldırabilinir, bu olacak bir eylem ve insani davranış olabilir mi ?
Ta antik Grek‘ten ve 19. yy. aydınlanmasına varıncaya kadar biz insanlığa miras bırakılan bir eylemi yaparken önce aklına danış bu da tek başına yetmez vicdanının ve merhametinin süzgecinden geçir, insan, birey ve vatandaş olmanın temel kuralı sayılır iken neden hala bu vahşet?
MÖ 4. yy. dan başlayarak 19. yy. düşünür ve filozofları aklın önemini, vicdanın olmaz ise olmazını ısrarla belirtmişlerdir. Birey ya da insan toplulukları bir eylemi yaparken önce kendi aklına ve sonrada vicdanına danışmalıdır yoksa şu kitapta bu yazıyor, bu lider şunu söyledi diyerek hurradan bir eylem yapılabilinir mi? Biz insanoğlunun kendisine ve başkalarına, doğaya, çevreye ve de evrenimizde olan her şeye karşı daha adil olması… Davranması bakımından, insan aklını yitirdiğinde, vicdanını ve merhametini kayıp ettiğinde çok çok acınası felaketlere ve barbarlıklara yol açabiliyor değil mi?
- yy. da sırasıyla 30 yıl, 100 yıl süren mezhep savaşlarını düşünelim! Japonya’da Hiroşima’ya atılan atom bombalarını düşünelim! Savaşlardaki ekonomik kayıplar insanlığın ihtiyaçlarına harcansaydı, günümüzdeki bu küresel açlık ve yoksulluk olur muydu? Bütün bu kepazelikler insan aklı ile yapılmıştır. Demek ki tek başına insan aklı yeterli olmuyor ki vicdanın ve merhametin kesinlikle olması lazım.
IŞİD denilen bir yapılanma aklı ki kendine danışmadan kendi vicdan ve merhameti süzgecinden geçirmeden yaptığı barbarlığın “Allahın emri” olduğunu ileri sürerek Irak’ta Şengal gibi şehirlerde, köylerde katliamlar tezgahlıyor. İnternet dergileri Dabıq’ta şöyle yazılmış bir makale “Ezidiler Semavi bir dine bağlı olmadıkları için kadınlarının cariye, erkeklerinin ise köle olarak kullanılıp satıldığı“ açıklanıyor. Devamla şöyle yazılıyor, vicdan ve merhametten yoksun bir şekilde, ”Hıristiyan ve Yahudiler kutsal bir kitaba ve semavi bir dine mensup oldukları için belli bir fidye karşılığında serbest bırakılabileceği“ belirtiliyor ve de bu “esirlerin şeriat hükmüne göre bazı haklardan yararlanabileceği” ifade ediliyor. Ezidiler hiçbir hakka sahip olmayan “müşrik” sınıfı olarak tanımlanıyor. Dergilerinde Ezidilere yönelik uygulamanın “erken İslam döneminin teolojik kararlarına uygun olduğu” belirtilerek “yakalanan Ezidi kadın ve çocukların savaşa katılan İslam Devleti Savaşçıları arasında şeriata göre bölüşüldüğü” ifade ediliyor.
Şimdi bu barbarlığa ne diyelim; hangi akıl hangi vicdan? Şengal’de ve Kobane’de halkların canına, çocuklarına ve yurduna kıymaya çalışan haydutlara mı meşru müdafaa diyelim, yanında yer alalım? Yoksa saldırıya uğrayan halkların aklından yana mı tavır alalım? Hangisinden yana tavır koymak daha akıllı ve vicdanlı olur? Evet, meşru müdafaa bir evrensel haktır ki ortak akıl ve vicdan Kobane’de saldırıya uğrayan halkların yanında olmalıdır hiç zaman geçirmeden!
IŞİD ve RTE aklı ve vicdanı yerel bölgesel ve evrensel ölçekte teşhir edilmeli, bu vicdansızlığa ve merhametsizliğe karşı yer küre insanının etten duvar örmesi gerekmektedir. Ortadoğu’da tek ve ender bir seküler, laik Kobane kantonunun korunması bir zaruriyet olarak görülmeli, sekülerlilik, laiklikten ve demokratiklikten yoksun, tekçi, mezhepsel cinsiyet ayrımcısı(…) hukuk normlarından yosun bir barbarlık anlayışına karşı. Çünkü bu IŞİD ve RTE aklı insanlığa karşı bir virüstür tıpkı 16. yy. da ki sırasıyla 30 yıl süren, 100 yıl süren mezhepler arası savaşlar gibi bir mezhebin diğer mezheplere üstünlüğü savaşı aklı gibi. Hitler de ırk üstünlüğü anlayışının yanına dini mezhepler üstünlüğünü de eklemişti tıpkı fikirdaşı RTE gibi. Bu IŞİD ve RTE virüsü suç sayılıp insanlık önünde yargılanıp hak ettikleri ceza verilmelidir.
11/12/2014