Mısır’da Ocak 2011’de halkın başkaldırışı ile devrilen Mübarek’ten sonra iktidara gelen İhvan’ı Müslim (Müslüman Kardeşler) ve bu partinin şefi Mursi (RTE’nin kardeşim) dediği iktidarı alır almaz kendi yandaşlarını devletin her tarafına yerleştirerek İhvan’ı Müslim yandaşlığı rejimine dönüştürdü. Yeni kanlı ‘Firavunsal Mübarek’ rejiminden kurtulan halk bu defa ‘Mursi Firavunsal’ rejimi ile karşı karşıya geldi. Mursi RTE’nin Türkiye’de yaptığı gibi hızla pupa – yelken devlet ve hükümet bürokrasisini İhvan’ı Müslim kadroları ile doldurdu. Başta İhvan’ı Müslim gibi düşünmeyenler giyimden-kuşama, davranışa varıncaya kadar sokakta ‘hoşlanmadıkları’ başta kadınlar olmak üzere, gayrimüslimlere sokak ortasında RTE’nin ‘Pala Bıçaklıları’ misali saldırılar gerçekleşti. İlk başlarda özgürlük ve adaletsizliğe karşı öncü rolü ile başta Liberallerin, solcuların ve diğer muhalif kesimlerin desteği ile Mübarek diktatörlüğüne karşı sahte özgürlükler, sahte adalet dağıtmalar çok sürmeden bu dincilerin, din satıcıların asla dindar olmayanların yani İhvan’ı Müslim’in foyasını açığa çıkardı. Dincilik ile dindarlığı birbirine karıştırmamak lazım bu nedenle birincisini, ikincisinden ayırıyorum. Dindarlara yani dini inançlılara saygım vardır. İlk başlarda yanılan bu geniş muhalif kesim desteklerini İhvan’ı Müslim’den çektiler, ki aynen Türkiye’de 12 Eylül darbe anayasasında bazı düzenlemeler yapılmasında AKP’ye destek verenlerin yaptığı gibi… Oysa “Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu” ta başlardan iyi anlaşılmalıydı. Mısır tarihini ve Ortadoğu’yu incelediğimizde şöyle bir durum karşımıza çıkar, anti emperyalizm diyerekten ortaya çıkan reel sosyalist hareketler halkın istemine yanıt vermeyince Nasır vs bu gibi ulusalcılar denendi bunlarda ya emperyalizm tarafından bertaraf edildi ya da bazıları emperyalizmin “muasır medeniyet”ine teslim oldu, ki bu medeniyette beyaz adamın örö- merkezci üstün ırk medeniyetinden başka bir şey değildi. Halkların gözünden düşen bu akım ve partiler ya da kısa ömürlü Nasır misali iktidarlar. Bu coğrafya hep darbe ve diktatörlüklere sahne oldu. Temsili demokrasi denilen seçimlerin olması halkların yaşamında önemli bir değişiklik yaratmadı çünkü doğrudan demokrasi yoktu, artı ekonomik ve sosyal adalette olmayınca her seferinde halk ve halklar “Özgürlük ve Ekmek” sloganı eşliğinde sokaklara sel olup aktı Mısır’da Tunus’ta vs bu gibi. Hala Tunus’ta, Libya’da sular durulmuş değil… İslamcı denilen dinciler kurtarıcı görüldü ama “yalancının mumu yatsıya kadar yanar” misali uyguladıkları İslam suretinde neoliberal politikalar sayesinde halkların özgürlük ve ekmek talepleri karşılanmayınca bunlarında bir kıymet-i harbiyesi kalmadı, halk yine sokaklarda “EKMEK VE ÖZGÜRLÜK!” Halkın ekmek ve özgürlük talebi şimdi bir ABD bravolu darbe ile önlenmeye çalışılıyor. Darbeciler ile Mursi arasındaki anlaşmazlıkta neoliberal politikaları uygulamadaki bir anlaşmazlık değildir. Sudi Arabistan ve Katar destekli Selefistler ile darbecilerin anlaşması sonucu yapılan bir darbedir Mısır’daki. Darbeciler ile Mursiciler arasında iktidarı paylaşmak için belki de pazarlıklar yapılarak anlaşmazlık şimdilik tatlı ya bağlanacaktır. Bu darbe ile amaçlanan “Arap Baharı” denilen ekmek ve özgürlükçü sokak selini tarihe gömmek amaçlanmaktadır ki asıl amaçta budur. Hegel’in “her şey doğudan geliyor (…)” dediği Ortadoğu’nun sürekli böyle darbeler ile yönetilmesi hep bir kadermiş gibi olması amaçlanıyor. Darbeden sonra Türkiye’deki 12 Eylül 1980 darbesinden sonraki sivil dikta rejiminin bir benzeri Mısır da da olacak gibi görülüyor. Selefistler ile Mursiciler anlaştırılarak AKP sivil polis rejimi diktasına benzetilecek, askeri vesayetten sivil dikta vesayetine transfer ettirilecek ve de hep aynı mantık “dediğim dedik çaldığım düdük” misali belki de yeni bir seçim ile değişik elbiseli, bıyıkları hafiften uzun tutulmuş bir adama seçim kazandırılacak “ben sandıktan çıkan çoğunluk oy’’ iktidarı diyerek AKP gibi %’25 lik oy % 50 imiş gibi lanse ettirilecek. AKP Türkiye de oy ortalamasının % 25’ni almıştı ama bilerek saptırma yolu denendi % 50 denildi. Oy ortalamasının % 25 i ile reel anlamda oy verenlerin % 50’ni almak durumunu bir birine karıştırmamak lazım. Genel seçmen faklı bir şey, oy kullanan seçmen faklı bir şey. RTE-AKP iktidara taşındığı sırada 10 milyondan fazla bir seçmen şu ya da bu vesile ile oy kullanmamıştı. Demokrasiden anlamayan Mursi ve RTE gerçek demokraside azınlık haklarını koruma, bireysel hakları koruyup-kollamak gerektiğini bilmek gerekir. Padişah gibi halkın günahlarını suç sayıp kendisinin günahını suç saymama yoktur. Yine gerçek doğrudan demokraside gerekirse halk tarafından sizinde “dara” (sorgulanmanız) çekilmeniz gerektiğini bilmektir. Gerçek demokraside her şeyden hesap soran özgür bir vatandaşlık bilincinin var olması gerektiğinin bilince çıkarılması gerekir… Doğrudan demokrasinin yeryüzünde bir ekmek ve su ihtiyacı gibi kabul görmesi umudu ile Mursi, RTE temsili demokrasilerine hayır!
Sayı: 240
5 Eylül 2013