Enver Şen / Yazarın diğer makaleleri için tıklayın
“Yirmi beş yıldır tüm Avrupa, benzeri görülmemiş bir ölçekte silahlanıyor. Her büyük devlet, askeri güç ve savaşa hazırlık açısından diğerini geçmeye çalışıyor. Almanya, Fransa ve Rusya birbirilerini geçmeye çalışmakla yoruluyorlar. Tam şu anda Alman hükümeti halktan yeni ve o kadar şiddetli bir güç kullanımı talep ediyor ki mevcut Reichstag bile titriyor. (Friedrich Engels’in Mart 1893’te Berlin’de çıkan Vorwärst -İleri- gazetesinde yayınlanan bir makalesinden alınmıştır.) O yıllarda da günümüzdeki gibi bir savaş çığırtkanlığı ve silahlanma bütün hızı ile devam ediyordu. Bu silahlanma yarışı sonunda 14 Temmuz 1914’te 1. Paylaşım Savaşı ile bitti. 2 Aralık 1914’te Reichstag’ta savaş bütçesi oylamasında sadece daha sonraları Almanya Komünist Partisi KPD’nin kurucuları arasında yer alan Karl Liebknecht hayır oyu kulandı.
9 Haziran 2024 Avrupa seçimlerini hemen hemen tüm Avrupa Birliği ülkelerinde savaş ve silahlanma taraftarları kazandı. Almanya’da neredeyse halkın üçte ikisi oylarını savaş blokunu oluşturan CDU/ CSU, SPD, Birlik 90 / Yeşiller, FPD ve AfD için kulandılar. Oylarını bu partilere verenlerin belli bir kesimi savaş ve silahlanma yanlısı olarak değil ama Şubat 2022’de günümüze kadar devam eden manipülasyonun etkisiyle o politikaya onay verenler olarak görmenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Almanya’daki oy dağılımı CDU/CSU %30, SPD %13,9, Bündnis 90 / Yeşiller %11,9, FDP %5,2, AfD %15,9 toplamda %76,9’luk bir oy oranı. Buna karşılık ilk seçime giren ve kısa bir süre önce Sol Parti’den ayrılan BSW %6,2,(Birlik Sahra Wagenknecht), Die Linke %2,7 (Sol Parti). Diğerleri denilen partiler toplamda %11,5 oranında oy aldılar. Avrupa seçimlerinde baraj olmadığı için başta Sol Parti (3 kişi) öbür birçok küçük partide Brüksel’e milletvekili gönderdiler. Alman Komünist Partisi DKP 2019’da aldığı 20.395 oyun ancak 14.945’ni aldı. Aynı şekilde MLPD 18.342’den 13.553 ve Troçkist gelenekten olan Sosyalist Eşitlik Partisi (Sozialistischen Gleichheitspartei) SGP ancak toplamda 5,923 oy alabildi. Maalesef Almanya’daki komünistlerin durumu bu.
Fransa’da Macro’nun savaş kışkırtıcılığı partisini %14’lere düşürdü. Macron seçimlerden hemen sonra parlamentoyu çözdü. Gerekçe olarak aşırı sağın temsilcisi Ulusal Birlik Partisi’nin (Marine Le Pen’nin Partisi, aşırı sağcı-faşist bir parti) oyların %31,5’ini almasını gösterdi. Seçildiği günden itibaren uyguladığı halk düşmanı politikalarını hiç dile getirmedi. Bunlardan en önemlilerinden biri parlamentoyu baypas ederek çıkardığı emeklilik yasasıdır. Ancak bu karar Macron’a parlamentoda sahip olduğu çoğunluğu da kaybettirebilir. Zira hiç beklemeyen şekilde sol partiler bir araya gelerek “Halk Cephe’sini” kurdu. Cephede yer alan partiler şunlardır; Fransa komünist Partisi (PCF), Sosyalist Parti (PS), Jean-Luc Mélenchons’un başkaldıran Fransa (LFI), Ekoloji Hareketi (EE- LV) ve Merkez Partisi (PP ). Bu birliği 1934’te FCP, Sol Parti, Radikal Solun Fransa’daki faşizm tehlikesine karşı kurulan ve kazanarak Frasa’ya faşizmin gelmesini engelleyen cepheye benzetiyorlar. Fransa için yeni ve oldukça önemli bir gelişmedir. Halk Cephesi’nin alacağı sonuç tüm Avrupa içinde önemli olabilir.
Belçika’da Marksist Belçika İş Partisi Fleman bölgesinde oyların %10,7 sini alarak büyük bir başarıya imza attı. Avrupa parlamentosuna 9 milletvekili gönderdiler. Hata Antwerp şehrinde %22 ile ikinci güç haline geldiler.
Yunanistan’da Komünist Partisi (KKE) oyların %9,3’ünü alarak 1980’lerdeki oy oranına yaklaştı. Syriza %14,9, PASOK %12,8, Yeni Demokrasi %28,3 (İktidar partisi) oy aldı.
İskandinav ülkeleri İsveç ve Finlandiya’da sosyal demokratlar önemli başarılar elde ederken, Avusturya ve İtalya’da sağcı faşist partiler ilk sıraya yerleştiler. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ancak çok şey getireceğini düşünmüyorum.
Genele baktığımızda 1970’li yıllarda başlayan neo-liberalizmin sonuçlarını yaşıyoruz. Ekonomide her şeyin özelleştirilmesi, devletin küçülerek adeta tekellerin emrindeki bir yapıya dönüşmesini doğurdu. İngiltere’de Mart 1984’te başlayan ve 120 bin işçinin katıldığı büyük madenci grevinin Mart 1985’te yenilgi ile sonuçlanması tüm Avrupa’da sendikal mücadelenin gerilemesinin adeta başlangıcı oldu. 1990’da Sovyetler Birliği ve sosyalist sistemin çökmesi ile ipler tamamen neo-liberalistlerin eline geçti. Suriye iç-savaşı ile başlayan büyük göçmen akını beraberinde göçmen ve yabancı düşmanlığını körükledi. Rusya-Ukrayna/NATO savaşı var olan sistem krizini daha da derinleştirdi. Popülist sağ, aşırı sağ ve faşist güçler en karlı çıkan gruplar oldu. Sonuç olarak Avrupa emeğe, emekçiye ve Avrupalı olmayan göçmenlere düşman partileri seçti. Bu partiler, Sosyal Demokratlardan, Hristiyan Demokratlara, Yeşillere onlardan aşırı sağcı faşist partilere kadar uzanan bir yelpazeyi temsil ediyorlar. Avrupa parlamentosunda yukarıda adı geçen partiler mülteci hakkının neredeyse kaldırılması ve Avrupalı olmayan göçmenlere karşı oy kulandılar. Avrupalı olmayan diyorum çünkü Ukraynalılar tamamen ayrı tutuluyorlar. Şimdiki Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen daha önceleri Almanya’da Merkel hükümetlerinde bakanlık yaptı. Avrupa’nın en tutucu, sağcı politikacıları arasında sayılır. Seçimlerde kısa bir süre önce İtalya’ya gitti, orada faşist parti -İtalyan Kadeşler- başkanı ve başbakan Georgia Meloni ile görüştü. Çok samimi tavırları birçok Hristiyan Demokrat politikacı tarafından dahi eleştirildi. İşin enteresan tarafı Avrupa Birliği’ne karşı olan aşırı sağcı ve faşist partilerin seçimlerde böyle bir başarı elde etmeleri. 2019’da özellikle Macron tarafından desteklenen Ursula von der Leyen yeniden komisyon başkanlığı için büyük çaba gösteriyor. Destek için Yeşilleri mi ya da aşırı sağcılar mı seçeceği merak edilen konular arasında. Sağdaki grupları kendine daha yakın görmesi pek şaşırtıcı da olmaz. Aradığı en önemli özellikler emek ve göçmen karşıtı olmak, savaşı desteklemek, Rusya düşmanlığı ve de Ukrayna’yı koşulsuz desteklemek.
Evet Avrupa görülmemiş oranda sağa kaydı faşizmin karanlığına bir adım daha yaklaştı. Ancak bütün bu olumsuzluklar Avrupa’nın faşistleştiğini ya da faşistlerin yakın bir sürede iktidar olacağını göstermiyor. Demokratların, sosyalistlerin, komünistlerin, emeği, eşitliği ve ortak yaşamı savunan tüm insanların işi daha da zorlaştı. Emek – sermaye kavgasında emeği ile geçinenlerin örgütsel ve politik olarak en zayıf olduğu bir dönemden geçiyoruz. Ayrı ayrı ülkelerde ve seçim bölgelerinde alınan başarılı sonuçlar. Fransa’da kurulan halk cephesi ardından Almanya’da (13 Haziran 2024 günü) Sosyal Demokrat Parti SPD’nin kanaat önderleri sayılabilecek 18 kişi kamuya açık bir bildiri yayınlayarak Scholz’dan politika değişikliğine gitmesini, sorunları dialog yolu ile çözmeye çalışmasını istediler. SPD’nin seçimlerden sora yaptığı yönetim kurulu toplantısında Scholz’un/ hükümetin uygulaya geldiği politikanın tartışıldığı ve toplantıya katılanların bir kesiminin politik değişiklik ve daha çok dialog önerdiği sızan haberler arasında. Savaş karşıtlığı giderek artıyor. Almanya’da yeni kurulan BSW’nin (Bündnis Sahra Wagenknecht) katıldığı ilk seçimlerde %6,2’lik oy almasının ana nedeni savaş karşıtı olmasıdır. Kavgaya ivme kazandırılabilinirse bu seçimler popülist sağ, aşırı sağ ve faşistler için gerilemenin başlangıcı olabilir.
16 Haziran 2024