Birikmiş onlarca sorunla okullar açılıyor. Bu yıl daha okullar açılmadan tartışmalar başladı. Görünen o ki bu yıl tartışmalar daha da alevlenecek. Zaten eğitim hep sorunlu bir konu olagelmiştir.
Çünkü kapitalist toplumlarda sermaye kendi geleceği ve çıkarları adına bir yandan emek gücünün daha nitelikli ve donanımlı olmasına ihtiyaç duyar. Diğer yandan ise eğitimin emekçi sınıfın bu bilgi ve donanımla hakkını arama konusunda daha cesaretli ve isyankâr olmasına yol açabileceği endişesiyle hareket eder. Hal böyle olunca da “eğitimin nasıl bir eğitim olacağı”, “kim için olacağı”, “ kim için şart olduğu” gibi sorular toplumsal sınıflar arasındaki mücadele ile belirlenir. O nedenle kapitalist sistemin en şiddetli çarpışma alanlarından birini eğitim alanı oluşturur. Küresel kapitalist sistemin son yıllarda dünya genelinde eğitime yönelik sözde reformlarının altında da bu mücadele yatıyor. Çünkü eğitim alanı kitlesel karşı koyuşun odaklarından birini oluşturuyor. Son yıllarda çeşitli ülkelerde görüldüğü gibi, öğrenci ya da işsiz gençlik mücadeleleri hızla toplumsallaşıp geniş kitlelerden destek görebiliyor.
Küresel kapitalist sistem her yerde aynı uygulamaları hayata geçirerek, eğitimi giderek artan bir biçimde paralı hale getiriyor, mülksüzlerin çocuklarının eğitim hakkını engelliyor. Bu durum artık salt üniversiteler için değil. Ortaöğretimlerde de böyle. Kısaca kapitalist sistem, eğitimi hızla piyasaya açıyor, piyasaların kontrolüne terk ediyor.
Dün öyle ya da böyle gençler için istihdam olanakları yaratırken, bugün artık dünyanın hiçbir yerinde eğitim gençler için istihdam olanakları yaratmada artık başarılı değil. Artık bugün günümüz gençliğinin ruh halinin ana karakteristikleri; geleceğe dair güvensizlik, belirsizlik, yalıtılmışlık, vb. hissi. Bu nedenle de artık eğitimli olmak, dün olduğu gibi gençliğe özgüven veren ve gençliği siyasallaştıramaya yönelten bir unsur işlevi görmüyor. Buradan çıkış yolu, güvencesizlik, güvensizlik, vb. karşı gençliğin ideolojik karşı duruşunu güçlendirmektir. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz üzere eğitim alanı sınıflar mücadelesinin en şiddetli çarpışma alanlarından birisidir. O nedenle de ideolojik karşı duruş büyük önem taşıyor.
Liseli gençliğin örgütlenmesi
Bu kısa girişten sonra asıl konumuza dönecek olursak, belirttiğimiz gibi görünen o ki bu yıl okullar onlarca birikmiş ve yenileri eklenen sorunlarla açılıyor. Sanırım bu yıl tartışmaların ana konusunu düz liselerin kapatılması ve liselere girişte uygulanan seçme sınavları oluşturacak. Çünkü bu yıl seçme sınavında basına yansıdığı kadarıyla 574 bin öğrenci açıkta kaldı.
Son açıklanan istatistiklere göre, bu yıl liseye başlayacak öğrenci sayısı 1 milyon 259 bin 546 öğrenciden ancak 688 bini Fen, Anadolu, Anadolu öğretmen ve Sosyal bilimler liselerine gidebilecek. Geriye kalan 574 bin öğrencinin ise önünde pek fazla seçenek yok. Çünkü açık lise ya da meslek lisesine giderek üniversite kazanmak zor. Çok programlı liselerin sayısı ise yeterli değil. Özel okulların ise fiyatları fahiş rakamları buluyor. Fiyatların ötesinde burjuva basına yansıdığı kadarıyla, her ilde onlarca özel sağlık meslek liseleri açıldı/açılıyor. Diyebiliriz ki artık her sokakta bir özel sağlık meslek lisesi açılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı ise bu okulları denetlemek yerine kontenjan sınırlaması getirmekle yetiniyor. Bu kontenjan sınırlaması ise ön kayıt yaptıran yüzlerce öğrencinin açıkta kalmasını gündeme getiriyor. Böylece binlerce öğrenci için tek seçenek kalıyor; İmam Hatip Lisesi. Bu durumda bize gösteriyor ki; mevcut Kemalist tek tipleştirici, şoven ve militarist uygulamalar kadar AKP hükümeti ve cemaattin de gençliği kendi hegemonyasında tutmasının yolunu açıyor.
Resmi devlet ideolojisinden ve onun propagandasından en çabuk etkilenmeye müsait gençlik ortaöğretim – liseli – gençliğidir. Bu nedenle liseli gençliğe diğer gençlik yığınlarından farklı yaklaşmak gerekir. Hatta liseli gençlik, bulundukları liseler gereği farklı özellikler gösterirler. Kuşkusuz liseli gençliğin ortak sorunları vardır. Ama liselerde çalışma yürütürken farklı liselerin öznelliklerini gözden kaçırmamak gerekir.
Kabul etmek gerekir ki liseli gençlik konumu itibarıyla öğrenmeye, tartışmaya ve aldığı sorumluluğu yerine getirmeye en istekli gençliktir. Liseli gençliğin bu özelliği göz önünde bulundurulmalıdır. Yapılması gereken bu alana doğru müdahalede bulunma, doğru çalışma yöntemi kullanma ve doğru çağrılar yapmaktır. Yani liselerde yapılacak propaganda ve ajitasyon çalışmaları liseli gençliğin özelliklerini gözden kaçırmadan yapılmalı. Unutmamak gerekir ki liseli gençler geniş arkadaşlık ilişkilerine sahiptirler. Bu anlamıyla eğer liseli gençler bir konuda ikna olurlarsa yüzlerce liseliyi harekete geçirebilirler. Bu ise liseli gençlere doğru yaklaşım ve doğru politikalarla ilintilidir. Mevcut sosyalist hareketin büyük çoğunluğu, diyebiliriz ki, akademik talepler etrafında örülecek bir mücadeleyi küçümsemektedir. Bu hataya düşmemek gerekiyor. Liselerde yürütülecek mücadele açısından akademik mücadele önemlidir. Bunun yanı sıra yerel talepler, günlük yürütülecek ve her gün yeniden örgütlenecek çalışmalar hedef olarak konulmalıdır. Yani gençliğin her gün yaşadığı sorunlar üzerine gitmek örgütlenmenin vazgeçilmezleri arasında olmalıdır. Bütün bunlar yapılırken gençliğin, genç olmaktan kaynaklanan heyecanı, merakı ve “büyük işler” yapma istek ve coşkusu es geçilmemelidir. Aslında her alanda önemle üzerinde durulması gereken; kendi alanı, kendi mücadelesi içinde öğrenme ve kendi kararlarını verebilme anlayışı özellikle liseli gençlik çalışmasında önemle üzerinde durulması gereken bir olgu olmalıdır. Liseli gençlik kendi çalışması içinde, her gün yeniden ve yeniden kararlar almalı ve bunu uygulamalıdır. Bunun olabilmesi ise ancak, liseli gençliğe sorumluluk vermek, inisiyatif tanımakla mümkündür. Mevcut sosyalist hareketin her alanda olduğu gibi bu alanda da algısı; liseli gençliğe yalnızca söyleneni yapan, alanla ilgili kararları başkalarının aldığı, onların sadece alınan kararları uyguladığı bir topluluk olarak görmektir. Eğer liseli gençliği örgütlemek istiyorsak kesinlikle böyle bir algıdan uzak durmamız gerekiyor. Bunun yerine belirttiğimiz gibi liseli gençlik kendi kararlarını kendisi alıp, kendisi uygulamalıdır. Böylesi bir perspektif liseli gençliği örgütlemenin önünü açabilir.
Evet, yukarıda da belirttik farklı tip liselerde durum birbirinden oldukça farklı olabilmektedir. Bu liselerde gençliğin temel talepleri, yaşayışları ve beğenileri birçok noktada birbirine benzememektedir. Bu olgu göz önünde tutulmalı, örgütleme perspektifi buna göre oluşturulmalı. Örneğin, meslek liseleriyle Anadolu liseleri, fen liseleriyle çok programlı liseler veya yatılı okullarla diğerlerini aynı şekilde değerlendirmek mümkün değildir. Kuşkusuz hepsinin ortak sorunları var. Ama bunun yanında özgün sorunları daha fazla ön plana çıkmaktadır. Meslek liselerinde staj sömürüsüne karşı örgütlenecek bir mücadele, diğer liselerde ki öğrencileri örgütlemede bir manivela işlevi görmez. Çünkü şablon bir örgütlenme modelini her okulda aynı şekilde uygulamak imkânsızdır. Aksine liseli gençliğin örgütlenmesinde yerellerin sosyo-ekonomik durumu ve güç ilişkilerine uygun bir örgütlenme modeli geliştirmek gerekiyor. Bu anlamıyla mevcut liselere özgün sorunlar temelinde yaklaşım önem kazanmaktadır. Tabii ki bu yapılırken en önemli olgu olan anadilde eğitim sorunu üzerinden atlanmamalı. Bu sorun tüm liselilerin ortak sorunlarının başında gelmelidir. Kısaca her alanda uygulanıp sonuç verecek sihirli bir reçete bulmaya çalışmak yerine, propaganda ve ajitasyon her lisenin özgünlüğüne uygun ele alınmalıdır. Yapmamız gereken liselere yönelik bir çalışmada üretilecek politikaları dar örgütsel hedefler üzerinden değil, liseli gençlik mücadelesinin ihtiyaçları üzerinden kurgulamaktır. Çünkü liselilerin sorunlarından yola çıkıldığında daha geniş liseli kesimlere ulaşmak ve kendi sorunları üzerinden harekete geçirmek mümkündür.
Yukarıda da değindiğimiz üzere eğitim, artık ortaöğretimde de giderek piyasanın insafına terk edilmiştir. Bu durumun sonucu olarak artık onlu ve yirmili yaşlardaki diplomalı işsiz gençler değişim süreçlerinin önemli oyuncuları haline gelmiştir. Yani hızla proleterleşen bir gençlik kuşağı tarih sahnesine girmiş bulunuyor. Bu ise gençliğin özgün sorunlarının yanı sıra asıl sorunlarının mülksüzlerle ortaklaştığını göstermektedir. Liseli gençliğin örgütlenmesinde bu durumda gözden kaçırılmamalı. Bu anlamda mutlaka dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta liseli gençliğin eğitim sorunudur. Yalnızca liseli gençliğe yönelik eğitim çalışmaları yapılmalı ve önemle üzerinde durulmalıdır.
Sonuç olarak; okullar açılırken ortaöğretime -liselere- yönelik perspektiflerimizi şimdiden gündeme getirip üzerinde tartışmalıyız. Ortaöğretim -liselilerin- bütününü kapsayacak propaganda ve ajitasyon ile ortak sloganlar belirlemeliyiz. Bunu yaparken gözden kaçırmamamız gereken, bireyler toplumsallaşmadan önce vicdanların toplumsallaşmasının nicel anlamda etkili bir bütünü harekete geçirecek olmasıdır. Bu anlamıyla hareketin bütününü kapsayacak olan sloganlar tekil vicdanların toplumcu refleksleri üzerinden hareket etmelidir. Diğer bir önemli nokta ise mevcut iktidarın baskı ve ideolojik aygıtlarıyla inşa ettiği dile karşılık olabildiğince meşru ve militan biçimlerde cevap vermektir. Bunun ise gençlik hareketinin önündeki engelleri ortadan kaldıracağını unutmamak gerekir. (31 Ağustos 2013)
Sayı: 240
5 Eylül 2013