Jiyan SİLİSTRE / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Türkiye’nin tarihsel birikimi, toplumsal yapısı ve coğrafi önemi, ülkenin potansiyelini sürekli kılacak bir dönüşümün mümkün olduğunu göstermektedir. Ancak, diktatörlük rejimleri, bu potansiyeli baskılayarak halkın iradesini yok sayan, adaletsizlikleri derinleştiren ve ekonomik kaynakları eşitsiz bir şekilde dağıtan yapılar yaratır. Böyle bir ortamda refah, ancak halkın boyunduruk zincirlerinden kurtulup bu zora dayalı dikta ve otoriter rejimleri yıkıp yerine halk egemenliğini esas alan sosyalist bir dönüşüme odaklanması ve bu amaçlar doğrultusunda dikta rejimlere karşı sesini yükseltmesini bilmesini gerektiği gibi aynı zamanda halkın geri kalanına da dayatılan sistemin yıkılması ile bir ‘‘kaos oluşacak’’ söyleminin de asılsız olduğu gerçeğini taşımayı bilmek gerekmektedir.
Sosyalist bir devrim, toplumun her kesimini kapsayan ufukta ekonomik eşitliği ve sınıfsız toplumu amaç edinir. Devrimin ilk anından itibaren yüzyıllarca hüküm süren bu kan emici düzeni var eden özel mülkiyet ve ona dayalı her şey lağvedilir. Mülkiyet halka taşımak adına devlete geçer. Bu dönüşümle birlikte üretim araçlarının özel mülkiyet yerine toplumun kolektif mülkiyetine geçmesi sağlanır. Bu, gelir eşitsizliğini azaltarak her bireyin insanca bir yaşam sürmesine olanak tanır. Diktatörlüklerin aksine, sosyalist bir düzen, halkın karar mekanizmalarına doğrudan katılımını teşvik eder. Yerel yönetimlerden merkezi otoriteye kadar her aşamada şeffaflık ve hesap verebilirlik esas alınır. Ekonomik planda, temel ihtiyaçların herkes için karşılanmasını garanti altına alacak bir model geliştirilir. Eğitim, sağlık, barınma ve ulaşım gibi hizmetler ücretsiz hale getirilirken, tarım ve sanayi politikaları, halkın çıkarlarını gözeten bir perspektifle yeniden yapılandırılır. Türkiye’nin zengin doğal kaynakları, stratejik coğrafi konumu ve genç nüfusu, bu dönüşümü mümkün kılacak başlıca unsurlardır.
Sosyalist bir rejim, sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel bir devrimi de beraberinde getirir. İnsanların farklılıkları bir zenginlik olarak kabul edilir ve etnik, dini, cinsiyet temelli ayrımcılık ortadan kaldırılır. Bununla ilgili olarak ölümsüz iki şairin Cegerxwin’ in ve Nazım’ ın şiirlerinde rastladığımız Paul Robeson “Burada hayatımda ilk kez bir ‘Negro(zenci)’ değil ama insan olarak görülüyorum.” Robeson, 1936’da eğitimine devam eden oğlu Paul Robeson Jr.’ı ırkçılığın ve önyargıların olmadığı Sovyetlere gönderdi.
Eğitim sistemi, yüzyıllarca bencil ve rekabete dayalı bir toplum inşa eden kapitalizmin aksine sosyalizm, toplumsal dayanışma ve paylaşmaya yetkin bireyler yetiştirmek üzere yeniden düzenlenir ve bilimsel düşüncenin öncelikli olduğu bir çerçevede pratiğe geçirilir. Bu dönüşüm, kısa vadede zorluklar barındırabilir. Ancak halkın örgütlü mücadelesi, dayanışma ve ortak irade ile bu süreç aşılabilir. Sosyalist bir Türkiye, sadece kendi halkı için değil, aynı zamanda bölge ve dünya için de bir umut ışığı olabilir. Diktatörlüklerin karanlığından özgürlük ve refahın aydınlığına çıkış, halkın ortak emeği ve mücadelesi ile mümkün olacaktır.