IŞİD’in 10 Ekim 2015’te Ankara Gar’ında gerçekleştirdiği ve 100’den fazla kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlercesinin de yaralandığı katliamın üzerinden 6 yılı aşkın süre geçmesine rağmen katliamın asli failleri henüz yargılanmadı. Katliamın firari sanıkları ve insanlığa karşı suçtan yargılanan Erman Ekici yönünden yürütülen davanın 15’inci duruşması geçtiğimiz hafta Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmada yeni ve çarpıcı bilgiler açığa çıkarken, devletin katliamdaki ihmali de bir kez daha gözler önüne serildi. En son ki duruşmada “canlı bomba” listesinde olmasına rağmen beraat eden ve tanık olarak dinlenen IŞİD’li Ulkar Mammadova sınırdan nasıl rahatlıkla geçtiklerini ve askerin yardım ettiklerini anlattı. Tüm bunların yanı sıra IŞİD’li kadınların örgüt içindeki konumları çok fazla gündeme gelmiyor. Birçok dosyada eylemlerin planyacısı, örgütleyicisi olarak isimleri geçen IŞİD üyesi kadınlar sadece faillerin “eşi” sıfatıyla yer alıyor ve yargılandıkları mahkemelerden kısa sürede beraat ediyorlar. Bu durum yeni tehlikelerin açığa çıkabileceği sorusunu akıllara getirirken, Emniyet, yargı ve iktidarın ittifak halinde “IŞİD”lileri kolladığını da gösteriyor.
Dava avukatlarından İlke Işık, davada yaşanan yeni gelişmeleri ve IŞİD’li kadınların rolüne ilişkin Jinnews’ten Öznur Değer’e değerlendirmelerde bulundu.
Canlı bomba hakkında katliamdan bir gün önce arama kararı çıkarılmış!
Katliamın üzerinden 6 buçuk yıl geçtiğini hatırlatan İlke, aradan bu kadar uzun zaman geçmesine rağmen 12 Mayıs’ta görülen duruşmada herkesi “dehşete” düşüren bilgiler edindiklerini kaydetti. Dosyada hala delillerin toplanmadığına dikkat çeken İlke, “Oysa tutukluların yargılandığı dosyayı çok çabuk kapattılar. Ama şimdi firariler için devam eden yargılamada sürekli yeni şeyler geliyor. Biz de yeni taleplerde bulunmak zorunda kalıyoruz. Özetle bu dava hala delillerin toplandığı ve çokça gelişmeye açık bir dava. 12 Mayıs’ta görülen duruşmada Hasan Hüseyin Uğur isimli firari sanığa ilişkin ilk kez edindiğimiz bilgiler geldi. Gaziantep’teki dosyasının birleştirilmesiyle bu bilgileri elde ettik. Hakkında çok az şey bildiğimiz ama katliamın planlanyıcısı olan ve örgüt evinde parmak izi çıkan önemli bir sanık. Gelen dosya çok çarpıcı. Hasan Hüseyin Uğur’un 2015 Ağustos’unda canlı bomba olabileceğine dair bir ihbar var ve ihbar Gaziantep Emniyeti’ne ulaşıyor. Gaziantep, bir tek evine gidip bakıyor ve ‘bulamadık’ diyor. Savcılık, hakkında yakalama kararı bile çıkarmıyor. Yakalama kararını, katliamdan bir gün önce 9 Ekim 2015’te çıkarıyorlar” sözlerine yer verdi.
İlhami Balı arandığı dönemde Konya’da hastanede tedavi edilmiş
Aynı durumun İlhami Balı için de geçerli olduğunu dile getiren İlke, failin bir dönem için kendi dosyaları dâhil birçok IŞİD dosyasında “Bir numaralı IŞİD’li” olarak geçtiğini belirtti. İlhami Balı’nın “Türkiye Emiri”, “En önemli IŞİD’li” olarak ilan edildiğini sözlerine ekleyen İlke, “Gerçek pozisyonu da bizim çabalarımız sonucunda ortaya çıktı. ‘Sınır emiri’ olduğunu çok önemli bir IŞİD’li, katliamların örgütlenmesinde çok kilit bir rolde olduğunu ortaya çıkarmıştık. Biz hala bunlarla ilgili bilgi almaya çalışıyoruz. Suruç dosyasına gelmiş bir evraktan bilgi edindik. İlhami Balı bir sürü dosyada ‘bir numaralı IŞİD’li’ olarak arandığı ve firari olduğu 2016 yılında Konya’da hastaneye gitmiş, tedavi olmuş. Bu çok korkunç bir şey. O kadar rahat geziyor ki Türkiye’de, Konya’da devlet hastanesinin aciline gidip tedavi olup çıkabiliyor. Sağlık Bakanlığı ile bir yazışma yapılarak hastane kayıtlarının, hastanede ne kadar kaldığının, nasıl tedavi olduğunun dosyaya eklenmesini talep ettik ancak mahkeme ‘konuyla ilgisi yok’ diyerek reddetti” şeklinde konuştu.
‘Dosyadaki sanıkları bulmaya dönük hiçbir çaba yok’
Sanıkların arkasındaki sorumlulara işaret eden İlke, “Bu kadar çok nasıl firari olabilir?” diye sordu. İlke, “Bu insanların gezdikleri yerler belli, Antep, Adıyaman. Nasıl hala yakalanmaz ve yakalanmaları için bir işlem yapılmaz? Kamplarda olduklarını bildiklerimiz var ama araştırma yapılmıyor. MİT her yerde operasyon yaptığına dair haberler yayınlıyor, belki kendisi yayıyor ama bizim dosyadaki sanıkları bulmaya dönük hiçbir çaba yok. Yakalanmaları gerekirken serbest gezdiklerine, yakalanmadıklarına ilişkin bilgiler almaya devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Kırmızı kodla aranan IŞİD’li kadınlara jet beraat!
IŞİD’li kadınların pozisyonuna da dikkat çeken İlke, mahkemede tanık sıfatıyla dinlenen IŞİD’li kadınları anlattı. İlke, 12 Mayıs’ta görülen son duruşmada da uzun zamandır aradıkları kadın IŞİD’lilerden olan Ulkar Mammadova’nın dinlendiğini anımsattı. IŞİD’li kadınların durumu özgülünde “örgütsel ağ” ve “bağ”dan bahsettiklerini aktaran İlke, “IŞİD bir aile örgütü. Çok iç içe geçmiş bir akraba örgütü. Dosyalar geldikçe öğreniyoruz ki kayınvalide, kayınbabaları, anneleri, babaları, dayıları, akrabaları bütün bir ekip olarak çalışmışlar ve Suriye’ye geçmişler. Orada hep birlikte bu işi yapmaya devam ediyorlar. Bir süre sonra bizim dosyadaki sanıkların eşi, Ömer Deniz Dündar’ın eşi Valentin, Merve Dündar, Demet Taşar, Ayşenur İnci de canlı bomba oldukları için kırmızı kodla aranan kadınlardı. Bunların geldiği ama tahliye edildiğine ilişkin haberlerden sonra biz ‘ne oluyor’ demeye başladık. O sırada Türkiye’ye geldiklerindeki ifadeleri dosyamıza ulaşmaya başlamıştı. O kadar ayrıntılı konuşuyorlardı ki bu inanılmaz bir şeydi. Burada bir faaliyetin içindeler, eşleriyle birlikte gidiyorlar. IŞİD çökene, dağılana kadar da orada kalıyorlar. Aslında IŞİD kaybettiği için terk etmek zorunda kalıyorlar” diye belirtti.
‘Artık hilafet olma özelliğini yitirmişti o yüzden çıktık’
IŞİD’li Ulkar Mammadova’nın ifadesinde, “Artık hilafet olma, devlet olma özelliğini yitirmişti ve biz o yüzden çıktık” dediğini aktaran İlke, “Yenilen bir IŞİD ile birlikte kaybediyorlar ve gidebilecekleri yer de Türkiye. Türkiye’ye çok rahat giriyorlar. Girdiklerinde muhtemelen başlarına bir şey gelmeyeceğini biliyorlardı. Muhtemelen öyle bir anlaşmayla geldiler. Hepsinin anlatımı çok benzer. Kaçakçılara para veriyorlar ve bir şekilde sınırı geçiyorlar. 1-2 ay cezaevinde yattıktan sonra tahliye ediliyorlar, hatta beraat ediyorlar. Ceza verilmesine yer olmadığına dair Yargıtay’a kadar gitmiş çok korkunç kararlar var. Ulkar Mammadova ve diğer kadınların ‘Kocam beni tehdit ediyordu çocuğumla, gitmezsem öldürürüm dedi.
Çocuklarımdan ayrılamazdım, çok korktum gittim’ öyküsü aynı. Öyle kadınlar olmadıkları çok belli. Herkesi tanıyorlar, teşhis ediyorlar. Orada 6 yıl devam eden bir hayatları var. Eşleri IŞİD’in en önemli militanları, yetkilileri. Orada bütün kadınlar birbirlerini tanıyorlar ve örgütsel faaliyet yürütüyorlar. Oradaki örgütsel faaliyeti anlatmadılar diye ya da siz anlatılmasına dair soru sorup bir bilgi almadınız diye bunların sadece ‘eşlerinin korkusuyla oraya gitmiş kadınlar’ olabileceğini kabul etmek mümkün değil” sözleriyle yargı kararına tepki gösterdi.
‘Elimde silahla tünelde bekledim’ diyen kadınlar beraat etti!
“Elimde silahla tünelde bekledim” diyen kadınları da dinlediklerinin altını çizen İlke, Ulkar Mammadova’nın Suriye’ye iki defa giriş yaptığını, ilkinde kısa bir süre kaldığını ve ikincisinde uzun kaldığını anlatarak “yardım öyküsü” anlattığını ifade etti. İlke, “Bu ‘yardım’ kurgusunu yapabilecek kadar IŞİD birikimine sahip. Çünkü bizim sanıkların bir kısmı da böyle bir kurgu anlattılar. Yardım etmek için gittiklerini anlatıyorlar sonra geri dönüyorlar. Sonra tekrar dönüyorlar aralıksız 5 yıl boyunca, IŞİD tamamen kaybedinceye kadar kalıyorlar” ifadelerini kullandı.
Adıyaman ekibinin kilit ismi dışarıda
Ulkar Mammadova ve diğer kadınların Adıyaman ekibinden, DAİŞ’in önemli isimlerinden olan Mustafa Dokumacı’nın ekibinden olduklarına dikkat çeken İlke, Ulkar Mammedova’nın Mustafa Dokumacı’nın eşi olduğunu ve kilit bir pozisyonda olduğunun altını çizdi. Canlı bombaları Adıyaman’da yetiştiren ekibin söz konusu ekip olduğunu vurgulayan İlke, “Mustafa Dokumacı, kendi beyanlarıyla da sabit, oradaki çiftleri buluşturan nikâhlarını kıyan, daha sonra örgütlenmeyi sağlayan kişi ve bunlar hep birlikte gidiyorlar. Bu hücreden iki canlı bombacı ve bir de canlı bombayı yerleştiren Orhan Gönder çıktı. Bu inanılmaz bir şey. Daha kimler var, bunlar neredeler, nerede saklanıyorlar? Buna dair bir fikrimiz yok. Böyle bir kadın bir buçuk ay cezaevinde yatıp çıkmış. Ama anlattıkları çarpıcıydı. ‘Sınır yoktu. Askerler çantamızı taşımamıza yardım ediyordu’ dedi. Bir dönem HTŞ örgütünde bile kalıyor. Ama hala hiçbir şey olmamış gibi aramızda yaşıyor” diye belirtti.
‘IŞİD’li kadınların serbest geziyor olması herkes için büyük bir tehlike’
Tüm bu yaşananların DAİŞ’lileri tahliye eden, onlara müsamaha gösteren, gezmesine izin veren, yakalamayan pratiğin devamı olduğuna işaret eden İlke, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yargıdaki bu IŞİD sempatisi, IŞİD’e gösterilen bu muazzam iyi niyet, onları cezalandırmaya elinin varmamasının somut versiyonunu şimdi kadınlarda görüyoruz. 2013-14-15’ten beri, El-Kaide’den beri bunların bir kısmını yakalayıp bırakmışlar. Dosyamızdaki sanıklara gelinceye kadar hepsinin tahliye öyküsü var. Bunların bir kısmını bizim dosyada tahliye etmediler ama bu onların IŞİD ile mücadele ettiğini göstermiyor. Bunların, IŞİD militanlarına hukukun hak ettiği cezayı verme mantığı ve nosyonuyla ilgili olmadığını kadınlarla ilgili kararlarda görüyoruz. Çok açık IŞİD faaliyeti yürütmüş, canlı bomba olduğu belli olan kadınlar tahliye ediliyor, beraat ettiriliyor. O yüzden büyük bir tehlike. Bunların serbest geziyor olmasının da herkes için büyük bir tehlike olduğunu bir kez daha söylemek lazım” dedi.
Son yakalanan DAİŞ’liden eylem itirafları!
En son yakalanan DAİŞ’lilerden Kasım Güler’in “yeni suikast” ve “eylem”lere dair verdiği bilgileri paylaşan İlke, şunları aktardı: “Kasım Güler, yeni planlardan bahsediyordu. Ekrem İmamoğlu’na, Kemal Kılıçdaroğlu’na, LGBTİ örgütlerine suikastlerden bahsediyordu. Başka kentlerde güncel eylemler planlamaya müsait bir örgüt. O zaman da anlatmış ve vurgulamaya çalışmıştık. Kadınların bizzat anlattığı şeyden tabloyu çok iyi görebiliyoruz. IŞİD kaybediyor ve sürekli şehir değiştiriyorlar. Değiştirecekleri bir yer kalmayınca da Türkiye’ye geri geliyorlar. Bunlar sıradan insanlar değiller. Bu insanlar, IŞİD oradaki savaşı kaybetti diye ‘Oturalım artık yapacak bir şey yok’ diyecek insanlar değil. Bunlar bizim bildiklerimiz, bilgi alabildiklerimiz, dosya üzerinden aldığımız bilgilerle haberdar olabildiklerimiz sadece. Kaç kadın geldi bilmiyoruz. O kadınlar belki de Êzîdi kız çocuklarını kaçırdı, bilmiyoruz. IŞİD’in erkek militanları ne ara nasıl girdi ve bunlar neredeler, bilmiyoruz. Ama bildiğimiz ve emin olabileceğimiz tek şey, girebilecekleri en güvenli yer Türkiye’ydi. Kadınlar için yargılanmayacaklarını da bildikleri bir ülkeydi. Yargılansalar bile serbest kalacakları bir ülkeydi. Nitekim çıktı. Aynı şey diğer IŞİD’liler için de mümkündür. Bütün bu gördüğümüz tablonun Türkiye için ciddi bir tehlike olduğunu söylemek abartı olmaz.”
Yeni Yaşam Gazetesi