Ana SayfaNIVÎSKARÊNBütün işçilerin çıkarları ortaktır

Bütün işçilerin çıkarları ortaktır

İnsanlık emperyalist–kapitalist sömürü düzeninde, sermaye sahibi soyguncu sınıfın elinde can çekişmeye devam ediyor. Kapitalist sistem ve uluslararası burjuvazi tüm pervasızlığıyla işçi sınıfı ve emekçilerin bugüne kadar ki mücadeleleriyle elde ettikleri tüm kazanımlarına saldırmakla meşgul. Dünyanın her yerinde burjuvazi işçi sınıfı ve emekçilerin elindeki son kırıntıları da alarak, onu daha da örgütsüz hale getirmiş ve kapitalizmin ilk dönemlerindeki vahşi koşullara geri döndürmüştür.

Burjuvazi ve uluslararası sermaye işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelelerle elde ettiği her türlü kazanımını olanca saldırganlığıyla yok etmiştir. Etmeye devam ediyor. Başta işsizlik ve yoksulluğun artması, reel ücretlerde düşüş, sosyal hakların gasp edilmesi, aşırı sömürüye dayalı çalışma koşullarının dayatılması vb. saldırılar dünyanın her yerinde ve üzerinde yaşadığımız coğrafyada hayata geçirilmiştir/geçiriliyor.

Sermayenin bu saldırılarından işçi sınıfının ekonomik örgütleri olan sendikalarda nasibini almıştır/almaktadır. 80’li yıllarla birlikte sendikal hareket hızla kan kaybetmiş, sendikalı işçi sayısı azalmış, sendikal örgütlülük zayıflamıştır. Kuşkusuz bunun bir dizi nedenleri var ama sendikalarla ilgili sorun başka bir yazının konusu.

İşçi sınıfı ve emekçilerin uzun yıllar mücadelelerle elde ettikleri kazanımların yozlaştırılarak yok edilmesinin yarattığı tahribat, burjuvazinin bugünkü saldırılarında başarıya ulaşmasının en büyük etkenlerinden biridir. Mevcut sendikalarda ki anlayış, tarihsel görevi kapitalizmi yıkmak olan işçi sınıfına her seferinde kapitalizmle uzlaşmasını önermiş, onu sınıf mücadelesinden vaaz geçirerek bunun yerine ulusalcılık ve milliyetçiliğin kuyruğuna takmıştır. Sonuçta sınıf uzlaşmacı politikalar işçi sınıfında büyük bir gerileme ve hafıza kaybıyla sonuçlanmıştır. Ve işçi sınıfı ile emekçiler geçmişteki mevzilerini birer birer kaybetmiştir.

Bugün mevcut sendikacılar her sıkıştıklarında sendikalar siyasetle ilgilenmez diyip kendilerini kurtarmaya çalışırlar. Oysa aksini iddia ettikleri durumda bile, gerçekte siyasetten bağımsız değildirler. Çünkü “sendikalar ekonomik mücadele araçlarıdırlar, siyaset yapmamalıdırlar” düşüncesi özünde burjuva bir siyaset demektir. Egemen sistem iktisadi alandaki sorunlarla siyasal alandaki sorunları birbirinden ayrı sorunlarmış gibi empoze eder ve işçilere yalnızca kendi iktisadi sorunlarıyla ilgilenmelerini, bu ilginin de ücret sorunu üzerinde odaklaştırmasını dayatır. Oysa ekonomi ve siyaset birbirinden ayrı tutulamaz. Çünkü siyaset yoğunlaşmış ekonomiden başka bir şey değildir. Bu bağlamda işçi sınıfının ekonomik ve siyasal mücadelesini birbirinden koparmak, birinden birini reddetmek, küçümsemek yada bilinçli olarak ihmal etmek işçi ve emekçi sınıfı burjuvaziye teslim etmek demektir.

İşçi ve emekçi sınıfın kendini burjuvazinin istediği gibi sadece ekonomik mücadele ile sınırlaması, gerçekte her türlü siyasetten sınırlaması, ya da her türlü siyaseti dışladığı anlamına gelmez. Bu kapsamla sınırlı bir siyaset nihayetinde burjuva bir siyasettir. Ücretlerin arttırılması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi vb. mücadeleler burjuva siyasetin sınırlarını aşmaz.

Bu anlamıyla eğer bir bağımsızlıktan söz edilecekse, söz konusu olan sendikaların siyasetten değil, devleti ve ideolojisiyle burjuvaziden bağımsızlığı olmalıdır. Oysa bugün sendikalar devletin ideolojik aygıtları konumundadır. Oysa sorun sendikaların siyaset yapıp yapmayacağı değil hangi siyaseti yapacağıdır.

 

Peki, sendikalar siyaset yapmıyor mu?

Yukarıda değindik sendikacılar her ağızlarını açtıklarında biz siyaset yapmıyoruz diyorlar. Bu ne kadar gerçekçi DİSK yöneticileri parti kurmaya çalışmıyor mu? Ya da KESK yönetimi “Kamu emekçilerine siyaset yasağını kaldırmak için” parti kurma girişiminde olduklarını açıklamıyor mu?

Bugün işçi sınıfının büyük çoğunluğunun zihinleri burjuva ideolojisiyle doludur. Devrimci sınıf bilincine ancak burjuva ideolojisiyle mücadele edilerek ulaşılabilinir. Burjuva ideolojisi tam anlamıyla bir zehirdir. Milliyetçilik burjuvazinin ideolojik bir argümanıdır ve onun çıkarlarını yansıtır. Milliyetçilik zehri, burjuvazinin tüm toplumu kendi egemenliği altında birleştirmenin aracı olduğu gibi aynı zamanda işçi ve emekçileri bölmenin de bir aracıdır. İşçi ve emekçileri Kürt, Türk, Ermeni, Yunan, Alman, vs. diye ayırmak onun birleşmesini engellemenin en kolay yoludur. Bu yolla farklı uluslardan işçi ve emekçiler arasında suni düşmanlıklar yaratılmakta ve burjuvaların arasındaki çıkar çatışmalarına işçi sınıfı alet edilmektedir. Çünkü burjuvazi işçi ve emekçileri kandırmadan ve onu kullanmadan çıkarlarını hayata geçiremez. Emekçilerin sınıf bilinci geçmişte olduğu gibi bugün de bu ideolojiyle bulandırılmaktadır. Sınıf hareketi içerisinde bu ideolojinin taşıyıcısı en başta bugün mevcut sendikalar ve burjuva çevreler olmak üzere tüm “ulusalcı sol” çevrelerdir. Bunları en iyi “Cumhuriyet mitingleri” adı altında düzenlenen mitinglerde gördük. Bu mitinglerde “biz siyaset yapmıyoruz diyen” sendikacılar ve kendisine solcuyum, devrimciyim, sosyalistim diyen kimi çevreler sözde anti-emperyalizm sloganının ardına sığınarak 27 Nisan muhtırasını ve milliyetçi politikaları desteklemişlerdir. İzmir mitinginde, öğrendiğimiz kadarıyla atılan slogan bile bunu yeterince kanıtlıyor. “Hepimiz Türküz, hepimiz Mustafa Kemaliz” “Alt kimlik–üst kimlik yok, hepimiz Türküz!”

Toparlayacak olursak işçi sınıfı uluslararası bir sınıftır. Dolayısıyla onun çıkarları da ulusal değil uluslararasıdır. Dünyanın uluslara bölünmüş olmasının işçi sınıfı açısından hiçbir faydası yoktur. Bütün dünya ülkelerinin işçi ve emekçilerinin çıkarları bir ve ortaktır. Bugün işçi ve emekçilerin yaşadıkları sorunlar ne yerel ne de ulusal sorunlardır. Bu sorunların hem kaynakları hem de çözümleri uluslar arası alanda aranmalıdır. Bunun için işçi ve emekçi hareketi yerelde güçlü bir örgütlülük yaratarak, -yukarıda belirtildiği gibi milliyetçilik, ya da kendisine sosyalistim diyenlerinin ulusalcılığına düşmeden, başka bir ulustan olanı ötekileştirmeden, bu tür yaklaşımlara prim vermeden- bunu evrensele taşımalıdır.

 

*Eski Çoban Ateşi Gazetesi, Sayı 13, Mayıs 2007

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights