Bülent TEKİN / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
İdris-i Bitlisi ve Yavuz Sultan Selim ile başlayan Kürt-Türk (Osmanlı) ilişkileri (ittifakı) Amasya Antlaşması’nda yazılı olan maddeler doğrultusunda ideal bir şekilde sonsuza dek sürmedi. Kanuni Sultan Süleyman kendi döneminde yayınladığı (bir bakıma revize ettiği anlaşmayı) fermanla bu antlaşmayı -yine de!- sonsuza dek uzatmıştı(!) Bu anlaşmanın uygulandığı altın (!) devir salt Yavuz Sultan Selim dönemiyle sınırlı kaldı. Hatta Yavuz Sultan Selim devriyle de sınırlı kalmadı, bizzat kendi devrinde bu anlaşma, Kürtlere adil davranma sözü açısından ihlal edildi: “Yavuz Sultan Selim’in saltanatının (1512-1520) sonlarına doğru, çok sayıda Kürt zorla Orta ve Kuzey Anadolu’ya sürüldü. Böylece onlar, şimdilerde orada bulunan Kürt yerleşim yerlerinin ilk çekirdeği oldular. Bir kısım Kürtler ise Bulgaristan gibi uzak yerlere sürülmüşlerdi.” Pratikte -karşılıklı güvensizlik!- bu anlaşma taraflarca ihlal edildi. Küçük devletçikler sayılan Kürt beyliklerinin büyük bir imparatorluk karşısında salt stratejik, jeopolitik, ekonomik ve konjonktür(s)el şartlarla hem özerk (bağımsız?) hem de müttefik olarak -ve üstelik ilhak edilmiş şartlarda!- durması oldukça zordu.
Tanzimat’ın uygulanmasıyla birlikte Kürt beylerinin büyük bir kısmı sürgün edildi. Sürgün edilenlerle ve sürgün edilmeyen diğer Kürt beylerin yurtluk ocaklıklarına maaş karşılığında el konuldu. Osmanlı İmparatorluğu Kürdistan’ın asıl sahibi Kürt halkının topraklarını önce feodal Kürt beylerine vermiş, sonra da bir kısım para karşılığında da olsa yaşayanlarına maaş bağlayarak yeniden kendi tasarrufuna almıştır. Osmanlı’nın yurtluk-ocaklık sisteminin doğrudan feshedilmesi yerine sahiplerine (egemen Kürt beylerine) maaş bağlanmasının nedeni sayıları binlere varan bu feodal beylerin tepkisini bir anda çekmemekti. Çünkü bu feodal beylere itaat eden milyonlarca Kürt vardı, devlet buna cesaret edemedi. Devlet, bu egemenlere maaş bağlayarak bir geçiş süreci yaratmaya çalışmıştı. Zaten bu maaşlar bir zincir şeklinde varislere intikal ederek zaman içinde eriyip bitecekti. Maaş bağlanan kişiler çalışmaya alışmadıklarından, salt yöneticilik yaptıklarından ve ticareti de bilmediklerinden tamamen bu aylıklara bağımlı hale gelmişlerdi. Böylece Osmanlı’nın modernleşme adına merkezileşme politikalarına muhalefet edebilecek olan en önemli kesim etkisiz hale getiriliyordu. Kürt beyleri tasfiye edilerek Kürtlerin ulusal uyanışlarına önderlik edebilecek güçler yok edilmek istenmişti. Tuhaftır ki Türkiye Cumhuriyeti de önceli olan Osmanlı İmparatorluğu’nun yolunu izleyecekti. Kürdistan’daki Kürtlere ait olması gereken toprakları Kürt beyleri, ağaları, şeyh ve seyitleri gibi şahıslara o toprakları kontrol edebilmek ve ulusal bir sorun yaratılmaması için dağıtacaktı.
Yavuz Sultan Selim’den Osmanlı İmparatorluğu’nun sonuna kadarki süreç içinde, Kürt-Osmanlı (Türk) ilişkilerini ve Kürtlerin ayaklanma ya da isyan sayılabilecek -ama aslında sayılmayan!- direnişlerini anlatmaya çalıştım. Bugüne dek hiç yazılmamış ya da karanlıkta kalmış bazı isyan ya da -belki?- adli olayları yazmaya çalıştım. Osmanlı’ya tabi olarak yaşayan Kürtlerin bağımsız bir devlet olmamaları, onları tebaa olarak mevcut yasalar karşısında suçlu duruma sokuyordu. Bu nedenle bazı Türk tarihçi veya yazarlar Kürt hareketlerini isyan olarak değerlendirmiş ya da tersi olarak bazı Kürt tarihçiler ya da yazarlar hiç Kürt isyanı olmamıştır şeklinde bir belirleme yapabilmişlerdir.
Türkiye’de bir politik kriz olarak Kürt Sorunu ortaya çıkmıştır ve krizin çözümsüzlüğü daha ağır yüklere ve sancılara neden olmaktadır. Âdeta, Türkiye’deki politika (siyaset) Kürt sorununa çarpmış ve tökezlemiştir. Çözüm asla yıllarca kafalara şırınga edilen resmi tarih anlatımlarıyla sağlanamaz. Kriz, özellikle Osmanlı’da Tanzimat’la başlayan ve Cumhuriyet’te ulus-devlet oluşturmak için kullanılan asimilasyonist ve inkârcı zihniyetle aşılamaz. Bunun daha fazla dayatılması krizin başka mecralara evrilmesine neden olabilecektir. Bizim bu çalışmadan da kastımız (amacımız), Kürt Sorunu’nun başlangıcını ve ortaya çıkma nedenini ortaya tarafsızca koymaktı. Neden bilinirse, çözüm de kabul edilebilir ve adil olur. Çözüm hazmedilir ve adaletin tecellisi şeklinde değerlendirilir.
Ulus-devlet yaratırken kültürel mirasları yıkmak, tahrip etmek ve insanları tek’leştirmek gerekmektedir. Asimilasyon ve tasfiye en önemli araçlardır. Etnisiteleri, dinleri, mezhepleri, kültür ve dilleri yok ederek tek ideolojik kalıp içinde (yeni bir kültür politikasında) başkalaştırmak ulus-devletin hâkim ırk ve etnisitesinin bağnazlığını belirtir. Ulus-devlet tüm bunları yaparken de millici ve dinci kimliğini üniter yapı ve ülkenin bölünmez bütünlüğü gibi kavramlar altında hegemon bir güç olarak kullanır. Milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik ve pozitivist bilimcilik bu ideolojinin temel taşlarıdır. Tüm bunlar “cumhuriyet” adı altında yapılmak istenmektedir. Ama ortaya çıkan vahim sonuçlar cumhuriyetçilikle de pek bağdaşmaz. Kapitalist modernite ile birlikte yaşarken dahi -üniter devletin tanrısallığını yaratmadan- demokratik nüveler ve alanlar içinde çoğulcu yaşamanın yollarını bulabiliriz. Herkesin birbirine saygılı olduğu bir demokratik modernite içinde gerçek modern yaşantıyı kurabiliriz. 600 yıllık bir Kürt sorununa “Kürt sorunu yoktur!” anlayışıyla yok saymaya devam etmek (Kürtler vardır söylemleri devlet tarafından yüksek sesle söylense de?) bu sorunu bir iç ve en önemli sorun olarak devam ettirmeye yarayacaktır.
Türkiye’de herhangi bir kişi veya örgütlü siyasal aktörler için demokrasi, siyasetin tek ve vazgeçilmez kuralı olarak benimsenmesi gerekir ve içselleştirilmelidir. Türkiye’nin siyasal kültüründe demokrasiye böylesi bir yer sağlanmalıdır. Eğer demokrasi böyle içselleştirilirse hedefler ve düşünceler demokrasi kültürü içinde gündeme gelebilecek ve mücadele yolları açık olacaktır. Çözüm de demokrasi kuralları içinde olacaktır. Böylesi bir demokratik kültür, ülkenin farklı siyasi ve kültürel yönlerini birer zenginlik olarak değerlendirebilecektir. Böylesi bir ortamda Kürt partileri de bu konuda ittifak içinde olmalıdırlar. Demokratik siyaset ulaşılmış demokratik cumhuriyet içinde sorunları çözüme ulaştıracaktır.
Bu makale: Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 13 / Aralık 2022 (PDF) yayınlanmıştır.