Fidel Ferit / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Devletin kökeni, oluşumu ve işlevi tarih boyunca filozoflar tarafından yorumlanmış ve tartışılmıştır. Ancak bu tarihsel sürece baktığımızda modern anlamda devletsiz bir toplumu bilimsel temelleri üzerine oturtan Karl MARX’tan başkası değildir. Devleti egemen sınıfın sömürü ve baskı ile zora dayanarak alt sınıfı ezmenin meşru gücü olarak gören Marx Komünist Manifesto’da bunu şöyle ifade etmektedir: “Siyasi iktidar, modern devlet biçiminde, burjuvazinin, yani üretim araçlarını elinde tutan sınıfın, diğer sınıfları baskı altına alma gücüdür.”
Marx; devletin sınıflı bir toplumun ürünü olduğunu ve dolayasıyla sınıfların ortadan kalkmasıyla devletinde sönümleneceğini öngörmektedir. Bu makalemizde devlet anlayışları ve savunucusu filozoflara değinerek Marx’ın devletsiz bir topluma doğru inşa ettiği teorisini irdeleyeceğiz.
1- Antik Yunan Düşünürlerinde Devlet
Devletin kökeni üzerine teoriler sistematik bir şekilde ilk olarak Antik Yunan’da Platon ve Aristoteles’e kadar uzanmaktadır. Antik Yunan’da devlet var olan düzeni korumak adına bir zorunluluk olarak ele alınmıştı.
PLATON: Kendi ideal devletinde özellikle kendi zihnindeki normları hayata geçirmek istemiştir. Ortak akıldan çok filozof kralın fikirlerinin önemli olduğunu savunmuştur. Platon devleti üç sınıfa ayırmıştır: Yöneticiler, yardımcılar ve üreticiler. Yardımcıları yöneticilerin bir koruması olarak gören Platon özellikle bu üst iki sınıfta kadın ve erkek eşitliğini savunmuştur. Platon ayrıca bu koruyucu sınıfa üreticiler sınıfı tabi tutmadığı çeşitli sınırlamalar getirir. Çekirdek aileye sahip olmama, adaletsiz bir kast sistemini önlemek adına çocuklar kendi niteliklerine göre sınıflara yerleştirilmelidir. Koruyucu sınıf adaleti ve vazifeyi zenginlik, iktidar ve aileden daha önemli gördükleri için bunu kabul ederler. Platon devleti filozof kralın yönetmesi gerektiğini böylece bilginin hâkim olacağı bir devlet kurulabileceğini öne sürer. Platon insanın doğası gereği düzen ve otoriteye ihtiyaç duyduğunu öngördüğü için devletsiz bir toplum onun için bir ütopyadır. Platon’un devletinin temel özelliklerine değindikten sonra bir diğer Antik Yunan düşünürü Aristoteles’e değineceğiz.
ARİSTOTELES: Aristoteles insanı ‘zoon politikon’(politik bir hayvan) olarak yorumlamıştır. Bunun içinde devleti olması gereken doğal bir yapı olarak görmüştür. Aristoteles insanın logosunu geliştirmek istediğini bunun da ancak poliste mümkün olacağını söylemiştir. “İnsan gelişimini tamamladığında diğer hayvanların en iyisi olur.” Aristoteles Politika Say. Yayınları s. 27 Aristoteles yasaların bir devlette var olması gerekliliğini ise yine aynı cümleyi devam ettirerek “yasalara uymadığında ise en kötüsüdür.” demiştir. İyi yaşam ve mutluluğun ancak poliste mümkün olabileceğini savunmuş ve Platon’un aksine kadın erkek eşitliğine karşı çıkmıştır.
2- Aydınlanma Çağında Toplum sözleşmeleri Teorileri:
Aydınlanma çağı düşünürleri ise Antik Yunan düşünürlerinin aksine devletin doğal bir yapıdan ziyade bir ortak sözleşme ile kurulduğu fikrini savunmuşlardır.
Thomas HOBBES: İnsanların ‘doğa durumunda’ sürekli bir çatışma içinde olduklarını ve güvenliklerini sağlamak adına ortak sözleşmeler yaparak devleti kurduklarını böylece doğal olmayan bu yapının güvenlik adına zorunlu kılındığını söylemiştir.
John LOCKE: Devletin bireylerin haklarını korumak adına kurulduğunu söyler. Sınırsız bir devlet gücüne karşı çıkar ancak bireylerin haklarını güvence altında tutmak için var olması gerektiğini savunur.
Jean – Jacques ROUSSEAU: Toplum sözleşmesine yeni bir yorum katan aydınlanma düşünürü; devletin insanı özgürleştirmediğini aksine köleleştirdiğini “insan özgür doğar ancak her yerde zincire vurulmuştur.” sözüyle devletsizliğe olmasa da halkın egemenliğine ve özgürlüğüne değinerek devlet karşısında halktan yana bir duruş sergilemiştir.
3- Proletarya Diktatörlüğü ve devletin sönümlenmesi
Karl MARX yukarıda da değindiğimiz gibi devletin sınıflı bir toplumun ürünü olduğunu savunmuştur. Bundan dolayıdır ki sınıfsız bir toplumda devletin çıkarını gözeteceği bir sınıf olmadığı için artık devlete var olan ihtiyaç ortadan kalktığı gibi devletin kendisi de ortadan kalkacaktır. Marx’ın tarihsel materyalizme dayandırdığı bu tezini açmak ve anlaşılmak adına tarihsel materyalizme kısaca değinmek faydalı olacaktır.
Tarihsel Materyalizm: MARX Komünist Parti Manifestosu’nda da belirttiği gibi insanlık tarihini: “Tarih sınıf mücadeleleri tarihidir.” MARX; ilkel komünal yaşamdan- köleci topluma, köleci toplumdan- feodal topluma, feodal toplumdan kapitalist topluma ve nihayetinde kapitalist toplumdan da sınıfsız topluma (komünizme) geçileceğini ancak kapitalist toplum ve komünizm arasında bir köprü görevi gören Proletarya Diktatörlüğünü zorunlu bir süreç olarak görmektedir. Bu zorunluluk tamamıyla kapitalizmin kirlettiği insan kimliğini yeniden inşa sürecinden başka bir şey değildir. Günümüzün birçok post Marxistleri ya da neo Marxistler bu süreci anlamakta güçlük çekmektedir. Proletarya diktatörlüğü ilkel komünal yaşamdan bu yana insan doğası gibi gösterilen bencilliği, özellikle kapitalizmin insanlarda bırakmış olduğu kanservari, tüketim alışkanlığı ve yarın kaygısını ortadan kaldırmak için kaçınılmazdır. Kapitalizm feodalizmi alt ettiğinden bu yana iki yüz yıla aşkın bir süredir kendi insanını yaratmaya çalışmış ve günümüzde bunu başarmıştır. Bütün sistemlerin devamlılığını sağlayan esas nokta kendi yurttaşını yaratmaktır. Proletarya Diktatörlüğü yıllardan bu yana süre gelen mental yorgunluğu ve kapitalist sistemin dayattığı bütün korkuları, dayattığı kirli duyguları ortadan kaldırmak adına kaçınılmazdır. Böylesi bir geçiş süreci yaşamadan kapitalizmde bunca kaygı ve baskıya maruz bırakılan insanın toparlanması ve sınıfsız bir topluma geçişi mümkün değildir. Kısacası Proletarya Diktatörlüğü kapitalist bireyi sosyalist bireye evirecek yegâne güçtür. Bireysellikten toplumsallığa geçişin kilit noktasıdır. Proletarya Diktatörlüğü egemen bir güç olmak için doğmaz bütün egemenlikleri yok edecek bir toplum yaratmak adına doğar ve bunu başardığında sönümlenerek yerini sınıfsız bir topluma dolayasıyla devletsiz bir topluma bırakır.