Independent’ın Ortadoğu muhabiri Cocborn’a göre, Erdoğan ve Trump arasındaki benzerlikler ABD ve Türkiye arasındaki politik farklılıklara rağmen göründüğünden daha büyük.
The Independent gazetesinin Ortadoğu analistlerinden Partick Cocborn, “Erdoğan’ı durduramayan güç Trump’ı da durduramayacak” adlı yazısında, Erdoğan ve Trump arasındaki benzerliklerin ABD ve Türkiye arasındaki büyük politik gelenek farklılıklarına rağmen göründüğünden daha büyük olduğunu savundu.
Cockborn’un yazısı şöyle:
“Donald Trump göreve başlama törenine hazırlanırken, Birleşik Devletler medyası, istihbarat kurumları, devlet aygıtları, Cumhuriyetçi Parti ve Amerikan popülâsyonunun kayda değer bir kısmından muhalefet ile mücadele ediyor. Keyfi bir gücü kullanmasını engellemek için etkileyici engeller beliriyor.
İçi rahat olmalı: hemen hemen aynısı Recep Tayyip Erdoğan için Türkiye’de 2002 yılında AKP’yi 4 defa seçim zaferine taşıdığında söylendi. Darbelere ve darbe tehditlerine rağmen ülkedeki nihai güç olan ve İslamcı görüşlerinden şüphe duyan seküler bir kuruluş olan ordu ile karşı karşıya geldi. Ama yıllar boyunca düşmanlarına üstünlük sağladı veya onları saf dışı etti ve -geçen sene 15 Temmuz’daki başarısız darbeyi bahane ederek- bütün muhalif belirtileri “terörizm” adıyla baskı altında tutuyor ve cezalandırıyor.
Trump, Beyaz Saray’a girerken, AKP ve Türk Parlamentosu’ndaki aşırı sağcı ve milliyetçi çoğunluk bu ay meclisin yetkilerini elinden alıp toptan bir şekilde cumhurbaşkanlığına devrediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Parlamentoyu feshedebilecek, yasamayı veto edebilecek, bütçeye karar verebilecek, milletvekili olması gerekmeyen bakanlar atayabilmesinin yanında üst düzey görevliler ve üniversitelere rektör atayabilecek seçilmiş bir diktatör olacak.
Başbakanlık feshedileceği için bütün güç Erdoğan’ın elinde olacak, konsantre ve 3 kere 5 yıllık dönem hizmet edebilen başkan istihbarat servislerini doğrudan kontrol edebilecek. Kıdemli yargıçlar ve eğitim sistemi dahil devlet kurumuna başkanlarını atayacak.
Bu geniş kapsamlı anayasa değişiklikleri geçen seneki başarısız darbeden sonra başlamış 100 binden fazla sivil memurun gözaltına alındığı veya kovulduğu sürekli büyüyen arınma işlemini güçlendirecek. Şu an bu arınma liberal gazetecilerden devlet tarafından 10 milyar doları bulan mal varlıklarına el konulan iş adamlarına kadar halkın her kesimine ulaşıyor.
Erdoğan ve Trump arasındaki benzerlikler ABD ve Türkiye arasındaki büyük politik gelenek farklılıklarına rağmen göründüğünden daha büyük.
Benzerlikler öncelikli olarak iki adamın gücü ele geçirme metotları ve onu geliştirme çabasında yatıyor. Onlar düşmanlarını şeytan gibi gösteren ve etraflarını komplolar tarafından çevirili gören popülist ve milliyetçiler. Başarı onların daha fazla otorite arayışlarını tatmin etmiyor.
ABD’de Kasım’daki seçimden sonra Trump’ın agresif kampanya üslubundan daha uzlaştırıcı bir tutuma dönüşmesine dair umutlar son iki ayda kayboldu. Bu haftaki basın toplantısında gazetecilere yaptığı tacizden görüldüğü üzere medyaya karşı olan düşmanlığı arttı.
Eleştiriye karşı çılgın bir hassasiyet her iki adamın da niteliğidir. Trump’ın durumunda bu hassasiyet Meryl Streep gibi eleştirmenleri tweet atarak suçlaması ile ispatlandı, bu sırada Türkiye’de 2000 kişi cumhurbaşkanına hakaretten cezalandırıldı. Bir adam Yüzüklerin Efendisi adlı filmdeki bir karakter olan Gollum’un 3 fotoğrafını Erdoğan’ın benzer yüz ifadeleri içeren resimleri ile beraber Facebook’ta paylaştığı için yargılandı. Dünya genelinde cezaevindeki 259 gazeteciden en az 81’i Türkiye’de. Amerikalı gazeteciler henüz benzer cezalar ile karşı karşıya gelmemiş olabilirler fakat çalıştıkları kurumların eleştirileri susturmak için yaptıkları yoğun baskıları bekleyebilirler.
Türkiye ve ABD’nin çok farklı siyasi manzaraları olabilir, ancak Trump ve Erdoğan’ın davranışlarında şaşırtıcı bir derecede tek düzelik vardır. Aynı şey dünyanın çeşitli yerlerinde, Macaristan ve Polonya’dan Filipinlere kadar güç alan popülist, milliyetçi, otoriter liderler için geçerlidir. Yorumcular, “demagoji yaşı” gibi bu olguyu tanımlayan bir cümle için mücadele ettiler, ancak yalnızca bu liderlerin iktidara gelmesi için bir yöntem ile ilgilidir.
Bu tür siyasi liderlik, yeni bir şey değil: en zorlu hesabı 70 yıl önce 1947’de “Caesarian democracy’’ (Sezar demokrasisi) olarak adlandırılan bu konuyu yansıtan bir makale büyük İngiliz tarihçi Sir Lewis Namier tarafından yazılmıştı, ki bu, önceki yüzyıl boyunca Fransa’da III.Napolyon, İtalya’da Mussolini, Almanya’da Hitler’i üretmişti. Bu zehirli marka siyasetinin en önemli yönlerinin listesi günümüzde olduğu gibi ilk kez yazılmıştı, çünkü tüm maddeler Trump, Erdoğan ve benzerleri için geçerli.
Namier, “Sezar demokrasisini kendisi tarafından kitlelere direkt çağrı olarak tanımladı: demagojik sloganlar; yasa ve düzenin sözde himayesi altında olmasına rağmen yasallığı göz ardı etmek; politik partilerin ve parlamento sisteminin, eğitimli sınıfların ve bunların değerlerinin küçümsenmesi; yağcılık ve herkese karşı belirsiz, çelişkili vaatler; Militarizm; Devasa bariz görüntüler ve gizli yolsuzluk. ekmek ve oyunlar bir kez daha sirküle eder – ve yolun sonundaki felaket.”
DONALP TRUMP ABD İSTİHBARATINI TEHDİT EDİYOR MU?
-EVET, CIA İLE İLİŞKİLERİ TEHLİKELİ: (%70)
-HAYIR, O NE YAPTIĞINI BİLİR: (%13)
-KARARSIZ: (%17)
TOPLAM: 12.974 oy
Felaket farklı şekillerde gelir. Seçilmiş diktatörlerin ya da güçlülerin bir güçsüzlüğü de/sakatlığı da, kendi kapasitelerini abartılı bir şekilde düşünerek, ülkenin gücünün ötesinde yabancı askeri maceralar üstlenmeleridir. Bir ilizyonist olan Trump, bu tür çökmelerden kurtulabileceği gibi, üst düzey güvenlik randevularının çoğunda daha saldırgan ve müdahaleci bir çizgi gösteriyor.
Başkan Obama’nın gücü, Başkan George W Bush’un Irak ve Afganistan’da yaptığı gibi kazanılamayan savaşlara başlamadan ABD’nin Ortadoğu’da elde edebileceğinin gerçekçi bir anlayışa sahip olmasıydı.
Başkanlık seçim kampanyası boyunca Trump, Hillary Clinton’ın aksine, Amerikalıların Ortadoğu’da veya başka bir yerde başka bir toprak savaşında savaşmak istemediğini anladığını gösterdi. Fakat bu doğal olarak ABD’nin dünyadaki etkisini sınırlar ve Trump’ın “Amerika’yı yeniden büyük haline getirme” sloganı ile çelişecektir.
Namier’in öngördüğü felaket, seçilmiş diktatörlerin doğal sonunun Türkiye’de çoktan başlamış olduğuydu. Türk lider, krizleri provoke etmek ve Türk toplumundaki bölünmeleri derinleştirmek pahasına evde iktidarın tekelinde kalmayı başarmış olabilir. Erdoğan’ın 2011 yılından beri tedbirsiz müdahalesinden dolayı, ülke Suriye’deki savaşın içine karıştırıldı. Bu durum, PKK’nin Suriye’nin kuzeyindeki fiili bir devlet kurmasına ve İsrail’in Suriye’de ve Irak’ta aynı şekilde faaliyet göstermesine yol açtı. Erdoğan, seçim nedenleriyle 2015’te Türkiye Kürdleri ile savaşa başlamış ve çatışma artık her zamankinden daha zorlaşmıştı.
Geçen temmuzda hükümet, askeri darbe teşebbüsünde bulunduğu iddia edilen Fetullah Gülen’in takipçilerini suçlasa da, Türkiye’de birkaç haftada bir genellikle IŞİD veya PKK’nin bir fraksiyonu tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları oluyor. Buna ek olarak, son iki hafta içinde Türk lirasının değerinin yüzde 12’sini kaybetmesine neden olan artan bir finansal kriz var. Yatırımcılar Türkiye’nin gittikçe istikrarsız hale geldiğine ikna oldukları için, yabancı ve yerli yatırımlar tükeniyor.
Erdoğan ve Trump arasında ortak bir nokta daha var: her ikisi de güç için küçümsenemeyen bir iştaha sahipler ve kendi ülkelerini sömürerek ve bölünmeleri daha da şiddetlendirerek bunu başarıyorlar. Ülkelerini tekrar büyük yapacaklarını ifade ediyorlar, ancak pratikte onları daha zayıf yapıyorlar. Onlar kendi bindikleri -ve diğer herkesin bindiği- dalı sonsuza kadar kesiyorlar.”
IMPNews için İngilizce’den çeviren: Ayzer Günay
(A.Ö)
IMPNews